Bekir Ağırdır’ın yeni Veri Enstitüsü’nün ilk çalışmasının sonuçları günümüz Türkiye’si için ilginç bir tablo ortaya çıkartıyor. (Bekir Ağırdır; Oksijen gazetesi)
Bugüne kadar “sanayi toplumu değerleri”ne göre işleyen toplum artık bu değerlerden uzaklaşmış durumda; daha doğrusu o dönemin değerlerinin yerini bugün “algı ve beklentiler” almaktadır. Değerlerin belli bir zaman aralığında şekillendiği ve hatta katılaştığı biliniyor. Fakat günümüz toplumu düne göre o kadar hızlı değişiyor ki bugün “algı ve beklentiler” öne çıkmaktadır. Algı ve beklentilerin önceki değerler sistemine göre çok değişken olduğu açıktır.
Bu hızlı değişkenlik günümüze çok belirgin bir özellik kazandırıyor: Belirsizlik! Önünü yeterince göremeden hızla yürüyen bir insanın taşıdığı duygunun benzerini toplumsal olarak taşımak bugüne kadar alışık olunmayan gidişlere yol açıyor.
Bekir Ağırdır’ın diğer önemli veri grubu insanların gelecekle ilgili düşündükleri üzerinedir. Bu konuda ilginç olan gelecekle ilgili “en iyimser toplum kesimi” “taşralı muhafazakarlardır.” Yani genel haliyle AKP tabanıdır. Öte yandan iyimserlik skalasında kalan ancak gelecekle ilgili karamsar olan kesimler ise kentlerde yer almaktadır. Enstitünün adlandırmasına göre “yeni orta sınıf” ve “kentli dijitaller” günün imkanları içinde iyimser noktada dursalar da, hızla yaklaşan gelecek için karamsar konumunda yer alıyorlar.
Bu kesimin bireysel çıkarları ile kamusal çıkarların ilişkisi önceki dönemlere göre bozulmuştur. “Yeni orta sınıf” ve “kentli dijitallerin” kendilerine ve arkadan gelen kuşaklara tavsiyesi “önce kendini kolla” biçiminde özetlenebilir.
Ağırdır’a göre gelecekle ilgili karamsarlıklarına rağmen toplumsal bir iş yapma kapasitesi orta yaş (30-50) kuşağındadır. Gençlerdeki kapasite daha çok “yıkıcıdır”; yeniden kurma yetenekleri zayıftır. Dünyanın günümüzdeki Google, Amazon gibi en parlak yeni teknoloji şirketlerinin yöneticileri 30-50 yaş arasındadır. Ancak bizde bu orta yaş kuşağı ilgi alanı dışındadır.
Bir diğer önemli gerçek “30 yaş altı metropollüler”le ilgilidir. Bunlar arasında dışarı gitmek isteyenler %53 oranındadır. Ülkeden umutları yoktur. En dikkat çekici tesbit, her şeyle hatta yaşamla ilişkilerini bile “geçici” olarak kuruyor olmalarıdır. Köklü bir ilişki bağları yok. Özgüvenleri eksik, karamsar ve öfkeliler.
Verilerin belki de en ilginç olanı “komplo kırılganları” ile ilgili olanlardır. Bunlar komplo teorilerine yatkındırlar; bilim dışı açıklamalara yatkınlık %50’den fazladır. Öyleyse toplumun yarısından fazlasının gerçeklikle bağı kopuktur. B. Ağırdır bu gerçekliği önemli bir “tehlike” olarak görüyor. Bu “komplo kırılganları” arasında bilim dışı açıklamaları İslami değerler yönünden okumak yaygındır.
Günümüzün önemli gerçeklerinden birisi toplumların büyük bir kesiminin gerçekle bağlarının kopmasıdır. Dünyada 1990’lardan beri yaşanan gelişmeler bu olgunun zemininde yatan gerçekliktir. Berlin Duvarı’nın yıkılışı ve ardından 2008’lerde insanlığa vaad edilen küresel cennetin duvara toslaması, bilimsel düşünceye, bilimsel öngörüye güveni büyük ölçüde sarstı. Bu büyük bilimsel düşünce boşluğunun yerini fantaziler, hurafeler, komplo teorileri doldurdu. Bugünlerin çabuk geçeceğine dair henüz güçlü kanıtlar ortaya çıkmadı. Bırakalım dünyayı bugün ülkede politika yapma tarzı büyük ölçüde komplo teorilerine dayanır hale gelmiştir. “Çürümüşlük”, “çılgınlık” kavramları bugünün toplumunun nitelikleri haline gelmiştir.
Veri Enstitüsü’nün son önemli bulgusu günümüzün her gün yaşanan bir gerçekliğini ortaya koyuyor. “Zihni düzeyde hızlı bir değişim, farkındalık” yaşanıyor; ancak bu gelişme “eylemlilik” olarak kendini ortaya koymuyor.
Bunca birikimden sonra artık bu farkındalığın kendini güçlü bir şekilde ortaya koyma zamanı yakındır.