Muğla’da kardeşimle o günü bitirmiş dönüş yolundaydık, Sena’nın (kardeşim) yılları omuzlamasının bedelini bedeniyle ödediği omurgasındaki kaymayla, ayağında beliren hissizliği fizik tedavide yenmeye çalıştığı, benimse hepimizin, her Hdplinin her iktidar karşıtının terörist damgası yediği yargılamalardan birini ağır cezada geçirdiğim günün sonunda buluşmuştuk. En son pazara uğrayıp o gün yapmamız gerekenleri tamamlamışken çarşı meydanında bir anne ve küçük bir kız da eve dönüş yolunda yanı başımızda belirdi. Öfkeli ve yorgun, elleri bizim gibi pazar torbaları ile dolu anne ile aynı yöne, hava soğukluğundan olsa gerek koşarak gidiyorduk. Küçük kız tüm bu debelenmelerin dışında, koşuya eşlik ediyordu. Kolunu, paltosunun kollarıyla beraber çarşı merkezindeki süs havuzunun kenarına daldırarak annesine yetişmeye çalışırken annesinin sesi koşusuna eşlik etti -sana kaç kere söyleyeceğim yapma, duymuyor musun beni, oynama suyla-
Aynı cümleler birkaç kere yankılandı, ses; yorgunluğa karışıp öfkeyi de beraberine alarak endişeyi çoktan geçmişti. –sana söylüyorum, duymuyor musun-
İki kelime; örgülü siyah saçlarının altında gülümseyen gözlere, ayaklarının, ıslanan kolunun, suyla dansına eşlik ederek annenin sesinin arasına karışıverdi, sakin, neşeli ve yumuşacık, bir o kadar kararlı:
-Görüyorsun duymuyorum-
Küçük kız elini havuzdan çekmeden yoluna devam etti.
O günden sonra bu iki kelime asılı kaldı beynimin bir yerine, ne zaman saçma, aklı aşan, özgürlüğü zorlayan bir söz, haykırarak yankılansa etrafımda, o yumuşacık söz çıkıveriyor bir yerlerden.
Zincirle Kanal İstanbul’u yapmamızı engelleyemeyecekler, demiş AKP başkanı. Bunu duyduğumda örneğin, askıdaki ses gülümsemeyi de yanına alarak dudaklarımdan dışarıya doğru özgürleşiveriyor.
Unutmamız mümkün değil bilirim, birlikte öldük Cizre bodrumlarında, Sur’da, Nusaybin’de vd. kürt illerinde buzdolaplarında kaldık bebek olarak, yollarda kadın bedenlerimizle, Roboski’de yük taşıyan katırlardık, köylülerdik üzerimize ölüm ateşi açıldığında, işte onlara dur diyenler olarak sözü kaleme aldığımızda biriktirdiklerimiz de elimizden alınıverdi bir gecede. Hatırlarız içimizden binlercesi, sağlık, hukuk, basın, eğitim emekçisi KHK’lerle bir gecede işinden, özlük haklarından oldu, 130.000 insan açlığa bir gecede üretilen kararnamelerle mahkûm edildi. Kanla duş almak isteyenler AKP başkanı ve müritlerinin tehditlerine eşlik etti, gene de o suça ortak olmadık, savaş değil barış istemekten vazgeçmedik.
Size de oluyor mu, içinizden mırıltıya dönüşüyor mu kararlılığınız, korkuyu, tehdidi, baskıyı yene yene, sesinize engel olamadığınız anlar sıklaştı mı giderek. Onca tehdit somutlaşır, söz sizin kontrolünüzden çıkıp sese dönüşüyor mu? Ben biliyorum nedenini o minik ses hiç susmuyor: -Görüyorsun duymuyorum –
Siz; komutlara, dayatmalara karşı gelirken, söz baskının şiddetine eşlik ederken farklılaşıyordur, eminim; -bu daha başlangıç-. -vazgeçmeyeceğiz-. -yaşamı yaşam alanlarını sermayeye vermeyeceğiz-
Bunlarla da sınırlı kalmıyordur, çağrıya dönüşüyordur hızla: -Katıl durduralım, yaşamı kurtaralım-
Biliyoruz çünkü; özgür iradelerinden vazgeçmeyenler değiştirecek bu devranı. Sermayenin onu besleyen iktidarın, baskıyla var olmaya çalışmalarına, zulmüne karşı özgürlüğün sesi yükseliyor her yerden. Görürler umarım duymuyoruz onları, tehditlerini, bizi bizden koparmaya çalışmalarını. Vazgeçmiyoruz, topla tüfekle de gelseler, adaleti özgürlüğü yok etmeye de çabalasalar, faşizmi kurumsallaştırsalar, eğitimi, akademiyi yok etseler de zindanlarda iradelerimizi siyasi tutsak eyleseler, tehditlerini çoğaltsalar da bizler; her geçen gün daha çok biz olarak koruyacağız özgürlüğü, yaşamı, eşit olmayı, biz olmayı, börtü böceği, çocukların hayallerini ve değiştireceğiz bu devranı.