Haydar Ergül
Küresel ve bölgesel güçler hegemonik savaşlarla egemenliklerini tahkim etmeye çalışmaktadırlar. Mevcut 3. Dünya Savaşı önceki iki dünya savaşından kapsam, yayılma, derinlik ve süre anlamında farklılıklar arz etmektedir. İlk iki savaş ağırlıklı düzenli ordularla sürdürülen ve devletlerin kamplaşarak askeri güçleriyle doğrudan savaşmışlardır. Daha az hileli-entrikalı savaşlardır ve 4-5 yıl içinde başlayıp bitirilen ve nispeten dar mekân savaşlarıydı.
3. Dünya Savaşı ise hem mekân olarak yerkürenin tümünde, uzayda süren siber savaşları hem de zamanı, yani başlangıcı 1991 olarak bilinse de bitişini kestirmek olanaklı değildir. Bitişe ilişkin şöyle bir tespit yapılabilir; merkezi kapitalist dünya sistemi toplumsal yapılar tümden tasfiye edilmeden sonuçlanmaz. Toplumların tam tasfiyesinin olanaklı olmadığı düşünüldüğünde, savaşın durması ihtimal dışı kalır.
Savaş yayılma, kapsamlaşma eğilimindedir. Toplumları tümden dağıtmadan durması olanaklı görülmüyor. Hile, entrika, komploları çok fazla olan bir savaş türüdür. Yanıltma oyunları çok fazladır. Yine hegemonik güçlerin bu hengâme içinde sık sık karşı karşıya gelmeleri de kaçınılmaz olur. Bu durumlar ciddi boşluklar yaratıyor. Özgürlük güçlerine veya dünya ezilenlerinin küresel ve yerel düzlemlerde önemli olanak ve fırsatlar yaratır onlar. Yani başı belli olsa da sonu kestirilemeyen savaş, karamsar bir durum sunmaktan çok umutlu bir gelecek verme olanakları fazladır.
Sınıflı dünya sistemi sona yaklaşıyor, o yüzden de saldırganlaşması kaçınılmaz oluyor. Ancak bu durum yeni bir dünya sistemi, sınıfsallığı aşan kadın özgürlükçü, ekolojik ve demokratik bir yaşamın örülmesinin olanaklarını açığa çıkarıyor.
Koşullar özgürlükçü güçler lehine fırsatları çoğaltsa da kendiliğinden sömürücü, baskı sistemi aşılamaz. İnsanın en temel yönelimi hep en güzeli, iyiyi arama serüveni olmaktadır. İyi, güzel ve coşkulu yaşam yeni yaratımlarla mümkündür. Aslında bir yanıyla özgür olabilmek yukarıdan iktidar erkinin dayatmalarının dışına çıkma, kararlaşma ve iradesini ortaya koyma halidir. İnsanın kendisi olma, özünü yaşayabilmesidir. Yapabilme, özgür olma ve insanlaşma serüvenidir.
Yapmak emekle doğrudan bağlantılıdır. Emek vermeden, fedakârlık ve zorluklara katlanılmadan hiçbir şeyin başarılamayacağı tarihin bir sabitidir. İnsan yapan, yeniyi üreten bir varlıktır, edinim böyle gerçekleşir. Emeksiz, eylemsizlikle insan ve toplumlaşma gerçekleşemez. Kendiliğinde olur diye bir gerçek yoktur. Yine yapma eylemini başkalarından beklemek de doğru değildir. Özgür yaşamın olmazsa olmazı, olanları yaparak öncelikle kendisini bu yola koymasıdır. Yola girmeyeni kimse ciddiye almaz, yola gir diye çağrılarına kulak asmaz.
Öte yandan yolda olanlara eleştiri adı altında sanal medya gibi mecralarda arzu endam etmekte ciddiye alınır bir yan yoktur. Ciddiye alınmak, sözünün dinlenmesini istiyorsan yolda olacaksın, emek vereceksin, çalışacaksın ve fedakârlık yapacaksın. Elbette sanal medya demokrasi mücadelesinin bir alanı olarak değerlendirilebilir. Ancak emeksiz sağı solu eleştiri adı altında suçlamak, ortalığı bulandırmaktan öte bir sonuç almaz.
Özellikle Kürtler, özgürlük mücadelesi ve HDP üzerinde söz kurarken çok daha özenli olmak gerekiyor. Ben geçmişte şöyle çalıştım, emek verdim anlayışını bir burjuva düşüncesi olarak değerlendirmek yerinde olur. Çünkü bu anlayış mülkiyetçidir. Geçmişte çalıştım, kazandım, o benimdir demektir. Yurtsever olmak, sosyalist veya toplumcu olmakla mülkiyetçi anlayışın yerinin olamayacağı bilinen bir gerçekliktir. Kazanımlar son tahlilde bireyin değil, Kürt halkına aittir; onun özgürlüğü içindir. Hak arayışçılığının yurtseverlikte yerinin olmadığı gerçeğini unutmamak gerekir. Yine haksızlığa uğradım deyip “küsme” tavrı sömürgeciliğin Kürt’e kazandırdığı tehlikeli bir özelliktir. Sorun varsa-olabilir-önce yola gir, kıyıda, köşede durup yolda olanlara olur olmaz sözler yapma. Yola gir; üzerine düşen sorumlulukların gereğini yap, sözünü orada söyle, yolculukta çözümü birlikte, kolektif ara. Hakikat arayışçılığının düsturu budur. Sağa sola saparak inandırıcı olunamaz.