Metin Yeğin
Geçen haftaki yazıya kısa bir dönüş yapalım, Fraçois Chatelet’in düşüncesine; ‘İnsan ilişkileri metrikle yani mekan organizasyonu ile başlar, siteyi ayakta tutan da budur. Bu insanlar arasındaki doğru mesafenin ayarlanması sanatıdır, bu mesafe hiyerarşik değil, geometriktir, darbe indirmekten veya darbe almaktan kaçınmak için ne çok yakın ne çok uzak olmalıdır’ diyordu. Tam da sözünü ettiğim şey bu ‘mekân organizasyonu’, bize daha yakın bir deyişle ‘mekân örgütlenmesidir.’
O zaman burada ilk sorun; ‘İnsanlar arasındaki doğru mesafe’ nasıl örgütlenecektir?
Claude Levi Strauss’un anlattığı, Brezilya yerlilerinde çok güzel bir örneği vardı. Bölgeye yeni taşınacak kabile, daha önce orada yaşayanlara, nereye yerleşebileceklerini sorduğunda, ‘Ne çok yakınımıza gelin her gün sizi görelim, ne de çok uzağa gidin sizi unutalım’ diye cevap veriyorlardı. Amazon’da, özellikle o günlerinin Amazonunda bu daha kolaydı tabii ki. Beğen beğendiğin yeri. Tehlikeli şeyler olarak belki boğa yılanları, leoparlar daha çok olabilirdi ya da suya ve mesela Hindistan cevizi ağaçlarına yakınlığı-uzaklığı önemli olabilirdi ama şimdiki gibi arsa spekülatörleri, bankalar, finans kurumları ve özellikle de müteahhitler olmadığı için, daha tehlikesiz, sakin ve huzurlu bir yer olduğu kesindi ormanın.
Amazon nehrinin meşhur et yiyen balıkları- pirana sürüsü nedir ki bankaların yanında ve ne kadar faiz kemirebilirler bedenimizden…
Ayrıca bir kent mekânında, yani sıkıştırılmış-konsantre hayat alanında, ne kadar uzağa gidebiliriz ki sizin her gün karşınıza çıkmayacak kadar mesafe bırakabilelim?
Bir de, bu kadar yakın olunsa bile, unutmak çok kolay, günlük hayatın hızlı ve uçucu sürüklenişinde. Garip bir, bir arada olma hali var. Bir yandan herkes çok yakın, hatta dip dibe, üst üste, metrolar, otobüsler, metrobüsler ve vesaireler, öte yandan herkes çok yalnız ve tek başına. Bu yüzden kolektif bir mekânın örgütlenmesi, yani bu yazı dizisinde sözünü ettiğimiz, ‘günlük devrim ihtiyacımız’, bu hali, her iki anlamda da değiştirebileceğimiz, hem kendimize bir ‘özel’ yaşama alanı bırakan, hem de sadece bir arada olma ile yetinmeyip, birlikte-kolektif bir mekân örgütlenmesi olmak durumunda.
Ve burada mesele; Onların mekânında, standart, altlı üstlü, hiyerarşik yapılarında, yatay-horizontal bir mekan örgütlenmesini nasıl gerçekleştirebileceğimiz meselesi…
Burada yarım-yamalak bırakalım, belki gelecek yazıyı bekleme iştahı bırakır ağzımızda… Yani sürecek…