Metin Yeğin
Kolektif-dayanışmacı bir yaşam, özellikle günlük hayat her geçen bir öncekinden daha zorlaşıyor. Yanlış anlaşılmasın, bu onun gerekliliğini ortadan kaldırmıyor ama onu pratiğe geçirebilmek daha da zorlaşıyor. Bunun temel nedeni, günlük hayatın bizden gittikçe daha ‘yabancılaşması.’ Bu yabancılaşmadan kastımız sadece üretim sürecine ilişkin değil, bütün günlük hayatın, artık ipin ucunu bulamayacağımız kadar bizden uzaklaşması, dolaylı dolaylı bizi saran uzun zincir hali. Bu durumu sadece zor kılmıyor, her şeyi unutturuyor bile.
Yani sürünerek ve birbirimizi yiyerek sürdürdüğümüz hayat, kendimizi sürüngen hissettiğimizde, normal oluyor ki esas korkutucu olan bu.
Özellikle günlük hayatın yabancılaşmasında ise son yıllarda ‘karşı devrim’ niteliğinde olan şey, hayatın sanallaşması. Bu her şeyi internetten aldığımız ya da kendimiz için bulabildiğimiz trend yollu bir işe, mesela motokuryeliğe, sanal pazarlara girip, fotoğraftan fotoğraf beğenip, evde hapis kalarak beklediğimiz saçma sapan bir şeye döndü, her şey.
Eskiden; elmayı markette rafta yetiştiğini sanan yeni nesil şehir çocuklarına, bir yandan gülüp, başımızı sağa sola sallayıp tıht tıht yaparken şimdi raf ve ücreti ödediğimiz market kasası ve mutsuz çalışanı bile geride kaldı. Elma ya da her nasılsa, bir şekilde ‘imal’ edilmiş diyelim ki tavuk budu rafta bile değil, sadece kapımızın çalınıp bırakılan bir madde. Ağzının kenarına mesai saatleri esnasında tutuşturulmuş sahte tebessümleriyle tezgahtarlar ve ‘Ah çok yakıştı size’ diye kandırıkçı sözleri bile yok artık. Kafasındaki motosiklet kaskı ile zaten hiç yok saydığımız, bize paketi verirken bile ödenecek ev kirasını ya da akşamki maça oynadığı kuponu düşünen onlar ve sadece no: 57 kat 5’ten başka bir şey olmayan biziz o karşılaşma ritüelinde yer alanlar…
Sadece ödemeler değil, bütün hayatımız temassız artık.
Bu yüzden, geçmiş yazılarda birinde verdiğim, Amazon Ormanı’nda, bir yerli şefinin tek başına yemek yediği için hasta olduğunu düşündüğü kabile mensubunun tam aksine bir haldeyiz. Birileriyle birlikte yemek yiyenler ve o sırada telefonlarına bile bakmayıp birbirleriyle konuşanlar ve hatta biraz daha abartayım, bu sırada sanal bir etkinlikten bahsetmeyenler, anormal…
İşte bütün bunlar ve yüzlercesi nedeniyle kolektif-dayanışmacı bir yaşam daha zor ama zaruri…
Sürecek…