Eminim çoğumuzun yüreği engel olamadığımız katliamları önleyemediğimiz için, her yangında her yok oluşta giderek daha yanıyor. Önleyemediğimiz, yeterince birlik olamadığımız için, saldırıyı aşama aşama ören siyasi sistemi değiştiremediğimiz için olsa gerek canımızın yanışına öfke, çırpınışlarımız ekleniyor sadece.
Beyza Üstün
Yaşamımız, özgürlüklerimiz giderek daha hızla yok edilmeye devam ediyor. Politik kimliğimiz, yaşamdaki duruşumuz bu süreci yaşamaya devam edip etmeyeceğimizi belirliyor, sanırım asıl olan bu. Bu gerçek tüm çıplaklığı ile karşımızda duruyor. Bu yazıda geçtiğimiz hafta yaşadıklarımızı irdelerken, Bizlerin güçlü dönüştürücü gücümüze güveniyorum aslında. Bu yazı bir diğer ifade ile bizlere, kendimize sesleniş.
Temmuz ayı boyunca, içimizi dağlayan, günümüzü, gecemizi karartan ve sürekli yaşamaya mahkum edildiğimiz orman ekosistemlerini yok eden yangınları yaşarken, orman ekosistemleri için ne yapmalıyız yaşamı, yaşam alanlarını nasıl korumalıyız sorgulaması içindeydik birlikte. Yangınlar da, ne acı ki 7. Yılını geride bıraktığımız çoğu üniversite ve lise öğrencisi gençlerin DAEŞ (İŞİD) bombaları ile Suruç ‘da katledilişi de aklımızın yüreğimizin içinde birbirine geçerek dağlamaya devam ediyor bizleri.
20 Temmuz 2015 saat 12, Şanlı Urfa Suruç ‘da 33 güzel yürek çoğu genç, ellerinde Rojova yaşamı yeniden örerken destek olsun diye taşıdıkları oyuncakları, kitapları ile İŞİD çeteleri tarafından katledildi. Yüze yakın özgürlük sevdalısı yaralandı. Hepimizin nerede olduğunu an ve an izleyen devlet, elinden bombayla öldürmeye gelen İŞİD saldırganının çay bahçesine kadar gelmesine göz yumdu. O yıl cenazesine katıldığım gençlerin bir kısmının üniversite sınav sonucu katledilmelerinden birkaç gün sonra geldi. İstedikleri üniversiteyi kazanmışlardı. Ellerinde oyuncaklar ve kitaplar vardı, çocuklara umut olmak için gidiyorlardı. Tam yedi yıl önce, onları koruyamadık, umutlarını, hayallerini, geleceklerini, Rojavalı çocuklara ulaşmak üzere örmeye çalıştıkları barış köprüsünü koruyamadık.
Geçen hafta orman sistemleri yanarken Datça Mesudiyede, Bird-bed diye anılan bördübed de, birlikte yandık. Eminim çoğumuzun yüreği engel olamadığımız katliamları önleyemediğimiz için, her yangında her yok oluşta giderek daha yanıyor. Önleyemediğimiz, yeterince birlik olamadığımız için, saldırıyı aşama aşama ören siyasi sistemi değiştiremediğimiz için olsa gerek canımızın yanışına öfke, çırpınışlarımız ekleniyor sadece. Ve her defasında var gücümüzle yardıma koşmaktan başka çaremiz kalmıyor. Yangın kontrol altına alınınca, yangınları önlemek için neler yapabiliriz, örgütlü ve önleyici acil tutumları nasıl alırız diye yeterince emek vermek yerine yaşama kaldığımız yerden devam ediyoruz, yeni bir yıkımı, yok oluşu yaşayana dek. Bu rutine dönüşen kanıksama hali en çok siyasi iktidarın ve yürütücülüğünü yaptığı kapitalist sistemin işine yarıyor.
