Küresel ısınmanın sonuçlarının açıkça ortaya çıktığı günümüzde, buna neden olan şeyin kapitalizmin aşırı üretim ve tüketim zorunluluğu olduğu gerçeği artık gizlenememektedir. Bu bağlamda halkların ekolojik sorunlara karşı artan tepkisel duyarlılığını saptırmak ve ekoloji sorunlarının toplumsallaşmasının önüne geçmek amacıyla, ‘eko-faşist ‘ ideoloji yaratılmaya ve sermaye hizmetine sunulmaya çalışılmaktadır. TEMA Vakfı’nın sermayedarlar eliyle kurulduğunu ve en son süren orman yangınları için bağış kapmanyaları açarak ağaçlandırma yapacaklarını açıklamaları, bir masumiyet içermemektedir.
Toplumsal ekolojist Janet Biehl, “Ekolojik politikanın gericiliğe ve faşizme sapmasını önleyecek olan şey, ekolojik bunalımı toplumsal bir bağlama yerleştiren açık bir toplumsal vurguya sürekli sahip çıkan bir ekoloji hareketi” olduğuna vurgu yapmaktadır. Ekoloji mücadelesi; ırk, etnisite, biyo-bölge, mistizm ve benzerleri bağlamından ayrışarak ekolojik sorunların temel toplumsal nedenleri olan kapitalist tahhaküme ve sömürüye karşı mücadele olarak örgütlenmelidir. Ağaç dikme faaliyetleri bu bağlamda sistem içi bir faaliyet olarak ortaya çıkar ve asıl işlevi halkın tepkisini sistem içine çekmeyi amaçlar.
Alman yazar Jutta Ditfurth, ‘Faşizmin Modernizasyonu’ adlı kitabında, faşizmin; milliyetçi, mistik ve insan sevmeyen yüzünü yeniden modernize etmeye çalıştıklarına ve örgütlenmek için ideolojik bir ‘dayanak’ olarak ekolojik sorunları kullandıklarına dikkat çekmektedir. ‘Doğaya dönelim’, ‘organik beslenelim’, ‘ekolojik çiftlik-köy’ gibi vurgularla ortaya çıkan yapıların tamamı mistizmi büyütmektedir. Diğer yandan Yeşil düşünce vb. söylemler üzerinden sorunların toplumsallaşması önünde barikat oluşturulurken, toplumun diğer sorunları ekolojik yıkımlardan bağımsız yaşananlarmış gibi bir algı yaratılıp, kapitalizmin çok yönlü saldırılarının maskelenmesine hizmet edilmektedir.
Ekosistemi yok eden sermaye saldırıları karşısında sistem içi ve mistik hareketler, kapitalist uygulamalara kafa tutacak örgütlülüklerin oluşmasının önünü kesmek amacıyla eko-faşizme evrilme potansiyeline sahip yapılar olarak sistem tarafından beslenmektedir. Bugün eko-faşizmin bir aracı haline gelebilecek birçok yapılanma hem dünyada hem de Türkiye’de mevcuttur. Bu yapılar fonlar, karşılıksız krediler vb. yollarla beslenerek, halkın yaşam alanlarını savunabilmesinin önünde engel olarak ortaya çıkarılmaktadır.
Kapitalist üretim süreçlerinin sürdürülebilmesi ve büyüyebilmesi için sermayenin en büyük ihtiyacı doğal yapılardır. Emek sömürüsünü çok aşan seviyelerde doğa sömürüsünün yaşanacağı bir geleceğe doğru evriliyoruz. Ekoloji mücadelesi politiktir ve aynı zamanda politik mücadelenin günümüzdeki en önemli öznesidir. Bugünden kapitalizmin yıkıcı, yok edici yüzü kitlelere her türlü araçla anlatılmak zorundadır. Yaşam bitiyor ve bunu önleyebilecek olan tek şey, ezilen mazlum halklar ve onun yanında saf tutan bilim insanlarının da içinde yer alacağı büyük bir siyasal güç olacaktır.
Orman yangınlarında kapitalist yağmanın yüzü görünmez kılınarak suçlu yaratmak peşine düşen sermaye iktidarları bunu yaparken, faşist yapılanmalarca beslenenleri halkın üzerine sürüp Kürt ‘avına’ çıkmaları yukarıda vurguladığımız sürecin sadece bir parçasıdır. Kapitalist yağmaya karşı ortaya çıkan tepkiler, baskılar, yalanlar ve saldırılar ile ezilmeye çalışılırken, bu süreçlerin ideolojik bir süreç olduğu gerçeği ıskalanmamalıdır.