Hüseyin Deniz
Çarkların dönmeye başladığı bir dönemdeyiz. Her alanda olduğu gibi ekonomi cephesinde de siyasi erkin aldığı kararların yol açtığı güvensizlik ve belirsizlik, alınacak yeni kararlar için de benzer bir hava yaratmaktadır.
Bu en çok da üzerinde durulan yatırım meselesini ilgilendiriyor. Yatırımcılar izlenen politikalardan kaynaklı ve adaletin tek yönlü işlemesinden oldukça kaygılı. Bunlardan biri Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun (Bu yazı yazılırken henüz belli değildi) alacağı faiz kararı. Sorun nasıl bir karar alacağından çok ne yapacağının tahmin edilemez oluşu. Çünkü, mevcuttaki enflasyon ile bir yılda alınacak faiz arasındaki makas açılmakta; ağustos ayı enflasyonu yüzde 19.25 ancak örneğin elektrik zammı son bir yılda yüzde 29’a ulaştı. Yani reel faiz zaten uzun süredir negatif. Böyle de olsa Cumhurbaşkanı her an faizi indirebilir!
Benzer bir durum hükümetin yeni vergi paketi için de söz konusu. TESK Genel Başkanı Palandöken, paket kapsamındaki düzenlemeyle basit usuldeki yaklaşık 900 bin esnafın, gelir vergisi ödemeyeceğini açıkladı. Buna göre; “yıllık cirosu 240 bin liranın altında kalan ve basit usulde vergiye tabi olan esnaf 2022’den itibaren gelir vergisi ödemeyecek.”
Ekonominin krizde olduğu bir süreçte 900 bin esnaftan alınmayacak vergi kaybının nereden telafi edeceği bilinmiyor. Vergi almama için yıllık cirosu 240 rakamının altında olmalı; bu ise yeni bir usulsüzlük ve geliri düşük gösterme pratiğine yol açacak. Oysa emekçileri kısa çalışma ödeneği içine alıp, hem ücret hem de sosyal güvenlik primlerinin düşük yatırılması kararı alan iktidar, kendine bağlı Kredi Yurtlar Kurumu’na ait yurtlarda bir odanın aylık fiyatını 900 liraya çıkarmışken hangi adalet ve güvenden bahsedilebilir ki? Oysa adil olan, adaletli olan az kazanandan az, çok kazanandan çok olması gerekiyordu.
Artan adaletsizliğin toplumda yol açtığı güvensizlik ruh halinin somut nedenlerinden biri her yerde baş gösteren yolsuzluk iddiaları ve bunlara dair ortaya dökülenlerdir. Son gelişme, Sosyal Güvenlik Kurumu’nda (SGK) başlatılan 1 milyar TL’lik usulsüzlükle ilgili soruşturmanın tarafının İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kuzeni Mehmet Soylu’nun ortağı olduğu Invamed isimli şirket olması. Bu ihalelerin ortaya çıkması üzerine de Mehmet Soylu’nun yönetim kurulu üyeliğinden istifa ettiği duyurulmuştur.
Tüm bunlara neyin yol açtığına gelince, HDP’nin önceki gün Kayyum İzleme Raporu’na bakmak önemli. İzlenen ihale yöntemi (4734 sayılı Kamu İhale Kanunun 21. maddesindeki c ve f bentleri yani pazarlık (davetiye) usulü) ile istenen ihalenin keyfi olarak istenilen firmaya istenilen tutarda verilmesi ve denetimsizlik meselenin nereden kaynaklandığını gösteriyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce, AKP dönemine dair ortaya konulan belgeler ve iddialara dair bir tek soruşturma açılmaması durumu yeterince açıklıyor olmalı. Toplumda güvensizlik had safhada. Apar topar görevden alınan Naci Ağbal’ın da 4 Mart’taki yazısında “güven”e özellikle vurgu yapması boşuna değil!