Ezgi Koman
En az 67 çocuğun son 11 yılda mayın, çatışma atığı ve zırhlı araç çarpması sonucunda yaşamını kaybettiğini, 135 çocuğun ise yaralandığını Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi geçtiğimiz günlerde hazırladığı son raporunda vurgulamıştı. Baro bu tür ölüm ve yaralanmalarla ilgili açılan davaların cezasız kaldığını da söylemişti. Raporda çocukların isimleri de vardı… Pek çok raporda olduğu gibi yine isimler listelenmişti…
Raporun yayınlanmasının ardından, sadece birkaç gün sonra yaşamını kaybeden çocukların listesine bir çocuk daha eklendi: Muharrem Aksem.
Muharrem 16 yaşındaydı. Urfa’nın Eyyubiye ilçesinde yaşıyordu ve avukatının verdiği bilgiye göre, bir süre önce okula gitmeyi bırakmış ve ailesinin hayvanlarına bakmaya başlamıştı. 24 Mart günü de bir süre otlattıktan sonra hayvanları kardeşine teslim etti ve köydeki bir arkadaşına uğradı. Arkadaşının yanından ayrıldıktan kısa bir süre sonra aynı arkadaşını telefonla arayıp bir köpek bulduğunu ve onu yakalamaya gideceğini söyledi. Muharrem çocuktu…
Muharrem bu telefondan sonra bir daha kimseyle konuşmadı ve eve dönmedi. Yakınları merak edince aramaya çıktılar. Yapılan arama sonunda açık bir arazide yaşamını kaybetmiş şekilde bulundu, vücut bütünlüğü de bozulmuştu.
Muharrem’in yaşamını kaybetmiş şekilde bulunduğu açık arazi Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğü tarafından 2005 yılından bu yana resmi atış ve eğitim yeri olarak kullanılan boş bir araziydi. 2005 yılından bu yana kullanılan bu arazide ne bir uyarı tabelası, ne bir bilgilendirici yazı, ne bir güvenlik şeridi vardı. Aslında atış ve eğitim yeri olarak kullanılan bu arazi daha önce köylüler tarafından mera olarak kullanılıyordu ve köylüler bu nedenle birçok defa şikayette bulunmuştu. Ancak herhangi bir önlem alınmamıştı.
Muharrem’in ölümünün ardından Valilik bir açıklama yaptı. O gün atış eğitimi yapıldığını kabul etti. Ancak atış eğitiminin bittiği saatten sonra Muharrem’in bir telefon görüşmesi yaptığını bu sebeple arazide bulmuş olabileceği bir cismin infilak etmesi sonucu yaşamını kaybettiğinin değerlendirildiğini açıkladı. Olayla ilgili soruşturmanın devam ettiğini de ekledi.
Muharremin yakınları ve avukatı bu açıklamanın erken olduğunu, ancak etkili bir soruşturma ile olayın aydınlatabileceğini ve cezasız kalmayacağını söylüyor. Hedef alınıp alınmadığının da ancak bu şekilde öğrenebileceğini ekliyorlar.
Muharremin ölümü hepimizin aklına doğal olarak Ceylan’ı getirdi. Ceylan’ı unuttuğumuzdan değil de Muharrem’in ölümünün de Ceylan gibi “daimi arama kararları” arasında kaybolup gitmesinden korkmamızdan… Sezen Aksu’nun Tarkan ile birlikte söylediği şarkısında dediği Muharrem’in de ölümün ardından yayılan fotoğrafındaki halinin, tıpkı Ceylan gibi “gözlerimizde asılı kalacağını” bildiğimizden…
Evet Muharrem’in ölümü de gündem olamadı, hayatı durdurmadı. Tam da benzer ölümlerin yaşanmaması için sesini yükseltenleri kapatanlar, işten atanlar “biz hata yapmışız” demedi. Kimsenin böyle bir beklentisi de zaten yoktu… Neyse ki en azından TBMM’de sorular sorulmaya başlandı. Soruların hepsi olay aydınlatılsın, cezasız kalmasın diye soruluyor. Dinmez ama yakınlarının acısı en azından belki biraz soğur diye tekrar ediliyor.
Evet TBMM’de sorulan sorular önemli ama, yetmez. En azından TBMM çatısı altında yapılması gereken bu konuyu ele alacak, gerçek bir araştırma komisyonunun kurulması, Muharrem’in ve diğer çocukların ölümüyle ilgili gerçek sebeplerin, gerçek sorumluların tespit edilmesi ve çözüm önerilerinin ortaya konması ve uygulanması gerekiyor. Peki ama bu komisyon mecliste kurulamıyorsa ne yapılabilir? “Helalleşme” diyenler, Muharrem’in ardından sosyal medyada “üzüntüsünü” belirtenler, bu kez sadece yaşamını kaybeden çocuklar için bir masa etrafında bir araya gelebilirler. En azından bu konuda çalışanları dinleyip, hazırlanmış raporları inceleyebilirler. Sonunda da çocuğun yaşam hakkı ihlallerine karşı etkili bir politika oluşturabilirler. Yetmez mi artık “listelerce” çocuğu kaybetmek?!…