Toplum, binlerce yıldır yarattığı komünal değerlerle ayakta durmuştur. Birey, toplumu ile var olmuş, karşılıklı birbirini var etmiş ve doğa ile de en üst düzeyde varoluş çemberine girilmiştir. Toplumsal varoluşu gerçekleştiren değerler vardır. Bu değerleri korumak, yaşamak, savunmak, çoğaltmak, büyütmek, var etmek, geliştirmek, zenginleştirmek gibi ahlaki politik değerler hakikati ifade eder. Bu değerler aynı zamanda rıza toplumu değerleridir. Bu gerçeklikten hareketle “hakikat ahlaki ve politiktir” diyebiliriz. Hakikat ve politik alan arasındaki ilişki döngüseldir; karşılıklı birbirini var eder. Önemli olan hangi zihniyet yapılanmasının hakikat ile döngüsel ilişki içinde olduğudur. İktidarcı, tekçi yapılanmalar hakikat ile döngüsel ilişki içinde olamazlar.
Hakikat, birey, toplum ve doğa ile ikrarlı ilişki halini esas alır. Cümle can ile evrensel uyum halinde olmaktır hakikat. Doğanın ve toplumun işleyiş kanunları ile uyumlu bir yaşam; özgür yaşama giden yoldur. Bu yola aykırı bir yaşam özgürlük yitimine yol açar. Bireye, topluma, doğaya her türlü zulmü reva gören, kendi denetimi ve kontrolü altına alan, toplumsal varoluşu oluşturan değerleri parçalayan, inkâr eden, imha eden, ortadan kaldıran, yok eden, gasp eden, tekleştiren paradigmaların hepsi hakikat dışılığı ifade eder. Hakikat dışılık ya da hakikatsizlik yaşam hakkı tanımamaktır, öldürmektir, parçalamaktır, toplum dışılıktır, zulmet deryasını reva görmektir.
Toplumsal varoluşu oluşturan komünal değerleri yok eden anlayış olarak iktidar, ittifakla oluşan tekelci paradigmadır. Farklılıkların ikrarlı birliğine dayanan “rıza şehri” paradigması hakikat dışılığı ifade eden tekelci paradigmayı “zulmat deryası”olaral tanımlamıştır. Toplumsal hakikati esas alan topluma ise “derya toplumu” olarak tanımlamıştır. Hakikatli insan ise derya toplumunun damlasıdır. Her damla deryanın kimyasını içinde taşır. Parça bütünü oluştururken bütünün özelliklerinin de taşıyıcısıdır. Bu tespitten hareketle insanın mikro evren olduğu söylemi hakikati ifade etmektedir.
Aslolan doğru yöntemdir, doğru yöntem olmadan hakikate varılmaz. Zerdüşt peygamber hakikate ulaşmanın yol ve yöntemini “doğru düşün, doğru söyle, doğru yap” üçlemesi ile özetlemiştir. Doğru düşünme derinlikli, ahlaklı, bilimsel bir tarih bilinci gerektirir. Dün, bugün ve yarın arasındaki diyalektiksel bağ kurmayı gerektirir. Bu diyalektiksel bağa sadık kalarak uygun dille anlatma, inkâr etmeme ve kainatla yar olma (doğru yaşam) Zerdüşt inancının ölçüsüdür. Bu ölçüler aynı zamanda zulmat deryasına karşı mücadele etmenin üç delilidir. Bu üç delîlin mana derinliğinin bilince çıkarılması toplumun katliamlardan kurtulmasının, özgürleşmesinin yolunu açacaktır. Mazlumların üç delîli uyandırıp nahak anlayışın zulmüne karşı ikrar bent olmaları binlerce yıllık bir gelenektir.
