Metin Yeğin
Hayatın sanallaşması karşı devrimi, tepemizde koca bir yabancılaşma bulutuyla dolaşmamız manasına geliyor. Tabii ki daha önce de yabancılaşma içinde yüzüyorduk ama özellikle yakınlarımızın yanına geldiğimizde, en azından bazen, onu kenarda, ötede beride bırakıp, gerçekten kucaklaştığımız oluyordu. Şimdi ise bu bulut sürekli tepemizde. İnsanın, en insani değerlerinden beğenme, takdir etme ve sevme gibi şeyleri bile, gerçek dünyadan sanalın çukuruna düştü ve dünya tepemizdeki bu bulutla, bir ‘like etme like bulma dünyasına’ dönüştü.
Bu durum yakınındakinin yerine, uzakta ve sanal olanı yerleştirdi. Bu sözünü ettiğim yakınlık, mesafe, duygu ya da birbirini tanıma gibi her anlamda bir yakınlık manasında olabilirdi. Şimdi bu eski moda yakınlık, mesela masanın bir diğer tarafında oturan ve hatta aynı yatağı paylaştığımız biri yerine, belki de dünyanın öte ucunda başkasının beğenisini ‘like’ını önemseyen bir durumu ortaya çıkardı. Ayrıca bu sanal karşı devrime, iletişim teknolojisi denmesi de çok ironikti. Çünkü bütün her şey, tam anlamıyla, gerçek bir iletişimsizlik haline dönüştü.
Bu hal birçok yönden, 18. yüzyılın sonunda, Birleşik devletlerdeki günlük gazetelerin bütün ülkeyi kaplamasıyla ortaya çıkan haber alma etkisi gibiydi. O zamanlara kadar yerel gazeteler ile neredeyse herkesin bildiği ve mutlaka etkilendiği bir sınır içindeyken, bütün ülkeyi kaplayan, büyük gazeteler ile birlikte, her şeyden haberdar olana ama sadece haberdar olana dönüştürdü her şeyi. New York’taki bir cinayet haberi, güneyde bir küçük kasabanın ağzına düştüğü anda bir yandan ‘haber’ oluyor ama öte yandan ‘haber’ olmaktan çıkıyordu.
Bunun daha beterinin bizim sürekli yaşadığımız günlerin başlangıcıydı bu. Yemek masasında dünyanın bir tarafını bombalamak için sorti yapan uçakları seyrederken, tabağımızdaki çorbaya tuzu az diye tuz serpmemizdi bu mesela. Yani bir yandan öğreniyorduk ama öte yandan bu öğrenme gerçekliğini kaybediyordu, sıradanlaşıyordu ve yok oluyordu.
Aynı şekilde adına dalga geçer gibi ‘sosyal medya’ konulan, bu ‘like’ dünyası da tam olarak, elimizde son kalan ‘beğenme-takdir etme ve hatta sevme’yi alıp, yerini tike dönüştürdü. Sarılmak, dokunmak ve göz göze gelmek bile toz olup gitti…
Bütün bunların yerine şimdi tepemizdeki sanal dünya bulutundan sağanak bir tik altında yaşayıp gidiyoruz artık… (Sürecek…)