Hem okurlarımızın yakın çevresi arasında hem de basın kurumlarımızda çalışan arkadaşlarımızdan gözaltına alınmamış, tutuklanıp aylarca cezaevinde kalmamış neredeyse hiçbir kişi kalmamış iken, bugünlerde yazılan haberlerde başta “tutuklu” gibi kimi hukuki kavramlar -bence- yanlış kullanılıyor. Örneğin bugünlerde tahliye edilen ya da tahliyesi ertelenen “30 yıllık tutuklu” kavramı doğru mudur? Hepinizin aslında çok iyi bildiği bu kavramları hep birlikte gözden geçirmek ister misiniz:
Gözaltı: Suçüstü gibi hallerde kendiliğinden ya da savcılığın talimatıyla kişi, polis tarafından gözaltına alınır. Gözaltına alınan kişi en geç 48 saatte savcılığa çıkartılır. (Toplu davalarda 4 gün) Savcı kişinin-kişilerin tutuklanması gerektiğine karar verirse, dosyadaki kişi ya da kişileri nöbetçi mahkemeye gönderir. Mahkeme kişi ya da kişileri ya serbest bırakır ya da tutuklar ve kişiler cezaevine gönderilir. Serbest bırakma iki türlü olur: Ya kişi hakkında kovuşturmaya gerek olmadığına karar verilmiştir ya da tutuksuz olarak yargılanmasına karar verilmiştir.
Soruşturma: Şikâyet üzerine ya da kendiliğinde savcılık kişiyi -kişileri adliyeye-makamına çağırır. Dosya üzerinden kişinin ifadesi alınır. Savcı ya “kovuşturmaya yer yok” kararı alır ya da dava açılması için iddianame yazar ve dosya mahkemeye gönderilir.
Dava açılması: Adliyedeki mahkemelerden biri, başsavcılığın kendisine gönderdiği bu dosyayı inceler ve dosyanın CMK’ye uygun olarak hazırlandığına karar verirse, dosyayı kabul eder ve ilk duruşma için gün belirler. Dosyanın uygun olarak hazırlanmadığına karar verirse, dosya, bunu hazırlayan savcıya iade edilir.
Duruşmalar: Bir dava tek duruşmada (duruşmaya eskiden celse denirdi; oturum anlamındadır) bitebileceği gibi aylarca, hatta yıllarca sürebilir. Her duruşmada, -hatta duruşma arası bir aydan fazla ise içtihatta her ay- tutuk incelemesi yapılır. Bu konuda sanıklar itiraz dilekçesi verir; ancak mahkeme kendisine itiraz dilekçesi gelmese de her ay otomatik olarak tutuk incelemesi yapmak zorundadır.
Tahliye: Dava devam ederken ister herhangi bir duruşmada ister ara kararla sanıklar tahliye edilebilir. Yani davanın sonuçlanması beklenmeden sanığın tahliyesi söz konusu olabilir. Tahliye edilen sanığa (yurtdışına çıkış yasağı, belirli günlerde en yakın karakola imza verme şartı gibi) çeşitli kısıtlamalar getirebilinir.
Hüküm: Dava sonuçlandığında sanığa verilen cezaya hüküm denir. Hüküm beraat olabileceği gibi çeşitli para, hapis ya da her ikisi birden olabilir. Dava sonuçlandığında sanığa hapis cezası çıktıysa (ya zaten hapistedir) ve sanık daha önce tahliye edildiyse, hakkında tutuklama kararı verilir ve yakalandığı yerde cezaevine konulur. Kısa süreli hüküm verilen kişinin hemen cezaevine konulmadığı durumlar da olabiliyor. Bu durumda, mahkeme hükmün üst mahkemede bozulabileceğini düşünerek, söz konusu kişi hakkında gıyabi tutuklama kararı vermeyebiliyor.
Hükümözlü: Yerel mahkemenin verdiği hüküm aslında son söz değildir. Savcı ya da sanık bu hükme itiraz edebilir. İtiraz edilen hüküm bir üst mahkemeye gider (eskiden sadece Yargıtay vardı; şimdi bir de İstinaf Mahkemesi var.) Tüm cezalar önce İstinaf’a gider. Beş yıla kadar cezalar İstinaf’ta bozulabilir ya da kesinleşebilir. Daha ağır cezalara ise İstinaf’tan sonra Yargıtay’a gönderilmek üzere itiraz edilebilinir. Alınan ceza henüz üst mahkeme tarafından onaylanmamış ise ve söz konusu kişi halen cezaevinde tutuklu ise, böylesi kimselerin durumuna hükümözlü denilir.