Demokratik Alevi hareketi bugün bir tıkanmanın eşiğine gelmişse üç delîlin manasına ermemesinden kaynaklıdır. Amaca ulaşmak için üç delîle ikrar vermek, en kadim yol ve yöntemdir. Bu yöntemi esas alınarak mücadele etmek; toplumsal olay ve olgulara nasıl bakılması gerektiğinin de ölçüsüdür. Türkiye’de “ötekilerin” yaşadığı sorunların temel nedeni sistemin hakikat dışı zihniyetidir. Sistemin “ötekisi” olan halklar ve inançların, kültürlerin, kimliklerin katliamlara uğramasının temel nedeni resmileşen tekçi anlayıştır. Bu tekçi anlayış aşılmadığı müddetçe sorunlar devam edecektir. Alevlerin ve hakikat arayışında olanların demokratik mücadele alanı bu zihniyetin aşılmasına yönelik olmalıdır. Bu kurucu, dokunulmaz, resmileşen tekçi zihniyet aşılmadığı müddetçe sorunlar çözülmez. Irkçılık ve dinciliğin beslendiği temel kaynak resmileşen bu tekçi anlayıştır. Egemenler ırkçılık ve dincilik üzerinden sermaye devşirirken, emekçi kesimin haklı talepleri yine ırkçılık ve dincilik ile baskılanmaktadır.
Demokratik talepkarlıklara karşı ırkçı, dinci söylemlerle karşı koyulması, sürekli saldırı halinde olunması, bu tarzın orta sınıfa kabul ettirilmesi yaşanan kaos ve kriz halinin temel nedenidir. Olay ve olguları, tarihsel gelişim süreçleri zaman ve mekânın ruhuna uygun olarak ele almak, bütünlüklü bakmak, sorunların anlaşılması açısından çok önemlidir. Demokratik Alevi hareketi dinciliğin Türkiye’deki gelişim seyrini, nedenlerini, uluslararası boyutunu, resmi ideoloji ile olan ilişkisini, yüzyıllık cumhuriyet modernitesi dönemindeki seyrini anlamadan dincilikle mücadele edemez. Dincilikle, ırkçılıkla mücadele “devlet karşıtlığı” olarak kabul edilir. Dinci hareketlerin Türkiye’deki gelişim seyrini en iyi Alevilerin bilmesi gerekiyor. Üzülerek belirteyim ki, Aleviler bu gelişim seyrine yüzeysel yaklaşmaktadırlar. Dinciliğin, tekçiliğin resmi ideoloji olduğu, resmi muhalefet partilerinin laiklikle ilgili söylemlerinin hakikat olmadığını bilmeleri önemlidir. Türkiye’de Cumhuriyet demokratikleşmediği sürece laiklik yaşam alanı bulamaz.
Türkiye’de sosyalistlerin, Alevi süreklerinin, Kürtlerin, kadınların, öğrencilerin, emekçilerin, kısacası demokrasi güçlerinin mücadelesinin engellenmesinde dinci, ırkçı ideolojilerin desteklenmesi her zaman resmi aklın projesi oldu, desteklendi. Sovyetlerin etkisini Türkiye ve Ortadoğu’ da engellemek, Alevi köylerine zorla cami yaptırmak, binlerce Alevi çocuğunun yatılı Kuran kurslarına gönderilmesi, Sünni- Şafiî süreğini yaşayan Kürtlerin yaşadıkları mekanlarda cemaat ve tarikatlaşmanın desteklenmesi, dinci, ırkçı anlayışların desteklendiğinin kanıtıdır. Komünizmle mücadele dernekleri bu amaç için kuruldu. Bu yaşananlar ile ilgili doğru bilgiye ulaşma, hakikati dile getirme, bu çerçevede doğru mücadele pratiği geliştirme hakikatin kendisidir. Düşüncede derinleşmeden hakikate ulaşmak adeta imkansızdır. Mansur’e Hallaç’ın “Enel Hak” kelamı özgür yaşam arayışındaki derinliği ve bütünlüğü ifade eder. Hakikat ve özgür yaşam arasında diyaletiksel bir ilişki vardır. Mansur’e Hallaç’ın hakikat ve özgürlüğe aşk derecesinde bağlı olması Abbasi saltanatının temellerini sarsmıştır.