HDP Sözcüsü Günay, ‘Kuzey Suriye’ye yapılacak her saldırı aynı zamanda dünyanın başına bela olmuş ve büyük bir mücadele ile yenilgiye uğratılmış İŞİD barbarlığını yeniden canlandırır’ dedi
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, partisinin Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısıyla gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Günay, hayatını kaybeden eski başbakan Mesut Yılmaz’ın ailesine başsağlığı dileklerinde bulundu.
Özgür Kadın Hareketi (TJA) Dönem Sözcüsü Ayşe Gökkan’ın gözaltına alınmasına ilişkin Günay, “Buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Her türlü baskı, gözaltı, zor, zulüm Kürt Kadın Hareketi’ni asla yıldırmadı. Yaptığınız her gözaltı, her soykırım operasyonu kadın mücadelemizi, azmimizi bir kez daha artırdı. Gözaltılar ne Ayşe Gökkan’ı yıldırdı ne de Kürt kadınlarını yıldıracak. Buradan derhal Ayşe Gökkan’ın serbest bırakılması çağrısını yapıyor ve bu gözaltı kararını kınadığımızı belirtmek istiyorum” dedi.
Günay’ın değindiği konu başlıkları şöyle:
Çözüm modeli
“Demokratik Cumhuriyet Projesi’ni geliştirdik ve mücadelesini vermeye devam ediyoruz” diyerek konuşan Günay, tekçi zihniyetin despotik yönetimlere zemin sunarken, toplumun hak ve taleplerini bastırmakla kalmayıp, aynı zamanda en büyük zararı yine cumhuriyetin kendisine verdiğini vurguladı. Günay, HDP’nin “Demokratik Cumhuriyet” tezinin halkların karşı karşıya olduğu tehdit ve tehlikelere karşı tek çıkış yolu ve çözüm modeli olduğuna işaret etti.
Günay, “Bu vesileyle bir kez daha Türkiye’nin geleceğini düşünen herkesi demokrasi mücadelesini yükseltmeye, Cumhuriyeti Demokrasi ile buluşturma arayışlarına güç vermeye çağırıyoruz” diye seslendi.
Kobanê direnişi
Yaklaşan 1 Kasım Dünya Kobanê Günü’ne ilişkin konuşmasını sürdüren Günay, “1 Kasım Dünya Kobanê Günü vesilesiyle IŞİD vahşetine karşı verilen tarihsel önemi büyük mücadelede Kobanê’den Mınbiç’e, Serêkaniyê’den Haseke’ye, Rakka’dan Şeddadi’ye kadar büyük bir direniş ile Kürt, Arap, Türkmen, Süryani ve Ermeni halklarından hayatlarını feda eden on binlerce devrimciyi saygıyla anıyorum. Tarihçiler Ortadoğu tarihini yazdıklarında Kobanê direnişi öncesi ve sonrası diye ikiye ayıracaklardır” ifadelerini kullandı.
DAİŞ’in tarihin en büyük direnişlerinden birine çarptığını dile getiren Günay, “Kobanê ve Rojava halkı kendi topraklarını ve insanlığın değerlerini korumak için inançla, kararlılıkla, moral ve güçle direndi, IŞİD’e teslim olmadı. Kobanê direnişi IŞİD barbarlığının yenilgiye uğratıldığı tarihin adıdır. 133 gün süren destansı direnişle Kobanê, ezilen, ötekileştirilen bu uğurda özgürlük mücadelesi veren halklara umut ışığı oldu, sembolleşti. 6’ıncı yılında destansı direnişin verildiği Kobanê sadece Ortadoğu’nun değil dünya demokrasi ve özgürlük mücadelesinin artık ortak değeridir” şeklinde konuştu.
Öncü güç kadın mücadelesi
Kobanê direnişi ve sonrasında gelişen devrimin kadın devrimi olduğuna vurgu yapan Günay, şunları söyledi: Kobanê de IŞİD’e karşı direnen ve yenilgiye uğratan paradigma kadın özgürlük paradigmasıdır. Kobanî direnişine ruh veren temel öncü güç kadın mücadelesidir. Kadınların kararlı ve direngen duruşu IŞİD zihniyetini yerle bir etmiştir ve devrimin tohumlarını atmıştır. Bu devrim bugün dünya kadın hareketine olduğu gibi Türkiye’de de toplumsal cinsiyet eşitliği ve özgürlüğü için mücadele eden bütün kadınlara ilham veriyor.
Ortak yaşam inşa edilmiştir
“Rojava devrimi halklar ve inançlar devrimidir” diyen Günay, şöyle devam etti: Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşayan Kürt, Arap, Süryani, Asuri, Keldani, Arami, Türkmen, Ermeni ve Çeçen halkları; etnisite, din, mezhep, düşünce ayrımı olmaksızın toplumsal, siyasal ve askeri örgütlenmelerin içerisinde yer alıyor. Sistemin halklar ve inançlar arasında yaratmak istediği çelişkilere, çatışmaya ve boğazlaşmaya karşı ortak yaşam inşa edilmiştir ve birlikte yaşam modeli yaratılmıştır.
