Güllüşah abla Seyit Rıza diyarındandır. Hani Seyit Rıza cellatlara ‘Yalanlarınızla baş edemedim’ demişti ya; ama artık Seyit Rıza rahat uyuyabilir. Çünkü ‘torunları’ özel savaş rejiminin yalanlarıyla baş etmeyi öğrendiler. Güllüşah ablanın bembeyaz saçları hakikati haykırıyor.
Bolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan kıdemli mahpuslardan ve içerideki yazarlarımızdan Ergin Atabey, 31 Temmuz 2023 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Umuyor ve diliyorum ki, her yönüyle iyisinizdir. Ben-biz de iyiyiz. Yaşadığımız ülkenin kaos hali ve de anti-demokratik karakteri her yönüyle bize de yansıyor. Hatta yansıma değil, dolaysız olarak uygulanıyor. Babil tüneli tarihte kalmış sanılır ama öyle değil. Son sekiz yıllık süreç çağdaş Babil tünelidir. Elbette tırnaklarıyla tünelde ışık arayanlar da hiç eksik olmadı ve olmaz da. Mütevazı bir şekilde tünelin karanlığına mum olanlar vardır. İnsanlık Babil tüneline razı olmadı ki, çağdaş olanına niye razı olsun?
Öte yandan karanlığa mum olan ve mum tutanlarla baş edemeyenler aciz bir şekilde ailelere yöneliyorlar. Yaşanan akıl tutulması, çaresizlik ve acizlikle güya büyük stratejiler geliştiriyorlar. Tamam: özel savaş rejimine yabancı değiliz. Hatta geliştirdiği komplonun uygulamasına maruz kalmışlığın sonucu şu an hapishanedeyim. Ama en son birlikte kaldığım Hayati Deniz (Kaytan) hevalin ablasına yönelik politika özel savaşın hiçbir sınır tanımadığını bir kez daha kanıtladı.
Özel savaş rejimi inkâr ve yalan üzerine kuruludur. Düşünsenize; Güllüşah abla iki ayda bir görüşe geliyordu. Yeri yurdu belliydi. Yıllardır kardeşi için neredeyse Türkiye’nin yüzölçümünü fazlasıyla aşan bir şekilde yollardaydı. Öyle ya? Ne yapsındı? Elbette kardeşini yalnız bırakmayacaktı. Herhalde bu özel savaş rejimine dert olmuş ki, açık bir komplo ile Güllüşah abla sanki yıllardır aranıyormuş gibi özel savaş medyasına servis edildi. Meğerse tanıdığımız, yetmişi aşan yaşıyla Güllüşah ablamız kasaymış vb. Oysa komployu hazırlayanlar da biliyorlar ki, Güllüşah abla sadece kardeşi için çırpınırdı.
En ilginci de Hayati Deniz hevalin kendisine gelen mektuplarının bir anda arşiv olmasıdır. Oysa o mektupların hepsinde “görülmüştür” damgası vardır. Ama zaten özel savaş rejimi için hakikat önemli değildir ki. Hakikat, yürüttüğü komplo yasalarıyla ilkin vurulandır.
Dahası, bir de “koca koca” bakanlıkların güya karapara listesinden çıkmak için birbirlerini kutlamaları da varmış meğerse. Beko’ların bu işi üstlenmeleri ise daha da ilginçtir. Gılgameş’in tapınak fahişesi Enkidu’ya tasma vurmasıyla bu tür Beko türedi. Enkidu’lar beş bin yıldır tasmalılar ve sahipleri bir kemik atsın diye rollerini oynuyorlar.
Özel savaş medyasının bu komploda rolü her zamanki gibi belirleyicidir. Hatırlanır: Şu Dolmabahçe durağında Gezicilerin hamile bir kadını taciz ettiği yalanını üreten de bu arada baş damadı. Özgür basın içeri verilmediği için mecburen göz atıyoruz. Bir de baktık ki aynı kişi sahnede. Üretilen özel savaş yalanına, komplosunu balıklama atlamış. Güya kara para listesinden çıkma sevincini yazıyor.
Oysa gemilerin uyuşturucu güzergahını, mafyanın adreslerini bilmeyen kalmadı. Avrupa ve Balkanların, Latin Amerika’nın ve Ortadoğu’nun ‘baron’larını kim himaye ediyor biliniyor. Yalan bulaşıcı bir hastalık olduğu kadar alışkanlık da yapar. Söz konusu yalancı da tiryaki olmuş ki, hemen atladı komplonun üstüne.
Elbette içimiz acıyarak, öfke ile Güllüşah ablanın servis edilen görüntülerini de izledik. Bembeyaz saçları etrafını kuşatan karanlığı yara yara dalgalanıyordu. Saçının bir teli o en karanlık an’da hakikati haykırıyordu.
