Ali Sinemilli
İktidar ile muhalefet arasındaki gündemi belirleme kavgası tam hız devam ediyor. Erdoğan sınır ötesi operasyonlar ile -geçmişte yaptığı gibi- herkesi arkasında sıraya dizme uğraşı verirken, Kılıçdaroğlu ise konuyu her seferinde Erdoğan’ın kendisine getirip deyim yerindeyse onu can evinden vuruyor. SADAT ile ilgili tartışma tam da bu çerçevede gündeme geliyor. Erdoğan’ın cumhur-beka söylemine Kılıçdaroğlu SADAT üzerinden ‘sizin millet-gelecek gibi bir derdiniz yok’ deyip cevap veriyor. Kuşkusuz bu tartışma kamuoyunun yakından takip ettiği ve sonucunu merak ettiği bir tartışma oluyor.
Malum! Türkiye gibi ülkelerde halkın gündemini belirleyen güç iktidardır, gündem tektir. Bunun nedeni iktidarın çok haklı olması, halktan olur alması değildir. Mesele, iktidara gelenlerin devletin tüm imkanlarını kendi çıkarları için kullanması, muhaliflerini ise bu imkanlar ile tasfiye etmeye çalışmasıdır. Hal böyle olunca, toplum ikili gündem meselesine daha fazla kulak kabartıyor, bir nevi ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor.
İşte! Son günlerin diğer bir tartışma gündemi Kılıçdaroğlu’nun iktidardakiler için dile getirdiği ‘kaçacaklar’ söylemi oluyor. İktidar cenahı her ne kadar bunu reddetse de içine girdikleri panik hali daha şimdiden herkese ‘acaba’ dedirtmiş görünüyor. Dikkat edilirse, Kılıçdaroğlu bu konuyu gündeme getirir getirmez AKP-Saray sözcüleri adeta sıraya girip açıklamalarda bulundular. Bilindiği üzere, benzer bir durum SADAT konusunda da yaşandı. CHP ‘SADAT iktidar denetiminde kurulmuş bir yapıdır, terörist yetiştiriyor’ deyince, başta Erdoğan olmak üzere iktidar cenahından peş peşe ‘bir alakamız yok’ beyanları geldi.
Aslında, Erdoğan’ı tanıyanlar için bu söylem oldukça manalı. SADAT’ın kurucusu, Erdoğan’ın başdanışmanlarından biri, Erdoğan kendisini az değil çok fazla tanıyor. Ki, anlaşıldığı üzere, çok fazla tanıdığı için ‘alakam yok’ diyor. Herhalde ‘alakam var, tanıyoruz’ dese yarın karşılaşacaklarından korkuyor, olası bir durumda SADAT’ın yükünü kaldırmak istemiyor.
Açık ki, bu her iki konuda da muhalefet iktidara karşı bariz bir kamuoyu desteği almış durumda. Toplum Erdoğan’ın değil Kılıçdaroğlu’nun belirlediği gündemi konuşuyor.
Elbette, bu durumun geçen yıllara dayanan nedenleri var. Fakat güncelde yaşananların belirleyiciliğini göz ardı etmemek gerek. Erdoğan hem içerde hem de dışarda yaşadığı zorlanmayı aşmak, iktidarını daim kılmak için hep yaptığı üzere bu sefer de ‘düşman-lar’ söylemine sarıldı ve bu kapsamda 14 Nisan’da Güney Kürdistan’a yönelik adına askeri operasyon denilen bir işgal saldırısı başlattı. Bu saldırı ile öncelikle, içerde oluşan negatif algıyı kırmak, sonrasında da eğer bir başarı durumu ortaya çıkarsa muhalefeti Alicengiz oyunları ile bertaraf edip seçimler ya da başka yollarla koltuğunu korumak istedi.
Evdeki hesap buydu fakat sahadaki durum bu minvalde gelişmedi. Bırakalım başarıyı, hemen her gün asker cenazelerinin gelmesini engelleyemeyen, bunu dahi gizleyemeyen bir vaziyet yaşandı. Haliyle iktidarın gündemi darbe yedi. Bu durumda Erdoğan’ın sözünün kıymeti azaldı, muhalefetinki arttı. Zaten sistem içi muhalefetin bu kadar konuşur hale gelmesi de Erdoğan’ın başını çektiği bloğun savaştaki başarısızlığından ileri geliyor. Hiç kuşku yok ki, Güney Kürdistan’ı işgal saldırısı bir nebze de olsa başarıya ulaşsa ne muhalefet bugün bu tartışmaları yapar ne de iktidar bunlara toleranslı davranır. İktidar zayıfladığı için, kendisine verilen rolü yerine getiremediği için muhalefet karşı hamlelerde bulunuyor.
Açık ki, Erdoğan içinden geçilen sürecin kendisi için tehlikelerini görüyor. Bundan dolayı son bir atakla ‘Kuzey Suriye’ye operasyon’ yapacaklarını dile getiriyor. Son günlerde fazlasıyla değerlendirildiği üzere Güney Kürdistan’da yapılamayan Batı Kürdistan’da yapılmak isteniyor. Kuşkusuz, Erdoğan’ın hangi amaçla yapacağı belli olan böyle bir saldırıya, CHP Güney Kürdistan’da olduğu gibi destek mi verecek yoksa farklı bir pozisyon mu alacak merak konusu. Bu beyanın üzerinden bir hafta geçmesine rağmen CHP’den hala net bir açıklama gelmiş değildir. Şüphesiz, klasik CHP aklı böylesi bir saldırıya hemen evet diyecektir. Fakat içinden geçtiğimiz süreç CHP yönetiminin de bin düşünüp bir yapması gereken bir süreç oluyor.
Kuzey Suriye’ye dönük yeni bir işgal saldırısının kısa vadeli olmayacağı aşikardır. Hatta, Erdoğan’ın yapabildiği ölçüde bu işgal saldırısını uzatmak, zamana yaymak isteyeceğini de öngörmek gerekir. Eğer bunu başarırsa ‘savaş hali’ var deyip seçimleri erteleyebilir, koltuğundan kalkmayabilir. Belli ki, iktidar kanadının son çare olarak düşündüğü böyle bir plan vardır. Kuzey Suriye’ye girer, savaşı uzatır, iktidarımızı koruruz deniliyor. Ki, Erdoğan istemese de yeni bir işgal saldırısının eskisini çok aşan bir direniş ile karşılaşacağı ve Türkiye için sürprizlerle dolu olduğunu hemen herkes dillendirmektedir. Hal böyle olunca, CHP ne yapacak sorusu çok fazla soruluyor. CHP uzun bir aradan sonra halkın gündemine yön veren bir parti olarak mı kalacak yoksa Erdoğan’ın klasik manevrasına takılıp silikleşecek midir?