Müddetname: Hüküm alan sanığa artık sanık denmez! Aslında yargılanmakta olan bir kişi (tutuklu dahi olsa) ceza alıncaya kadar sanıktır. Ceza alınca sanık artık hükümlüdür. Cezası üst yargı tarafından da onaylanan kişiye ne zaman tahliye edileceğini gösteren bir belge verilir. Buna “müddetname” denir. Müddetnamede kişinin-hükümlünün ne zaman tahliye edileceği yazar. Ancak burada iki tarih vardır: Şartlı tahliye tarihi, bihakkın tahliye tarihi…
Bir hükümlüye -diyelim 8 yıl- hapis cezası verildi. Söz konusu kişi -siyasi mahpustan söz ediyoruz- cezasının dörtte üçünü yattığında şartlı tahliye edilir. (Adli mahpuslarda bu oran üçte ikidir. Yani adli mahpuslar daha az hapis yatarlar) Bu durumda, 8 yıl hapis cezası alan kişi, 6 yıl hapis yattığında -şartlı olarak- tahliye edilmesi gerekir. Hükümlüye verilen müddetnamede söz konusu tarih, hangi yıl ve hangi güne denk geliyorsa, o yazılır.
Bir hükümlü hapis cezasını ‘yatarken’ çeşitli disiplin cezaları alırsa, -mesela bir yıl içinde üç kez hücre cezası- infazı (yani şartlı tahliye hakkı) yakılır. Böylesi bir hükümlü örneğimizde 6 yıl sonra tahliye edilmez. Cezasını hepsini hapiste geçirir; yani 8 yılın hepsini cezaevinde geçirir ve böylece bihakkın tahliye tarihi olan günde tahliye olabilir.
İdare ve Gözlem Kurulu kararları: 2021 yılı başında yürürlüğe giren bir yönetmelikle, yukarıda anlattığımız ceza infaz koşullarına müdahale edildi. Cezaevlerinde var olan disiplin kurulları biraz daha genişletildi ve bu kurullara tahliye tarihlerine müdahale hakkı verildi. Biri hariç, yargıyla hiç ilgisi olmayan 7-8 kişi, şartlı tahliye günü gelen kişilerin tahliyesini verdikleri kararlarla her defasında 3 ay ertelemeye başladı. Her oturum için ayrı ödenek, yani para alan söz konusu kişilerin kararları -itiraz halinde- yargıya tabi olsa da oradan da bu kararlara onay geliyor maalesef.
Müebbet hapis cezası alan kişiye verilen müddetnamede 30 yıl sonrası için şartlı tahliye günü veriliyor. Bihakkın tahliye günü ise 36 yıl sonra. 30 yıl hapiste tutulan kişi, tam tahliye edileceği gün, hapisten çıkamıyor; çünkü İdare ve Gözlem Kurulu, söz konusu kişi hakkında olumlu rapor vermemiş olabiliyor.
Böyle bir olay yaşandığında “30 yıllık mahpusun infazı yakıldı” cümlesi yanlış. 30 yıllık mahpusun tahliyesi üç ay ertelendi, demek gerekir. İnfaz yakmak, şartlı tahliye hakkının tamamının gitmesi-yanması demek. Yani müebbet hapis söz konusu ise 30 yıl yatacağına 36 yıl yatması demek. Oysa burada sadece 3 aylık bir erteleme söz konusu.
Öneriler
* Tutuklu ve hükümlü ayrımından-karıştırmasından kurtulmak için en iyi formül hepsine “mahpus” demektir. İHD bu formülü bulmuş. Biz de bunu kullanabiliriz. Yurtdışındaki medya tutuklu yerine “tutsak” demeyi tercih ediyor. Orada öyle denilebilir, dahası doğrusu da odur elbette. Belki biz de bu kavramı tercih edebiliriz.
* Bir mahpusun “infazını yakmak”, en ağır cezalardan biridir. Çünkü bu durum mahpusun şartlı tahliye yıllarını da içeride-hapiste geçirmesi demektir. Ama infaz yakmak için mahpusun hücre cezaları gibi çok ağır disiplin cezaları alması gerekiyor.
Oysa İdare ve Gözlem Kurulları, şartlı tahliye hakkı kazanmış kişinin tahliye gününü 3 ay erteleyebiliyor. Aldığı her bir kararla infazının tümünü yakamıyor. “Kurul, mahpusun şartlı tahliyesini üç ay erteledi” diyebiliriz, demeliyiz.
Yani “infazı yakabilen” disiplin kurulu kararları ile İdare ve Gözlem Kurulu’nun “tahliye erteleme” kararlarının hiçbir ilgisi yoktur. Yani haberlerimizde İdare ve Gözlem Kurulu, mahpusun “infazını yaktı” dersek yanlış olur.