Necmettin Salaz, büyük anlatıyı yazıya dökenlerdendi. Önemli bir yerde duruyordu ve durduğu yerde sözü eğip bükmeden yazıya döküyordu. Bu yazı sadece küçük bir değini, güle güle demek için Necmettin hevale
Hüseyin Kalkan
Onunla hiç karşılaşmadım. Telefon ve internet üzeri görüştük. Ama arkadaşlığımız hızla gelişti. Söyleşi talebimizi hiç reddetmedi. Kendisi ile söyleşiyi yaptıktan sonra haftada bir yazı yazma teklifi ondan geldi. Gün geçtikçe bir derya olduğunu anladım. Hastayken bile yazı ve analizleri ile bizi destekledi. Çok iyi haber alamadığımız bir bölgede bulunuyordu. Süleymaniye’de yazdıkları veya söyleşileri her zaman bilgi doluydu. Medya Haber TV’de de Başur Gündemi isimli bir program sunuyordu. Eğer pandemi araya girmeseydi onu ziyaret edecektim. Kendisi davet etmişti. Pandemiden sonra onun hastalığı geldi. Çok görmek istediğim Süleymaniye’ye gidemedim.
Zarif arkadaşım
Fehim Işık, ‘Bir derviş gibi yaşadı’ diyordu. Ben tarif etsem ilk önce zarafetinden söz ederdim. Bu ağır hastalığı bile zarafetle taşıdı. Ta ki hastalığı ilerleyene kadar bir şey söylemedi. Yazmayacağını anlatırken mahcubiyetini belli eden cümleler kuruyordu. Sonra sosyal medya hesabından duyurdu arkadaşlarına hastalığını. Şunları yazıyordu; “Kişisel başlıkta bir açıklama yapmak durumundayım. Bir süredir ciddi bir sağlık sorunuyla, karaciğer yetmezliğiyle uğraşıyorum. Belirti vermeden ilerleyen bir hastalık olduğundan, ne yazık ki epeyce ilerlemiş bir noktasında ve tesadüfen farkettik.
İyi doktorlarım var, ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. hastalığı geri çevirme şansı yok ama ilerlemesini durdurma şansımız var ve onun için çabalıyoruz. Çoğunlukla evdeyim ve dinlenmem gerekiyor.
Yeni Yaşam Gazetesindeki köşeye şimdilik yazamayacağım, gazetedeki arkadaşlardan ve okuyucudan özür diliyorum ama arada bazı dosya yazılar yollamaya çalışacağım.
Medya Haber tv’deki programım şimdilik devam edecek.
Bu süre zarfında; buradaki Yoldaşlarım, Sevdiğim Kadın, Oğlum, kardeşlerim Sıddık, Menekşe ve Özlem, eniştelerim, yeğenim dostum arkadaşım Mahir ve diğer tüm yeğenlerimin desteğini gördüm, yalnızlık hissetmedim, hepsine çok çok teşekkür ederim.
Çok şeyin üstesinden geldim, buna karşı da gereken direnci göstereceğim.
Ara ara feysbukta, bölgede ülkede olup bitene dair yazılanları takip edecek, düşüncelerimi yazacağım.
İyileşene kadar yazmamayı düşünüyordum bu başlığı ama bir kısım arkadaşımın haberi vardı ve çokça mesaj almaya başladım, bu nedenle toplu bir kerede herkese bilgi vermiş olayım dedim.
Sizlerden de ricam bu başlıkta özel mesaj yazmamanızdır. Hepinizi çok seviyorum, saygı ve sevgilerimle…”
Kadıköy’de bir Salaz
Görüşmelerimiz ve söyleşilerimiz sürerken ona Kadıköy’de rastladım. Bir derginin arka kapağında ondan bir alıntıya. Bir sahaftan aldığım ‘Yeni Film’ dergisinin eski bir sayısının arka kapağında Necmettin Salaz ismine rastlamadım, sürpriz oldu. ‘Kürtmüşüz’ kitabından alınan bir parçayı önce şiir sandım. WhatsApp üzerinden alıntı sayfanın fotoğrafını attım. “Sana sözünü edecektim” dedi ve yazdığı kitaplarından konuştuk bir süre. 12 Eylül Darbesi’nden sonra 5 Nolu Diyarbakır Cezaevi’nde yatmıştı. Oradaki zulmü, gördüğü işkenceleri ‘Kürtmüşüz’ kitabında yazmıştı. Derginin arka kapağındaki alıntı o kitaptandı.
Şöyle bir altıntı vardı arka kapakta:
“Anlaşıldı mı?” diye sordu.
‘Anlaşıldı!’ dedik.
‘Anlaşıldı komutanım, diyeceksiniz ulan, anlaşıldı komutanım!’
ses etmedik, birbirlerine baktılar ve çavuş yanındakine başıyla işaretini verdi, er bağırdı:
‘Dayak vaziyeti alll!’
Dayak yemeyi anladık tamam da, bu “vaziyet” nasıl alınacak, onu bilmiyoruz işte! Biz içeride, onlar dışarıda ve aramızda demir parmaklıklar var. Ama öğrenmemiz uzun sürmedi, önce ellerimizi parmaklıklardan dışarıya uzattık, patlayıncaya kadar vurdular, sonra da sırtüstü yatıp ayaklarımızı çıkardık. Zaten akşamdan parçalanmış el ve ayaklarımın sızısı yeniden beynime dolmaya başladı. Çığlıklarımız bütün cezaevinden duyulana kadar devam eden bir falaka faslı yaşadık. Sonra birkaç marşın yazılı olduğu kağıtları içeriye atıp: ‘Bunlar yirmi dört saatte ezberlenecek , yoksaaa…’ dediler ve gittiler.
Burası bir cehennemdi.
Burası bir cezaevi falan değildi, düpedüz bir kamptı.”
Bir yazar
olarak Salaz
Diyarbakır Cezaevi ile ilgili ‘Kürtmüşüz’ kitabından başka, Halepçe ile ilgili bir kitap yazmıştı. ‘Ortadoğu’nun Hiroşiması Halepçe’ ismini koymuştu. Bunlardan başka Salaz, ‘Bir Özgürlüğe Yürüyüş Destanı – Adule’, ‘Bir Derenin Gözyaşları – Zilan’, ‘Roboskî’ye Ağıt’, ve “Gözlerin Gözlerime Kapı Komşu’ adlı kitaplara imza atmıştı. Ayrıca Fatin Kanat ile birlikte, ‘Halepçe: Sonsuz Umut (Halepçe: Hiway Nemir) adlı bir belgesele de imza atmıştı. Bu kitaplarının yanı sıra, şiirleri ve onlarca makalesi vardı. Sadece bir gazeteci değildi, şairdi, yazardı ve yönetmendi. Doğduğu topraklara geri döndü. Biz hep döneriz.
Salaz’ın sosyal medya hesabından paylaştığı bir küçük dörtlükle ile bitireyim bu yazıyı:
Bir bahar sevgilim
bir bahar günü, biz de
dağlarımıza
baharın geldiğini söyleyeceğiz…