Kürt halkının başına getirilmeyen kötülük kaldı mı? AKP’nin MHP’lileştiği, MHP’nin AKP’lileştiği ve her ikisinin de devletleştiği Türkiye’de Kürt düşmanlığı sınır tanımıyor. Devletin tüm imkanlarını Kürtlere karşı seferber eden AKP/MHP seçimi kaybetmenin arifesindeyken, muhalefet ise bu faşist iktidarın belirlediği sınırlarda top çevirmeye devam ediyor.
AKP/MHP Türkiye’sinde düşünmek, düşündüğünü söylemek, yazmak, paylaşmak suça dönüştü. George Orwell’in 1984 romanı AKP/MHP Türkiye’sinde gerçeğe dönüştü. Sansür yasası eksikti, o da tamamlandı. İnsanlar telefonla konuşmaya, tweet atmaya bile korkar hale getirilirken, iktidarı eleştirmek vatana ihanete dönüştü. Çiftçiden bakkala, sanatçıdan siyasetçiye düşman ilan edilmeyen kalmadı. Herkesin düşman olabileceği bu ülkede komşular birbirine selam vermeye korkar hale getirildi. “Türkiye Yüzyılı”nda yandaş olmayanlar her an “terörist” damgası yiyebilir. “Ya yandaş ol, ya da öl!” mottosunu besmele belleyen iktidarın istikrarlı yaptığı tek şey düşman üretmek.
Gündemin çok hızlı değiştirildiği bir ülkede yaşıyoruz. Daha bir olayın etkisi altındayken başka bir olayın yarattığı şok ile sarsılıyoruz. 18 Ekim 2022 tarihinde iki HPG’linin kimyasal silaha maruz bırakıldığı görüntüler Türkiye başta olmak üzere birçok ülkede gündem oldu. Bu konunun tartışılmasını istemeyen AKP/MHP iktidarı hızlı bir şekilde gündemi değiştirme çabası içine girdi. Erdoğan’nın, AKP’ye katılan M. Ali Çelebi’ye söylediği “Çocuk çok önemli. Bak PKK’nın beş tane, on tane var” sözleri her ne kadar Kürtlere bakışlarının bir yansıması olsa da, esasında gündemi değiştirmeye dönük atılmış bir yemdi. CHP’nin başını çektiği kimi muhalif partiler Kürtlere yaranabilir miyim mantığıyla, atılan bu yeme sazan balığı gibi atılıp gündemin değiştirilmesine katkı sağlasa da, Kürtler bu yemi yemedi ve esas gündemi olan kimyasal silah saldırılarına odaklandı.
Gündem değiştirilemeyince, saygın bir bilim insanı olan Adli Tıp uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı üzerinden bir sindirme ve susturma kampanyası çukur medyası üzerinden devreye sokuldu. İşin ilginç yanı kimi basın yayın organlarında Şebnem hocanın gözaltına alınmasına neden olan sözleri değil de, gözaltına alınması sinsice gündeme alındı. Esas amacın gündemin değiştirilmesi olduğunu anlayamayan kimi aydınlar, bir bilim insanının gözaltına alınması meşruymuş gibi “çağırsaydınız gelirdi” demeye getirdiler. Evrensel gazetesi bile attığı “TTB’ye kirli oyun” manşetinde Şebnem hocanın hedef alınmasına neden olan sözlerine dair bir şey yaz(a)madı. Kürt halkı ve dostlarına Şebnem hoca üzerinden ayar verilmeye çalışılırken, beklenen gözaltı gerçekleşti.
Çukur medyası sürekli yapay gündemlerle saldırdı ama gündemi değiştirmede yetersiz kalınca, hakikati yazan ve gündem sapmasına izin vermeyen JinNews ve Mezopotamya Ajansı’nda çalışan 11 özgür basın emekçisi gözaltına alındı. En ince ayrıntısına kadar planlanan gözaltı operasyonlarıyla gazetecilere işkence ile baş eğme dayatıldı. Bütün zorbalıklara rağmen kimliklerinden ödün vermeyen gazeteciler baş eğmediler. Polisin, gözaltı biçiminin gündeme oturması için yoğun çaba harcaması gözden kaçmadı. Emniyetin bizzat çektiği görüntüleri servis etmesinin nedeni ne olabilir sizce? Kimyasal silah saldırıları tartışılmasın da ne tartışılsa tartışılsın amacı olabilir mi?
Özgür basın emekçileri gözaltındayken, Şebnem Korur Fincancı tutuklandı ve gündemi bir kez daha değiştirecek planlanmış adım atıldı. Nedense bir gün sonraya bırakılan ATK’nin Aysel Tuğluk için vermiş olduğu “cezaevinde kalamaz” raporu işleme alındı ve geç kalınmış tahliye gerçekleşti. Kamuoyu Şebnem hocanın hedef alınarak tutuklanmasına tepki göstermeye yeni başlamışken, Aysel Tuğluk’un tahliyesinin yarattığı sevince odaklandı. Hem gündem değişti hem de bir bilim insanının tutuklanmasına karşı geliştirilen tepki parçalandı. Sevinç öfkeyi dizginledi. Amaçlanan da buydu zaten. Bu defa gündem değiştirme taktiği kısmen başarılı oldu. Kürtleri ilgilendirmeyen bir konu ile gündem elbette değiştirilebilirdi ama bu defa da Kürtler esas gündem olan kimyasal silah saldırılarına odaklanırdı. Çünkü infial Türklerde değil Kürtlerde yaşandı. Bu yüzden Kürtleri ilgilendiren gündemler ile sapma hedeflendi.
Bu minvalde Konya’nın Meram ilçesinde Dedeoğulları ailesinden 7 kişinin katledilmesine ilişkin açılan davanın duruşmasında Kürdün canının ne kadar değersiz olduğunu çok iyi özetleyen skandal bir mahkeme kararı gündeme düştü. Esas gündem kaydıkça kaydı. Gazetecileri ters kelepçeleyen polisler için katiller “abicim, yiğidim” oldu. Kürt düşmanlığı yapıp bir Kürt ailesini katledenler serbest bırakılıp kahraman ilan edilirken, kimyasal silah kullanılıp kullanılmadığına dönük araştırma yapılmasını isteyen TTB Başkanı ve gazeteciler gazetecilik faaliyetinden ötürü gözaltına alınıp tutuklandı.
Özel ve psikolojik savaşın farklı enstrümanları vardır. Başarılı olup olmadığını öğrenmenin yolu şu soruya verilecek cevapta saklıdır. Gündem kayması var mı yok mu? Esas ile tali yer değiştirdi mi değiştirmedi mi? Ülkenin temel gündeminden uzaklaşıp tali olan tartışılmaya başlandıysa özel ve psikolojik savaş başarıya ulaşmıştır. Bu yüzden gündem kaymasına izin vermemek ve onun enstrümanına dönüşmemek için inatla esas gündeme odaklanmak gerekir. O gündem ise Şebnem hocanın tutuklanmasına neden olan sözlerdir. O sözleri hatırlıyoruz değil mi?