İnsanlığı tehdit eden
Günay, şöyle konuştu: Eğer ‘düştü düşüyor’ diyenlerin arzu ettiği üzere Kobanê düşmüş olsaydı, bugün IŞİD Irak’ın ve Suriye’nin neredeyse tamamında saltanatını sürüyor olacaktı. IŞİD zihniyetinin halen tamamıyla ortadan kalkmadığının farkındayız, hala insanlığı tehdit eden vahşet yöntemleriyle özgürlük isteyen herkese saldıran konumunu sürdürmektedir. Fransa’da yaşanan vahşi cinayetler, IŞİD zihniyetini görmezden gelmenin felaket olduğunu göstermektedir. IŞİD zihniyeti aynı zamanda inançların ve halkların bir arada yaşama iklimini zehirlemekte en büyük zararı Müslümanlara vermektedir.
Direniş iradesi
Türkiye’de yaşayan Kürtler ve demokratların da DAİŞ’in kuşatmasına karşı Kobanê halkının yanında olduğunu söyleyen Günay, “6 yıl sonra partimize yönelik ‘Kobanê soruşturmaları’ gerekçesiyle başlatılan operasyonlar, AKP-MHP ittifakının IŞİD zihniyetini yeniden raftan indirilmesinden başka bir şey değildir. Kobanê gerekçesiyle partimize yönelik başlatılan operasyonlarla Avrupa’da IŞİD hücrelerinin eş zamanlı olarak harekete geçmesi tesadüfi değildir. Bu vesileyle bir kez daha 1 Kasım Dünya Kobanê ile Dayanışma Gününü bütün dünya halklarına kutluyoruz. Bu direniş iradesi er ya da geç daha özgür, ortak ve eşit bir dünya yaratacağımızın yolunu göstermiştir ve bu umudu büyüterek yolumuza devam edeceğiz.”
BM raporu
Geçen yıl 9 Ekim’de “Barış Pınarı Hareketi” adı altında Rojava’ya karşı savaş başlatıldığını, Girê Spî ve Serêkaniyê’nin işgal edildiğini anımsatan Günay, Birleşmiş Milletlerin (BM) hazırladığı raporla, Serêkaniyê’de TSK’nin hakim olduğu bölgelerde Suriye Milli Ordusu (SMO) güçleri tarafından uygulanan sistematik yağma, özel mülke zorla el koyma ve sivilleri özgürlüklerinden mahrum bırakma gibi hak ihlallerinin bir kez daha doğrulandığını belirtti.
DAİŞ barbarlığını yeniden canlandırma
AKP-MHP ittifakının, Kuzey ve Doğu Suriye halklarının bin bir emek ve mücadeleyle yaratmış olduğu Rojava devrimini boğmaya yönelik saldırgan politikalarını sürdürdüğüne dikkat çeken Günay, “Geçtiğimiz günlerde Erdoğan AKP’nin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada bunun sinyalini vermiş, DAİŞ’in yarım bıraktığı işi bitirme iddiasını güçlendirmiştir. Önemle vurgulamak gerekir ki; Kuzey Suriye’ye yapılacak her saldırı aynı zamanda dünyanın başına bela olmuş ve büyük bir mücadele ile yenilgiye uğratılmış DAİŞ barbarlığını yeniden canlandırma anlamına gelecektir” diye belirtti.
İkinci dalga yaşanıyor
Dünya insanlığına yönelik bir diğer tehdidin ise koronavirüs (Kovid-19) salgını olduğunu söyleyen Günay, “Korona salgını yeniden tırmanışa geçti ve ikinci dalgayı yaşıyor. Türkiye’deki durum daha vahim. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Bilim Kurulu Toplantısı’nın ardından açıklama yapıyor ve diyor ki: ‘İstanbul’da son bir haftada yüzde 62 oranında vaka artışı var. Vatandaş ev ziyaretlerine gitmesin, kalabalık yerlerde bulunulmasın, mecbur olmadıkça dışarı çıkmasın. İstanbul’da durumu kontrol altına alamazsak salgın baş edilebilir olmaktan çıkacaktır. Çözüme en çok ihtiyaç duyduğumuz konu toplu ulaşımdır.’ Bu açıklama iktidarın kontrolü kaybettiğinin itirafıdır. Üstelik aylar öncesinde bu uyarıyı yaptığı için TTB’yi neredeyse ülke düşmanı ilan ettiler. Şimdi de askıya ekmek asan iktidarın küçük ortağı hekimleri hedef gösterdi, TTB’ye yönelik kampanya başlattı. Erdoğan da bu kampanyaya katılmaktan geri durmadı” diye ifade etti.
