Enerji yatırımları kapitalizmin aşırı üretimlerini mümkün kılarken sermayeye de yeni birikim yolu işlevi görüyor. Türkiye de aynı amaçla enerji yatırımlarını büyütürken, tarım arazileri enerjiye kurban ediliyor.
Yusuf Gürsucu/İstanbul
Dünya da kuraklık ve buna bağlı susuzlukla birlikte ciddi bir açlık krizi ortaya çıkmış durumda. Milyonlarca insan suya ve gıdaya erişemediği günümüzde tarım arazileri ise amacının dışında kullanılmaya devam ediyor. Enerji, sanayi, maden vb. tesislere kurban edilen tarım arazileri bugün ve gelecek için yaşamsal önemde. Son dönemlerde sürekli işgal edilen tarım arazileri, ironik bir biçimde “Güneş tarlaları” (GES) adı ile enerji üretimlerine kurban ediliyor. Güneş tarlaları vurgusu elbette gelişi güzel seçilmiş bir vurgu değil. Bu yolla enerjiye yüklenen yaşamsal önem ile algılarımız karışıyor. Enerji ihtiyacı gerçekten doğru mu? Bu soruya verilecek doğru cevap çocuklarımıza bırakacağımız en önemli miras olacaktır.
Konya Ovası Projesi
Konya hepimizin bildiği gibi yakın geçmişin en önemli tarım alanlarından biriydi. Son yıllarda ortaya çıkan susuzluğun en çok etkilediği bölgelerden birisi Konya coğrafyasıdır. Konya’da susuzluğun vurduğu Karapınar ilçesi ise enerji üretimlerine tahsis edilen bir bölgeye dönüştü. Karapınar’da güneş tarlaları ve termik santraller için “Enerjiİhtisas Organize Sanayi Bölgesi” oluşturuldu. Suyun olmadığı coğrafyada termik santrallerin ihtiyacı için Sakarya ve menderes nehirlerinden boru hatları ile bölgeye su getirilmeye çabalanırken tarımsal üretimler için herhangi bir çaba gösterilmediği gibi tarımın bitmesi için her şey yapılıyor. Karapınar’la yetinmeyip, yine 1. sınıf tarım arazileriyle bilinen Konya’nın Çumra ilçesinde de benzer tesislerin yapılmasının önü açıldı. Ayrıca, Karaman, Aksaray ve Niğde illerinde de benzer alanlar yaratıldı. Bu yaratılan devasa alanların tamamının ortak özelliği ise tarım arazileri ve mera alanları olmasıdır. Tarım arazilerinin bu yolla işgal edilmesine asla izin verilmemesi gerekirken, enerji ve sanayi için yeni bölgeler belirlenmeye devam ediliyor.
Alibeyhüyüğü’nde GES
Türkiye’nin sayılı sermaye guruplarından biri olan Zorlu Enerji, Konya’nın Çumra İlçesi Alibeyhüyüğü’nde 18 MW gücünde GES Projesi için lisans başvurusu yaptığı duyuruldu. Konya’nın en önemli tarım ovalarını barındıran Çumra ilçesi de Karapınar gibi adeta işgale edilmiş durumda. 2001 yılında 19 milyon metrekare tarım arazisi üstüne kurulan Organize Sanayi Bölgesi’nde bugün 37 şirket yer almakta. OSB, 2018 yılı son toplantısından sonra yaptığı bir açıklamada, “Çumra deyince akla ilk olarak tarım ve hayvancılık gelir.İnşallah ‘Çumra Organize Sanayi’de ilçemizin ve ilimizin en önemli cazibe merkezlerinden birisi olacak. Çumra Organize Sanayi Bölgemize yatırım yapan 37 müteşebbis her firmanın en az 10 kişinin istihdamını sağlanması hedefleniyor” sözleri ile 300 kişilik bir iş kapasitesi için kadim tarım arazilerinin kurban edildiği anlaşılıyor.
Tarıma karşı enerji
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın geliştirdiği Yenilenebilir Enerji Kaynakları (YEKA) projelerinin Türkiye’de ‘enerji arz güvenliğini’ sağlayacağı iddia ediliyor. 2017 yılında Konya’da bin megawattlık güneş santrali ihalesinin ardından yapılan ihaleler Hatay, Urfa ve Niğde illerinde toplam bin megawatt enerji üretimi için binlerce dekar tarım arazisi işgal edildi. Güneş enerji tarlaları için arazilerde yüzde 3 eğim olması şirketlerin başlıca talebi. Böyle bir eğim ise 1. sınıf tarım arazisine işaret etmektedir. Konya’da ve Urfa Birecik’te kurulmuş olan enerji tarlaları da 1. sınıf tarım arazileridir. Tesise zarar vermemesi için toprakta yaşayan bitkiler ve toprak zehirli kimyasallarla zehirlenip katledilmiştir. Pancar üretiminin en yoğun yapıldığı Konya coğrafyasında pancar üretimine vurulan darbeler sonrası bu alanlar güneş tarlaları ve termik santraller ile doldurulmaya başlandı. Tüm bunlar yaşanırken enerji üretimi tarım üretimine tercih edilip en temel tarımsal ürünler ise ithalata bağlandı.
Enerji arz güvenliği yalan
Enerji arz güvenliği propagandaları ise gerçeği yansıtmıyor. 2018 yıl sonu itibariyle Türkiye’de enerji üretim kapasitesi 89 bin MW’ı aşmış durumda. Bu kapasitenin ise en çok yüzde 40’ı ticarileştiriliyor. Türkiye’de arz güvenliği diye bir sorun olmadığı ise iktidarın yetkili ağızlardan da itiraf edildiği gibi ‘arz fazlalığı’ bir problem olarak görülüyor. Piyasayı dengelemek adına halen kamu elinde kalmış olan enerji santralleri ya çalıştırılmıyor ya da çok düşük kapasitelerle zaman zaman devreye alınıyor. Enerji üretimi yapan özel şirketler ise üretim kapasitesinin ancak yarısına denk gelen enerji, TEAŞ tarafından piyasalaştırılıyor. Üretmedikleri kapasiteleri için ise devlet bu şirketlere kapasite bedeli adı altında ödeme yapıyor. Tüm bunlar enerji yatırımlarının bir ihtiyaçtan ortaya çıkmadığını gösterirken şirketlere sermaye birikim sürecini devam ettirebilmelerini sağlamak amaçlanıyor. Sermayeye yatırım alanları yaratmak adına kamusal santraller çalıştırılmayarak özel şirketlere alan açılıyor.