Kuşluk vakti Amed’den Batman’a doğru günübirlik bir ziyaret gerçekleştirmek için yola çıkmıştık. Aracımız Bismil’den geçerken köprü üstünde birden yavaşladı. Bakışlarımı yola çevirdiğimde bu yavaşlamanın nedenini fark etmem zaman almadı. Önümüzde ağır ağır ilerleyen Akrep adı verilen zırhlı bir askeri araç vardı.
Hayret dedim kendi kendime. Sokak aralarında son sürat ilerleyen bu araca ne olmuştu da şimdi köprü üstünde böylece yavaş ilerliyordu.
Bakışlarımı yana çevirdiğimde yaya olarak gözüme üç çocuk ilişti. Zırhlı araç ve çocuklar aynı hizaya geldiklerinde çocuklar tereddüt etmeden, herhangi bir korkuya kapılmadan zırhlı aracın içindekilere doğru zafer işareti yapmaya başladı. Araç durdu ve kapı açıldı ancak çocuklar ne kaçtı ne de parmaklarını indirdi. Bunun üzerine araç hızlanıp geçti.
Bir zafer edası kazanmış bu çocukların gözleri ışıl ışıl parlıyor ve yüzlerinden mutluluk akıyordu.
Çocukların bu davranışını umuda, cesarete, morale, coşkuya yormak elbette mümkün ama benim aklıma ilk gelen geçtiğimiz günlerde 5 yaşındaki Erdem Aşkan’ın ölümüne sebep olan uzman çavuş A.K.P’nin serbest bırakılması geldi.
Bu çocuklar çok yüksek ihtimalle bu olaya tepki göstererek zafer işareti yapmışlardı. Belli ki Kürt çocuklarının zırhlı araçlarla öldürülmesini ve sözde yargılama sonucunda serbest bırakılmalarını kabul etmiyorlardı. Zafer işaretleri bir nevi meydan okumaya benziyordu. Hırsla, inatla kalkmıştı parmakları.
Kim bilir belki Bismilli bu üç çocuğun büyük bir gurur ve cesaretle ölüm saçan bu zırhlı araca yaptıkları zafer işaretine, gökyüzünden ışıltıyla bakmışlardır el ele tutuşan Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol, Enes Ata ve Erdem Aşkan.
Uzun süre etkisinde kaldım o çocukların. Adlarını merak ettim. Neydi acaba adları? Egîd, Mazlum, Akif mi yoksa Çiyager, Botan, Hebûn mu?
Nereye gidiyorlardı böyle? Okula mı, bakkala mı, toprak saha da tek kale maça mı?
Bilindiği gibi 40 yıllık çatışmalı süreçten en fazla Kürt çocukları etkilendi. Çocukların çevrelerindeki olaylardan, yakınlarının yaşadığı mutluluk ve üzüntülerden daha fazla etkilendiği herkesin malumu.
Peki ama neden Kürt çocukları oyun oynarken zırhlı araçlar altında ezilerek ya da bu araçlardan ateş edilerek acı bir şekilde can veriyorlardı? Neden tecavüz edilerek, öldürülüyorlardı? O çocukların aileleriyle empati yapanınız oldu mu?
Erdem’in sınıf arkadaşları, kuzenleri, mahalle arkadaşları ne düşünür acaba vahşice hayatını kaybettiğini gördüklerinde, duyduklarında.
Peki ya milyonlarca Kürt çocuğu ekran başında akranlarının öldürüldüklerini izlediklerinde ve öldürenlerin cezasız kaldıklarını gördüklerinde ne düşünür sizce?
Neden kaza süsü verilen bu olaylar İstanbul’da, Rize’de, Konya’da değil de Amed’de, Şırnex’de, Mêrdîn’de yani Kurdistan’da yaşanmakta?
Bu sorulara doğru cevaplar verebilmek için ahlaka, bilince, empatiye ve vicdana ihtiyaç vardır. Empati yoksunu vicdansızların, bilinçsiz ahlaksızların verecekleri cevapları olamaz zaten. Ölen Kürt ne de olsa!..
90’lı yıllardaki Beyaz Toroslar katliamların sembolü olarak çok taze bir biçimde yer alıyor hâlâ Kürtlerin belleğinde. Şimdi de bu rolü zırhlı araçlar oynuyor. Nasıl oynamasın ki. Bu araçlar Kürt çocukları için tamamen ölüm kusan makinelere dönüştü. En kötüsü de bu araçlara “kör nokta”, “görünmeyen nokta” olarak kusur atfediliyor muktedirler tarafından. Bu bile başlı başına bir itiraf değil mi sizce? Peki ama bu “kör noktalar” neden sadece Kurdistan’da açığa çıkıyor?
Yıllardır çok büyük acılara neden olan ve Kürt çocuklarının bilinçli bir politikayı aratmayan ölümlerini tüm gerçekliği ile kavramak için, Türkiye’de olayları ve konuyu bütünüyle tarif etmek ve Kürtlerle doğru iletişim kurmak, kaygılarını, acılarını anlamak ve kabul etmekle gerçekleşebilir.
Sorunu doğru tanımlamak, sorunun çözümünü kolaylaştıracaktır. Sorunu doğru bir şekilde tanımlayamadığımızda, çözüm olarak ortaya atılan düşünce ve eylemler, muğlak ve palyatif olmaktan öteye gidemiyor maalesef.
Net olan tek şey, zırhlı araç ölümlerinin esas nedeninin savaş ve çözümsüzlük politikalarında ısrar olduğudur. Bu katliamların önlenmesinin Kürt sorununun diyalog ve müzakere ile çözülmesinden başka yolu yoktur.
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, Kürt sorunu çözüldüğünde bisiklet gibi sürülen bu ölüm makineleri Kurdistan sokaklarında gez(e)meyecektir.