Erdoğan yurt dışında demokrasiden dem vururken Hamas’a da övgüler yağdırmayı sürdürdü. Ülkedeki ekonomik sorunları, adaletsizliği, halkın çoğunun açlık sınırında olduğunu, hak arayanların polis tarafından darp edildiğini, kadın ve çocukların ezildiğini görmezden gelerek herkese ders vermeye çalıştı. Tabii ki konular çoğaltılabilir. Mesela Çatalca’daki Polonez işçilerinin haklı protestosunda Emniyet Müdürü işçileri tehdit etti. “Ben size gözaltı yapıp adli işlem yaparsam çocuğunuz zekiyse bile işe giremez.” Bu cesaret nereden geliyor, bu emniyet müdürü hakkında bir işlem yapıldı mı? Narin olayından neredeyse iki ay geçti. Halen katil yok, katil olmadığı gibi İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı da yok. Diğer yandan devlete emanet edilen kimsesiz kız çocukların suç örgütlerinin ağına düşmesin diye mücadele eden avukat Dilek Ekmekçi cezaevinde. İstatistiklere bakıldığında açlık ve yoksulluk sınırı her geçen gün yükseliyor. Ekonominin nasıl olduğu bilindiği halde ekonomi hakkında güzellemeler yapmak algılarla oynamaktan başka bir şey değildir. Yurt içindeki sorunları ertelemek amacıyla yurt dışındaki gürlemeler gündem değiştirmekten başka bir şey değildir. Şimdi de Bosna-Hersek konusunda açıklamalar yapılıyor. İnsana “yahu ilk önce kendi ülkendeki sorunları bir çöz, insanların yaşam seviyesini yükselt” diye sorarlar. “Mazluma el uzatma noktasında bizim bütün dünyaya liderlik yapmamız gerekiyor” deniyor ama kendi ülkesindeki insanları, kendi mazlumunu daha da ezmekten vazgeçilmiyor. Sokak röportajları dinlense danışmanların verdiğinden daha fazla bilgi sahibi olunur.
Külliyedeki açıklamalarda yatırımlardan bahsediliyor. Günlük yaşamlarda kurumlara başvuran vatandaşların nelerle karşılaştığından haberleri var mı acaba? Torpilin varsa her iş yürüyor. Mehmet Şimşek’in tasarruf anlayışının halka karşı olduğunu, kamu kurumlarının kapısına giden vatandaşların “bütçemiz yok, tasarruf etmeliyiz” sözüyle işlemlerini gerçekleştiremediğini görmezden geliyorlar. Birçok devlet kurumu da özelleştirildiği için kamu hizmeti tam olarak gerçekleşmiyor. İktidar mensuplarının hiçbir açıklaması artık inandırıcı olmuyor. Çünkü yaşananlar ortada. Kanunu değiştirerek iktidarda kalmak istiyor hükümet ama ne yaparsa yapsın gideceğinin de farkında. Onun için her türlü fikir tartışılıyor: Halkı baskı ile isyana teşvik etmek ve bunun üzerinden mağdur edebiyatıyla darbe yaparak iktidarda kalmak. Terörü engellemek adına kendi yarattığı terör ile halkı oyalamak.
Türkiye’de durum her geçen gün her alanda kötüye giderken Orta Doğu’da savaş ileri boyutlarda genişliyor. Bu sefer İran İsrail’e füzeler ile saldırdı. Bu intikam saldırısından sonra İsrail’in cevabı 3. Dünya Savaşı’nı tetikleyecek mi? Zira ABD bu saldırıdan sonra İsrail’e tam destek verdiğini açıkladı. Bir NATO üyesi olarak Hamas’a toz kondurmayan Türkiye, İran ve Hamas tarafında mı olacak yoksa ABD ve İsrail tarafında mı olacak? Savaş ateşine odun atmaya hevesli ülkelerin barışın rüzgârına ses vermeleri gerekmiyor mu?