Ahlaki üstünlük DEM Parti’de. Bu partinin dışında hiçbir parti ahlaktan söz edemez.
Demokrasinin yokluğu, ahlaksızların halktan gizli kapaklı işler yapmasını sağlamakla kalmıyor. Birbirleriyle kavgalarını da saklıyor. Bahçeli aylardan beri tuhaf sembollerle Erdoğan’ı tehdit etmekte. Yüzüktü, dosyaydı, arabesk şarkıydı, en sonra da 17-25’te pili çekilmiş saatti, tehdit üstüne tehdit birbirini izliyor. Erdoğan da MHP’lilerin öldürdüğü adamın eşi ve çocuklarıyla hatıra resmi çektiriyor.
Bu kavga neden gizli? Çünkü kavganın karşılıklı olarak sebebi kirli. Biri hırsızlık yapmış, diğeri cinayet işlemiş. Açık konuşamazlar. Ortada “karnınızdan konuşmayın, açık konuşun” diyecek DEM Parti dışında muhalefet yok. Hepsi neyin ne olduğunu DEM Parti’den bin kat daha iyi biliyor. Suça bulaşmayanlar da içinde hepsi sistemin partileri. Desenleri farklı ama hepsi aynı devlet ipliği ile dokunmuş. Açık konuşulsa topu birden biliyor ki sistemi birbirine bağlayan kumaş “caaarttt” diye yırtılacak, topunun ayıp yerleri meydana çıkacak. Kerih bir manzara.
Muhalif medya şaşırmış numaraları yapıyor. Bahçeli vaktiyle şöyle demişmiş, şimdi dediklerinin tersini yapıyormuş. Falan filan. Erdoğan vaktiyle reformcuymuş, şimdi Bahçeli’nin ağzıyla konuşuyormuş. Kurtulmuş da öyleymiş, Soylu da böyleymiş. Boş laf. Onlar konuşmuyor. Devlet onları konuşturarak kendisi konuşuyor. Bir gün ak diyor, hepsi ak diye bağırıyor, bir gün kara diyor koro aynen tekrarlıyor. Zaten kürsünün önünde prompter var, yazan devlet, okuyan Erdoğan ve Bahçeli. Diğerleri promptersiz konuşuyor diyorsanız, size tiyatro sahnesinin altına gizlenen suflorü hatırlatırım. Erdoğan ve Bahçeli’nin kulakları ağır işitse de, diğerlerinin kulakları gaipten gelen seslere bile duyarlı.
Erdoğan’la Bahçeli’ye neler olduğu sanırım anlaşıldı. Devlete neler oluyor? Diyelim ki devletin derinlerinde Erdoğan ve Bahçeli’yi konuşturanlardan biri “tırlattı.” Olabilir. Ama topunun birden delirmesi tıbbi olarak mümkün değil. O halde işin içinde iş var.
Gerçi bir devlet toptan delirebilir. Ne yapacağını bilemez hale gelebilir. Ama böyle bir delirme ancak ve ancak ezilenler eskisi gibi yaşamak istemediği zamanlarda ortaya çıkar. O ezilenler eskisi gibi yaşamak istemediklerini Bloomberg’in yazdığı gibi gelecek yıl sokaklarda polisi molisi takmadan haykırdıkları zaman, devlet de eskisi gibi yönetemez hale geldiğinde en akıllısının bile beyni bulanır. Öyledir ama, Kürtleri saymazsak, bizim ezilenler “acaba Erdoğan’la Bahçeli birbirini yerse, bizim asgari ücretimiz ve emekli maaşlarımız artar mı” diye tiyatro seyirciliğinin ötesine geçmiş değil. Öyle olduğu için de devletin aklı başında. Plan üstüne plan, senaryo üstüne senaryo yapıyor. Elbette bunları yaparken kendi aralarında kavga ediyorlar. Ederler. Sonunda eğer sen onları delirtmezsen, anlaşırlar.
Geçtiğimiz günlerde bir güvercin bana haber getirdi. Devletin üstünde çalıştığı A, B, C, ve hatta Z’ye kadar uzanan senaryolarını havi bir paketi balkonuma bıraktı, ardından izini kaybettirip, meçhule doğru uçtu. A’dan Z’ye kadar planlarını anlatacak değilim. Birinden söz edeyim.