Ekonomik kriz
2020 verilerine göre İstanbul’da 1 milyon 300 bini sigortasız olmak üzere 5 milyon 780 bin çalışanın olduğunu aktaran Günay, şunları söyledi: “Bunların yüzde 67’si hizmet sektöründe. Yani 6 milyon insan her sabah uyanıyor, sokağa çıkıyor, metrobüse, metroya, dolmuşa, otobüse binerek işine gidiyor. İşsizler ise her gün evden iş bulma umuduyla sokağa çıkarak tüm bu yolları kullanıyor. Siz bu insanlara ne öneriyorsunuz? Çalışmamayı, işe gitmemeyi mi? Sizin askınızdaki ekmeğe muhtaç olmakla “aç karınla keyif çayı” içmek dışında öneriniz nedir? Bu ekonomik krizin ortasında eve ekmek götürme fırsatı olanlar korona ve açlık arasında bir tercih yapmak zorunda bırakılıyorsa, bu tamamen süreci yönetemeyenlerin suçudur.”
Salgının yükünü sağlık emekçilerine yüklüyorlar
Toplumun, her defasında virüsün yayılmasını vatandaşın “dikkatsizliğine” bağlamaya çalışmasından bıktığını belirten Günay, “Salgınla mücadele gibi bir derdiniz olsaydı TTB’nin uyarılarına kulak verirdiniz, sendikaları salgınla mücadeleye dahil ederdiniz. Şimdi kalkmışlar, pandemi sürecinde sağlık emekçilerinin istifa etmesini yasaklıyorlar, izinleri iptal ediyorlar. Yani salgının yükünü ölerek çeken sağlık emekçilerine yüklüyorlar. Sağlık çalışanları sizin günahlarınızın bedelini ödemek zorunda değil. Onlar bu virüsle mücadelede hayatlarını kaybederken hiçbir sağlık çalışını dinlemediniz, üstelik onları hedef haline getirdiniz” şeklinde konuştu.
Cezaevlerinde kötü koşullar
Koronavirüsün cezaevlerini de tehdit ettiğini kaydeden Günay, konuşmasını şöyle sürdürdü: En son Elazığ cezaevinde 12 tutsak koronaya yakalandı. Salgın, cezaevlerindeki kötü koşulları ağırlaştırabilmek için bir bahaneye dönüştürülüyor. Ayda bir yapılması gereken açık görüşler 8 aydır yapılmıyor. Haftada bir yapılması gereken ve mahpusa virüs bulaştırma imkanının olmadığı koşullarda yapılan kapalı görüşler ise yalnızca ayda iki kez yapılabiliyor. Yeni tutuklanan ya da herhangi bir nedenle hastaneye götürülen kişilerin cezaevlerine döndüklerinde karantina amacıyla kaldıkları yerler son derece sağlıksız. Tam bir keyfiyet söz konusu. Tüm bunlardan anlıyoruz ki iktidarın ve Adalet Bakanı’nın mahpusları korumak gibi bir derdi yok.
Açlık sınırında yaşayan insanlar
İktidar zihniyeti ve yönetim anlayışı topluma karşı en büyük tehdide dönüşmüş durumda. Yürüttükleri savaş politikası nedeniyle her geçen gün yoksulluğu arttırırken, iktidarın sözcüleri evine ekmek götüremeyen milyonlarca insanımızla dalga geçmeyi de ihmal etmiyor. Açlık sınırında yaşayan insanlarımıza kuru ekmeği askıda gösterip, bir de utanmadan bu yarattıkları yoksulluk üzerinden kampanya yürütüyorlar. Hakları için direnen işçileri polis ve asker barikatlarıyla engelleyip, biber gazıyla, copla müdahale ediyorlar, gözaltına alıyorlar.
AKP-MHP iktidarı, ekoloji düşmanıdır
Milyonlarca yoksulu öyle bir hale getirdiniz ki, bırakın keyif çayı içmeyi insanlar kuru ekmeğin yanına su dahi keyifle içemiyor. Bu durumda bile yandaşların çıkarları için ülkenin her karış toprağını talan etmeyi de ihmal etmiyorlar. Hemen hemen her yerde doğaya karşı talanı sürdüren bu iktidar, Ordu’nun Ünye ilçesinin köylerinde de maden sahipleri için polis ve askerlerle halka saldırıyor. Yaşam alanlarını maden sahiplerine karşı savunmaya çalışan köylüler, asker ve polislerin biber gazlı, coplu ve kalkanlı saldırısına maruz kaldı. Baygınlık geçiren köylülerin yanı sıra 20’yi aşkın köylü de gözaltına alındı. AKP-MHP iktidarı, ekoloji düşmanıdır. Dağlarımızı, derelerimizi, meralarımızı yandaşları için talan ediyor. Bu talana ve yıkıma karşı, mücadele etmeye, derelerin kardeşliği birleştirerek bu iktidardan hesap soracağız.
ANKARA