Son olup bitenleri yazmadan önce nasıl oldu da bu hale gelindi, biraz ondan bahsetmek istiyorum.
Yıllarca özgür bir ülke yaratmak için dağlarda savaşan Güney Kürdistan halkı; şimdilerde özgür bir dünya kurmanın yolunun toprak kazanmaktan değil, insanı öne alan bir sistem kurmaktan geçtiğini anlıyor. Zira çok önemli zenginlik kaynaklarına sahip olan bölgede, halkın önemli bir bölümü sistemden kaynaklı olarak ciddi ekonomik sıkıntı yaşıyor.
Saddam döneminin sonuna doğru, Amerika 36. Paralel’in bu yakasına giriş çıkışı, uçuşu vs. yasaklayıp, bölgenin idaresini mevcut yönetime teslim ettiğinde, kapitalizm ‘kalkınma yolu’ olarak seçildi ve idare de ‘doğal olarak’ kapitalizmin yöntemlerini adım adım yürürlüğe koymaya başladı.
İlk ve ‘önemli’ icraat halkın üretimden düşürülmesi ve hazırcılığa yönlendirilmesi oldu. Neredeyse öyle ya da böyle her aileye bir maaş uygulaması başladı. Kimi çalışarak kimi de şehit ailesi, gazi ya da eski peşmerge sıfatıyla alıyordu bu maaşı. Hal böyle olunca da üretim yapmak ‘anlamsız’ hale geldi insanlar için. Köylü aldığı maaşla yetinmeye başladı, çok daha fazlasını kazanabilecek ve topluma da katkı koyabilecek düzeye gelecekken tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktan vazgeçti. Şehirlerde yaşayanlar da aile fertlerinden birini devlet kapısına yerleştirip geçici kurtuluşunu sağladı. Bu; idarenin çok işine geliyordu. Zira insanlar böyle yaşadıkça partiye ve hükümete bağımlı ve sadık kalıyor, seçim zamanı da gidip oylarını vererek sistemin böyle sürüp gitmesine çanak tutuyorlardı.
Üretim olmayınca tüketimde dışa bağımlılık zirve yaptı. Domatesten yumurtaya, etten süte her şey dışarıdan geliyor şimdi. Yumurtaların üzerinde Türkçe ‘son kullanma tarihi’ yazıyor, en batıdan bufalo eti satın alınıyor. Böylece içeride tutulabilecek, fabrika yapılabilecek, üretim sahaları yaratılabilecek para en sıradan şeyler için dışarıya akıtılıyor.
Bu arada bal tutan da parmağını yalıyor tabii. İktidar sahiplerinin ve yakın çevrelerinin servetlerinin haddi hesabı yok.
Dejenerasyon arttı, olanaklı çevrelerde olağanüstü bir lüks tüketim var. dünyanın değişik yerlerinden çok lüks binek araçlar geliyor tırlar dolusu.
Evlerde, Uzakdoğu’dan getirilmiş kadınlar hizmetçi olarak çalıştırılıyor, bazı evlerde bir yerine iki hizmetçi var…
Siyaseten de ülke yönetimine şu an Türkiye yön veriyor. Buranın Türkiye’de, Türkiye’nin burada yüzlerce şirketi var. KDP yönetimi ile AKP-MHP rejimi arasında ekonomik ve siyasi alanlarda çok derin bağlar oluşmuş durumda. Uzun vadeli bir petrol anlaşmasıyla Türkiye’ye çok ucuz petrol pompalanıyor. Ne kadar petrol gittiği, ne kadar para geldiği açıklanmıyor.
Bu başlık ve gümrük gelirleri başlığı Bağdat ile de problem hale gelmiş durumda. Bağdat; petrol ve gümrük gelirlerinin merkeze aktarılmaması durumunda vermesi gereken parayı artık vermeyeceğini söylüyor ve dönem dönem de ödemeleri durduruyor.
Oysaki; Bağdat’la yapılan akde sadık kalınsaydı, Türkiye ile ilişkiler sadece iyi komşuluk çerçevesinde tutulsaydı, para ve siyasal başlıklar konusunda şeffaf olunsa, elde edilen paralar merkeze aktarılıp genel bütçenin % 17’si düzenli olarak alınsaydı şu an bölgede sorundan bahsedilmezdi.
**
Kürdistan halkı gerektiğinde oldukça kanaatkardır. Para olmadığını, hükümetin zorda olduğunu bilseler gerçekten kanaat ederler. Ancak para olduğunu, Türkiye’den, gümrük kapılarından ve dönem dönem de Bağdat’tan yüklü miktarda para geldiğini ancak adil biçimde dağıtılmadığını, belli kesimlerin korunup kollandığını biliyorlar.
Son birkaç yıldır maaşlar düzenli ödenmemeye başlandı. Bazı kurumlarda bir bir buçuk yıllık, bazılarında sekiz on aylık maaşlar içeride. Bu insanların çoğu kirada yaşayan çoluk çocuk sahibi. Çoğunun satıp savacağı bir şeyi de kalmamış durumda.
On yıl oldu burada yaşıyorum. Çokça eylem, direniş vs. gördüm. Dönem dönem memurlar, öğretmenler, sağlık emekçileri eylemler yaptılar. Ama bu son haftada olduğu kadar yaygın olanını ilk defadır görüyorum.
Zaxo’dan Ranya’ya kadar halkın sokağa dökülmediği yer kalmadı neredeyse.
Hewlêr’de KDP’ye ait özel bir peşmerge gücü olan Zerevani güçlerinden binlercesi şehrin her yerini tuttu. Olağanüstü hal ilan edilerek halkın sokağa çıkması, bir araya gelmesi engellendi ve oldukça sert tehditler savruldu. Hewlêr’in tüm diğer il ve ilçeleriyle bağlantı kesildi, gidiş gelişler yasaklandı. Aynı şey Süleymaniye ve ilçeleri için de geçerliydi.
Hewlêr’deki Çaksazi hapishanesinde isyan eden tutsaklar yangın çıkardılar, 20 tutsak yanarak yaralandı.
Eylemlerde üçü çocuk olmak üzere ondan fazla insan öldü. Bir kısmı ağır olmak üzere elliden fazla insan da yaralandı.
Bazı televizyonların olaylarla ilgili görüntü ve haber vermesi yasaklandı. Bir hafta kapatma cezası olan bir TV’nin de cezası bir hafta daha uzatıldı.
Aralarında eski milletvekillerinin de olduğu çok sayıda insan gözaltına alındı.
Bugün çok sayıda insanın işe gitmediği, bazı kurumlarda boykot eylemlerinin başladığına dair bilgiler alıyoruz.
**
Eylemlerin ne kadar daha devam edeceğini kestirmek zor. Ancak bilinen bir şey var ki o da hükümetin artık şapkasını önüne koyarak detaylı tedbirler alması gerektiği…
Gerek ekonomik gerekse de siyasal anlamdaki yanlışlıklar halkın canına tak etmiş durumda.
Şimdi atılacak bir iki adımla durulma sağlansa bile, halkın artık kalıcı çözümler isteyeceği kesin…