Güllüşah abla Seyit Rıza diyarındandır. Hani Seyit Rıza cellatlara “Yalanlarınızla baş edemedim” demişti ya; amaartık Seyit Rıza rahat uyuyabilir. Çünkü “torunları” özel savaş rejiminin yalanlarıyla baş etmeyi öğrendiler. Güllüşah ablanın bembeyaz saçları hakikati haykırıyor.
* * *
Ankara-Sincan 1 nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulmakta olan A. Rahim Akalp, 9 Ağustos 2023 tarihli mektubunda -özetle- şöyle diyor: “Ben 26 yıldır cezaevindeyim. Şimdiye dek yaptığım tüm sevk taleplerim reddedildi ama dört kez sürgün edildim. Bulunduğumuz cezaevine geleli iki yıl oluyor. İçinde yaşadığımız sorunları idare ile diyalog ile çözmek istiyoruz. Onlar ‘tamam’ diyor ama çözüm gelmiyor. Biz de sorunlarımızı dilekçe ve mektuplarla paylaşmaya karar verdik.
En insani sorunlar bile yasak adı altında çözülmüyor. Örneğin Kürtçe kitaplara ve Kürt diline olan düşmanca bir yaklaşım söz konusu. Bolu F Tipi Cezaevi’nden getirdiğim ve üzerinde ‘görülmüştür’ damgası bulunan kitaplar, bunları okuyacak personel yok, gibi sudan gerekçelerle bize verilmiyor. Yine dışarıdan bana gönderilen kendi anadilimle yazılmış kitaplar da bana verilmiyor.
Bu arada, kurum için haberleşme aslında pulsuz mektuplarla bedavadır. Ancak burada böylesi mektupları pulsuz yani parasız gönderemiyoruz. Dahası bir zarfın içine birkaç kişiye yazılmış mektup koyamıyoruz. Bu konuda yaptığımız itiraza, her ne kadar bu durum genelgelerde yoksa da idarenin aldığı bu karar yerindedir diye İnfaz Hakimliği’nden karar çıktı! Hücrelerin pencerelerinin açıldığı aydınlatma denilen bir uzun bir koridor var. Burası tam bir mikrop yuvası durumunda. Diyoruz ki, ya biz yıkayalım ya da siz yıkatın! İkisini de kabul etmiyorlar.
Tasarruf adı altında revir, bizleri hastanelere pek sevk etmiyor. Sevki çıkanın götürülmesi de ayları bulabiliyor. Oradan verilen ilaçlar en alt seviye ilaçlar olduğu için tedavide etkili olmuyor. Ben yedi yıldır Diyarbakır’daydım; şimdi de iki yıldır buradayım. Bu konuda elimde raporum olmasına rağmen diyet yemeklerim verilmiyor. Diyet dediğin de atla deve değil: Patates, pirinç pilavı, makarna ve mantı. Yani bunları yememem gerekiyor ama hep bu yemekler çıkıyor.
Burası 7/24 saat tecrittir. Hepsi tekli olan hücrelerde kalıyoruz. Herkese sadece 1.5 saat havalandırma hakkı var. Burada sadece ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış kişiler yok; oysa bu koşullar ağırlaştırılmış müebbetliklerin şartlarıdır. Cezaevlerinde olması gereken bilgisayar, resim, saz vb. kursların hiçbirinden yararlanamıyoruz. Ailelerimizin hesabımıza gönderdiği paraların faizini yiyorlar. Oysa başka cezaevlerinde bu faizle temizlik malzemeleri alınıyor ve mahpuslara dağıtılıyor.
Daha önce kaldığımız cezaevinde kantinden kendi paramızla aldığımız radyo burada yasak! Oysa burada kalmakta olan IŞİD’lilere ve FETÖ’cülere bu radyoların verildiğini duyduk. Burada kitap olarak yayınlanması için kaleme aldığımız dosyaları dışarıya gönderebiliyoruz ama bunların redaktesi için bilgisayar çıktısı içeriye alınmıyor. Okumak istediğimiz gazetelerden Yeni Yaşam ve Evrensel, içeriye verilmiyor.
* * *
Resmi Gazete’de yayınlanan bir atama kararını haberleştirdiği için şu an Sincan 1 nolu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Mezopotamya Ajansı muhabirlerinden Fırat Can Arslan, 4 Ağustos 2023 tarihli kartında şöyle diyor: “Gazeteciliğin suç olduğu bir ülkede onlara gözaltına alıp, tutuklamak düşüyorsa, bize de kalemine her zamankinden daha fazla sarılmak düşüyor. Tüm arkadaşlara bol selam!”
MEKTUBU GELENLER:
——————————–
Ergin Atabey – Bolu F Tipi Cezaevi
Fırat Can Arslan – Sincan 1 nolu F Tipi Cezaevi
Bülent Parmaksız – Sincan 2 nolu F Tipi Cezaevi
Sedat Yılmaz – Sincan 2 nolu F Tipi Cezaevi
- Rahim Akalp – Sincan 1 nolu Yük. Güv. CİK
Yusuf K. Dinçer – Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi