Gazete Habertürk basılı yayınına son verip, dijital gazeteciliğe devam edeceğini açıkladı. Dünkü sayısı “Son Baskı” kapağıyla çıkan gazetenin Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Kürşad Oğuz yazdığı yazıda şunları söyledi: “Büyük bir özveriyle ve başı dik çalışan, gazetesi için aile ve ilişkilerini ihmal etmeyi göze alan, medyada eşine az rastlanır bir dayanışma ve ‘temiz kalma’ iradesi gösteren her Habertürk mensubunun emeği ve izi var bu başarıda”.
Nagehan Alçı’dan Oray Eğin’e, Nihal Bengisu Karaca’dan Soli Özel’e kadar gazetenin tüm köşe yazarları, yazdıkları duygusal veda yazılarında, gazetenin kapanma kararını, internet çağında basılı yayına olan ilgisizlik ve basılı gazetelerin internet gazeteciliğinin hızını yakalayamaması gibi etmenler üzerinden açıklamaya çalıştı. Hiçbiri medyanın içerisinde bulunduğu duruma dair bir çift laf etme gereği duymadı ve gayet normal, çoksesli bir medya ortamındaymışızcasına okurlarla dijital mecralarda buluşmak üzere vedalaştı.
Bu gelişme her şeyden önce, onlarca (belki yüzlerce) basın emekçisinin işsiz kalması anlamına geliyor. Yıllarca sendikasız ve güvencesiz şekilde çalıştıkları gazetenin kapatılmasıyla birlikte işinden olacak olan bu gazeteciler, AKP’nin yeni medya düzeni nedeniyle işsiz kalan binlerce gazetecinin arasına katılacak.
Bunun dışında köşe yazarlarının övgüler düzdüğü Habertürk patronu Ciner’in, “özveriyle ve başı dik çalışan gazeteciler”e çok vefakâr davranmadığı bir gerçek. 2008 krizinin ardından en yoğun işten çıkartmalar Habertürk’te yaşanmıştı hatırlanacağı gibi. Krizin etkilerinin atlatılmasının ardından da, gerek siyasi gerek ekonomik nedenlerle birçok tensikat yaşandı. Yakın zamanda, Hulusi Akar’ı Abdullah Gül’e Erdoğan’ın gönderdiğini yazan bir haber nedeniyle Barış Erkaya işten atıldı örneğin.
Altaylı’nın yazısında ağlak bir duygusallıkla bahsettiği “Ciner’in gazetecilik sevdası” aslında bir boş gösteren. İşe oto yedek parçacılığıyla başlayan ve 90’larda yasadışı şekilde araba ithal etmekten iki ayrı davada yargılanan Turgay Ciner’in “gazetecilik sevdası”, Etibank’a TMSF tarafından el konulmasından bir hafta önce Sabah Grubu’na yüzde 50 ortak olmasıyla başlıyor. Bu süreçte tekstil, inşaat, enerji ve maden gibi sektörlerde büyümeye başlayan Ciner, el koyma işleminin ardından grubun bütün yayın organlarını kiralıyor, 2005’te ise hepsini TMSF’den satın alıyor.
Fakat Dinç Bilgin’in başka hesaplar peşinde olması nedeniyle ortaya attığı iddialar 2007 yılında TMSF’nin gruba yeniden el koymasına neden oluyor. Aynı sene gerçekleşen seçimleri kazanan ve gücünü pekiştiren AKP, birebir kendisine bağlı bir medya grubu istediğinden, ATV-Sabah’ı kendi havuzuna katarken, Ciner, yarım kalan işini başka bir isim altında devam ettirmek için Habertürk’ü satın alıyor ve 2009’da Gazete Habertürk’ü kuruyor.
Ciner’in yarım kalan işi, tabii ki, Türkiye’ye işini hakkıyla yapan bir gazete kazandırmak değil, diğer medya patronları gibi devlet ihalelerinden pay kapmak. AKP’nin gücünü arttırmasına paralel olarak Gazete Habertürk başta olmak üzere Ciner Medya’nın yandaşlık dozu da artıyor. İş o noktaya varıyor ki, AKP’li bir tüccar olan Fatih Saraç, Ciner Yayın Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği’ne atanıyor. Yani parti komiseri olarak yayınları denetlemeye başlıyor. Bunun yanı sıra, iktidarın en üst isimlerinin bizzat GYY Altaylı’yı arayarak anketlerde oynamalar yaptırdığı ortaya çıkıyor.
Ancak bütün bunlar ortaya çıkmadan önce de, Saraç’ın etkisi Gezi İsyanı sırasında açıkça görülüyor. Gezi’ye karşı etkili bir “yayıncılık” yapan Gazete Habertürk ve Habertürk TV, Türkiye tarihinin en etkili medya eleştirisi olan Gezi’nin katılımcıları tarafından “Satılmış Habertürk” sloganlarıyla protesto ediliyor. Bu süreçte birkaç gazeteci, bu duruma dayanamayarak kurumdan istifa ediyor. Ciner ise bu performansından dolayı ödüllendirilerek Show TV’yi ve birçok ihaleyi kapıyor.
Bütün bunları göz önüne alarak şunu söyleyebiliriz: Gazete Habertürk’ün kapatılması, tam olarak, basılı gazeteciliğin güç kaybetmesiyle ilgili değil. Gazetenin tirajlarını incelediğimizde, haziran ayları baz alınarak, 2015’te 180 bin, 2016’da 250 bin, 2017’de 205 bin, 2018’de ise 180 bin rakamları karşımıza çıkıyor. Yani son dönemde gerçekleşen dramatik bir düşüşten söz edemiyoruz. Beş sene önce kâr eden, şimdi zarar eden bir gazete yok karşımızda. Başından beri zarar eden, başka alanlardan sübvanse edilen (tıpkı diğerleri gibi) bir gazetenin, bu sübvansiyonu daha fazla sürdürememesi ya da sürdürmek istenmemesi durumu var.
Gazete Habertürk, ne temiz kalmayı başarmış, ne medya ortamında bir fark yaratmış, ne de gazetecilik başarısı sağlamış bir yayın. Bunda içerisindeki emekçilerin yeteneksizliği değil, gerçek habercilik yapmalarını engelleyen patronaj ve siyasi yapı etkili. Hal buyken, “basılı gazeteler ölüyor”, “başarılı gazeteciliğimizi dijitalde devam ettireceğiz” masallarına gerek yok. Zaten yola (Ufuk Güldemir sahipliğinde) bir internet sitesi olarak başlayan Habertürk’ün bu alanda bir ekol olduğu, alanda birçok devrim yaptığı falan da yok. Ciner, elindeki televizyon kanallarının yeterli kullanışlılıkta olduğuna karar verip masraftan kıstı, o kadar.