Neyse can kaybı olmadı diyen sadece insanı can sayan kimliklerden, Helikopter görünce el sallayıp, oh geldiler şimdi söner diyen ve güne kaldığı yerden devam edenlerden. Ezberleri tarafından aklı ele geçirilmiş iklimler değişti olacağı bu diyenlerden. Daha da öteye geçip yaşananları önemsemeyen, umursamayanlardan, yangınlardan bahsetmeyelim kapatalım bu konuyu diyen yaşananlardan kendini ayrıştıranlardan. Kafasındaki ırkçı dürtüleri harekete geçirip yangın bölgesinde istediği kimlikte bir suçlu bulmaya çalışanlardan bıkkınlık geldi.
Yangınların üstünden günler geçse de hala itfaiye emekçileri gece gündüz demeden soğutma çalışmalarını sürdürüyor. Mesudiye yangınında molada verdiklerinde konuştuğumuz itfaiye emekçilerinden biri hayvancılık yok edildi, keçiler ağaçların altındaki otlar yer ve bir çeşit temizlik yaparlar, artık ağaçların arasına girmek mümkün değil demişti. Bir diğeri gönüllülerin desteği çok ama yangına müdahalede kendileri alana girdiklerinde onların can güvenliğini de düşünmek zorunda kalıyoruz, zarar görmemeleri için itfaiye ile koordineli olduklarında birlikte daha iyi iş yapabiliyoruz dedi.
Orman ekosistemi içindeki tüm yaşam unsurları, yaşam alanları, canlıları ile cayır cayır yanarak yok olurken, yangın alanlarına, anında şirketler/ insan görünümlü akbabalar üşmeye başlıyor. Otel, site yapımları için inşaat şirketleri, su havzasına konuşlanmaya hazır enerji şirketleri, maden şirketleri harekete geçiyor. Yollarda yanmamış ama kesilmiş onlarca yaşı olan tomrukları taşıyan tırlar, kamyonlar birbiriyle yarışıyor. 2021 Marmaris yangının miras yedisi bilemeyiz belki de mimarlarından biri olan Simpaş şirketi otelini, otele giden yolları, yapısının etrafında “gerekli” tüm yapıların inşaatını çoktan bitirdi görüyoruz. Bölgeden yıl boyu taşınan binlerce tomruk hangi şirkete sermaye biriktirdi onu tam olarak bilmiyoruz. Şırnak’ta Cudi, Gabar, Besta bölgesinde her gün binlerce ağaç orman ekosisteminden kesilerek kamyonlarla konvoylarla taşınıyor yapılan araştırmalar sadece 7 ayda Şırnak’ın orman ekosisteminin %8 inin yok edildiğini gösteriyor.
Yaşam alanlarının sermaye dönüşümüne desteğinin ilgili bakanlıklardan, resmi kurumlardan geldiği gerçeği bir kez daha sistemi dönüştürmekte sorumluluğumuzu bizlere hatırlatıyor.
20 Temmuz 2022 tarihli resmi gazete yayınlanan iki ilke kararı ile 5 mart 2022 tarihli 31769 sayılı resmi gazete ve MUÇEP tarafından iptali için dava açılan “korunan alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik” göre doğal sit alanları 100 alan RES’lerin ve 98 alan GES’lerin kullanımına açıldı. Siyasi iktidar yaşam alanlarını yok edecek kararları almaya hızla devam ediyor. Yangınlarla yok edilen alanlar şirketlerin talanına sunuluyor, devletin kontrolünde ağaçlar tomruk halinde yüklenip sermayenin birikimine sokuluyor.
Y. Çağlar’ın -yana yakıla tükenecek miyiz- konulu, Yeni İnsan Yayınevinden çıkan orman ekosistemi için yazdığı kitabının tanıtımında -bu sizleri de ilgilendiriyor, dahası ilgilendirmeli- diye başlıyor söze. Şüphe yok ki yaşamı özgürleştirmenin sorumluluğu bizlerde, göz göre göre yok etmelerine izin vermeyeceğiz, veremeyiz.