Başlangıçta her şey iyi gidiyordu. Saddam döneminde yüzbinlerce insanını yitirmiş ve çok acılar çekmiş Güney Kürtlerinin artık Hewlêr’de bir meclisleri, bir hükümetleri ve kendi milletvekilleri vardı.
Bağdat’ta oluşan meclise de kendi nüfusları oranında milletvekili göndererek hem mecliste hem de merkezi hükümette temsil ediliyorlardı.
Ortak karar gereği, her iki bölgenin yeraltı zenginlikleri merkezde toplanıyor, oradan satışa sunuluyor ve Kürtler nüfusları oranında gelirden pay alıyorlardı.
Köprüler, yollar, binalar yapılıyor, işsizlere iş sağlanıyor, şehit ailelerine maaşlar bağlanıyordu. Kuşkusuz kurulan yapı sosyalist değildi, ancak yıllarca acı çekmiş, zindanlarda kalmış, idam edilmiş, Enfal katliamlarına maruz kalmış bir halkın çocukları için bu yeni bir durumdu ve eskisinden iyiydi. En azından sömürgeci zulüm yoktu.
Okullar artık Kürtçe eğitim yapıyor, üniversiteler kuruluyor, kültür merkezleri oluşturuluyordu.
Geçmişte zulümden kaçmak zorunda kalan yazarlar, şairler, doktorlar, mühendisler bir bir geri dönüyor ve kendi alanlarında istihdam ediliyorlardı.
Bir süre böyle devam etti. Ardından kapitalizmin iğrenç yüzü kendini göstermeye başladı.
Yönetenler önce kendilerine doğru yontmaya başladılar. Dışarıda açılan banka hesapları dolarlarla dolmaya, gelirin aslan payı kendilerine ve çevrelerine akmaya başladı.
Daha düne kadar dağlarda birlikte savaşanların kimileri servete boğulurken, kimileri de ekmek ve ev kirası derdine düştü. Çelişkiler her geçen gün derinleşti.
Lüks tüketim aldı başını gider oldu. Nepal’den, Afrika ülkelerinden gelen kadınlar evlere hizmetçi olarak alındı, kültürümüzde olmayan şeyler oluşmaya başladı. Hem erkeğin, hem kadının hem de yetişkinse çocukların altına lüks araçlar çekildi. Bir geceliğine Dubai’ye ‘kafa dinlemeye’ gidip gelenlerden bahsedilir oldu.
Bu yaşamsal kayma, giderek halkı olağanüstü fakirleştirdi. Maaşlar önce geciktirilmeye, ardından da aylarca ödenmemeye başladı. Çalışanların çok önemli bir bölümü aylardır kira ödeyemiyor, evinin ihtiyaçlarını karşılayamıyor.
Yönetenler açısından yurtseverlik rafa kalktı. Para ve mülk en önemli değer halini aldı.
Yanlış yönetim toprak ve zenginliklerin de önemli bir bölümünün kaybına sebep oldu.
Yanlış zamanlamayla yapılan ‘Bağımsızlık Referandumu’ Kerkük, Xurmatu, Duzxurmatu ve Pırdê’ gibi çok önemli merkezlerin kaybına sebep oldu. Irak, ‘madem ortaklığı bozuyorsunuz o zaman bedelini ödersiniz’ mantığıyla gümrük kapılarını, havaalanlarının idaresini istedi, bütçede yüzde 17 olan Kürt payını yüzde 12’ye indirdi, para akışını yavaşlatmaya, azaltmaya başladı. Bunların tamamı sineye çekildi.
**
Türkiye, Kürdistan bölgesinin oluşum döneminde pek müdahil olamadıysa da işin başından beri yaptığı planlarla fazla zaman geçirmeden, önce çeşitli ayak oyunlarıyla zaten böylesi bir ilişkiye hazır olan KDP yönetimini etkisi altına aldı, 49 yıl gibi sürelere yayılan petrol sözleşmeleri, binlerce şirket aracılığıyla hem Türkiye’de hem Kürdistan’da oluşturulan ortaklıklar, bankalar aracılığıyla ‘Kürt yöneticilerinin’ servetlerini garanti altına alma, Fetö aracılığıyla kurulan okullar ve benzer çalışmalarla bölgeye yerleşti.
Rudaw televizyonunun kurulmasına ön ayak oldu. Kadro ve danışmanlar sağladı. Adı geçen Tv şu an A Haber Tv gibi, sabahtan akşama Kürt Yurtsever Hareketi’ne düşmanlık ve Erdoğan propogandası yapıyor.
İpler iyice ellerine geçince de gerek askeri ve gerekse de istihbarat güçlerini soktu bölgeye.
MİT elemanları bölgede cirit atıp istihbarat topluyor, toplanan bilgiler ışığında yurtseverler üzerine bombalar yağdırılıyor.
Hewlêr’e 25 kilometre mesafede Türk tankları başta olmak üzere, yirmi yerde askeri üs oluşturmuş durumda. Başika’daki üste Sünni çete mensupları eğitilip olası Musul-Kerkük işgali için hazırlıklar yapıyor.
Türk askeri güçleri, gerilla alanlarına yakın alanlardaki KDP’li peşmerge noktalarında ellerini sallaya sallaya geziyor.
Şimdilerde köy boşaltma çalışmaları da alabildiğine arttı, gerillanın olmadığı alanlarda dahi köyler bombalanıyor, siviller katledilerek yılgınlık yaratılmaya ve halkı göç etmeye zorluyorlar. En son olarak, hava saldırısıyla vurulan Kani Mezin köyünde okul müdürü Xalıd Ebdurrahman Şemseddin katledildi.
Ana niyetin Güney Kürdistanı işgal olduğu artık çok net biçimde belli olmuş olmasına rağmen KDP yöneticilerinden ve bölge hükümetinden ses çıkmıyor.
Ancak bölge halkı artık patlama noktasına geldi.
Cumartesi günü halk birçok merkezde ve geniş yığınlar halinde sokağa çıkmaya başladı.
Zaxo’da birçok aktivist ve şoför esnafı hükümet kararlarını protesto ettikleri için tutuklandılar. Duhok’ta ve Şeladizê’de tüm işyerleri kapatıldı, sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Kıfrê ve Ranya’da gösteriler oldu, Süleymaniye Parkê Azadi’de yığınlar gerek Türk saldırısını ve gerekse de ekonomik politikaları protesto eden sloganlar attılar.
Hewlêr’de ise KDP merkez komite üyesi Edhem Barzani, ‘Türk işgalini kınıyorum ve doğru bulmuyorum’ açıklaması yaptı.
Mesud Barzani’ni kuzeni olan Edhem Barzani’nin bu açıklaması, bireysel olmasına rağmen kamuoyunda anlamlı bulundu.
Halk sıkıntılı, halk siyasi gidişten ve Türk işgal girişiminden rahatsız, halk ekonomik anlamda oldukça zorda. Bölge yönetiminin tüm bu gelişmeler ışığında şapkasını önüne koyup düşünmesi gerekiyor.