Üçüncü dünya savaşındayız. Bölgemizde iki küresel güç, Rusya ve Amerika, üç de bölgesel güç, Türkiye, İsrail ve İran… Bunlar savaşta bölgeyi kana bulamakta. Milletler “ne oluyor ya hu” deseler de bu devletler ne yaptıklarını biliyor. Türk devleti savaşıyor ya, hiç birimiz esas olarak kiminle savaştığını anlayamaz haldeyiz. Müthiş bir kamuflajla gizlenmiş. Geri zekalı dinci ile ulusalcı, devletin PKK’yle savaştığını, az sonra da, artık namaz mı kılar, yoksa ağlama duvarında gözyaşı mı döker bilemesek de, İsrail’e ha girdi ha girmek üzere olduğunu sanmakta. Yakında ne kadar Hans ve ne kadar Con varsa topunu casus diye yakalayacağını sananlarımız yeni İçişleri Bakanı’na alkış tutmakta..
Kemal Tahir’in Devlet Anasını belli ki tanımıyoruz. Siz devletin zaferden zafere koştuğunu sanırken, devletin kendisi üçüncü dünya savaşında yenildiğini elbette biliyor. Vargücüyle yeni duruma uyum sağlamaya çalışıyor. Kürdün dağına kafasını vurmasaydı, Rusya’yla fingirdeyerek ABD’den parsa koparabilirdi. Olmadı. Şimdi ABD’ye biat etmenin yollarını arıyor.
İlk iş kutuplaşan Türklerin milli birliğini sağlamak. Bahçeli’yi kenara çekmek, Erdoğan’la Özel’i yapıştırmak. Devlet Bahçeli, “kenara çekilirim, ama devletin içindeki gücüme dokundurtmam” dediği için şimdilik bu plan yeterince işlemiyor. Aldırmayın. Sonunda anlaşacaklardır. Tüm satıhtaki devlet esastır, bahçedeki devlet teferruattır.
Bu halledildikten sonra çakma darbe öncesine bir dönüş gerçekleşecektir. NATO’cu bürokrasi rehabilite edilecek, MHP’nin lümpen bürokrasisi işten el çektirilecektir.
Aman heveslenmeyin. Ve sakın “acaba yeniden çözüm süreci olacak mı” diye sormayın. Bütün bunlar Türk devletini yeniden NATO’nun güvenilir müttefiki haline getirmek için yapılacaktır. Kürt halkı için değil. Üçüncü dünya savaşının içindeyiz. ABD Türk devletini NATO’nun güvenilir gücü haline getirerek, onu Rusya’ya ve İran’a karşı Ortadoğu’da tıpkı geçmişte olduğu gibi konumlandıracaktır. Türk devleti ise, ABD’ye yapacağı bu hizmet karşılığında, Güney Kürdistan’ı ilhak edecek, Irak’ı da, CENTO döneminde olduğu gibi ve bu defa onu kendi mandasına alarak “su karşılığında Kerkük petrolüne” el koyacaktır. Bu Cingöz Recai planını hayata geçirmek için de Kürt özgürlük hareketini yok etmesi, en azından hareket edemez hale getirmesi gerekecek.
İşte bu planın zurnasındaki “zırt” sesi burada çatallaşmakta. Bu planı hayata geçirmek için Kürt özgürlük hareketini yok etmenin mümkünü yok. Türk devleti Zap’ta, Medya Savunma Alanları’nda batağa saplandığı için, Zap’ın, Gare’nin kıyısından dolanıp, bataklık yerine KDP’nin ve Irak devletinin asfaltlarında, ABD işgal güçlerinin yakıp söndürdüğü trafik lambalarına uyarak, Kandil’e değil de, Kerkük’e, Musul’a, Hewler’e ve Bağdat’a doğru ilerliyor.
“A” planı işte böyle.
Günün sonunda, bana sorarsanız, A planı fasarya. Öyle bir fasarya ki, çare değil B planı, Z’den sonraki Kürt alfabesindeki X, Q ve W harfleri de devletin amaca ulaşmasına yetmeyecek. Çünkü Başur’u yutsa da, Irak’ı himayesine alsa da Başur Kürtleri ve Irak Arapları böyle bir zillete başkaldıracak. İyi mi? PKK’yle kırk yıldır başa çıkamayan devlet, Kürtlerin ulusal birliği ve Kürt-Arap ittifakı karşısında ne yapacak?
Ve bir de İran’a karşı Pentagon’la birlikte hazırlanan savaş planı hayata geçirildiğinde, bölgede Sünni Kürt halkıyla Şii Fars ve hem Şii hem de Sünni Arap halklarının itirazları şimdiye kadar görülmemiş sonuçlar doğuracak.
Eğer farkettiyseniz, bu resmin içinde Erdoğan ve Bahçeli dikkate alınmayacak kadar basit birer teferruattır. Hacivat-Karagöz misali. Kuklacı esastır. O nedenle bunların atışmalarına, masa altından tepişmelerine, masa üstünde kucaklaşmalarına aldırmayın. Gölge oyunudur.