İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan müvekkilleri PKK Lideri Abdullah Öcalan ile 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana yapılan 774 başvuruya olumsuz yanıt verilmesi nedeniyle görüşme gerçekleştiremeyen Asrın Hukuk Bürosu, yazılı açıklama yayınladı. Yapılan tüm başvuruların hukuksuz bir şekilde reddedildiğini ve görüşmelerin bilindik gerekçelerle engellendiği belirtilen açıklamada, Öcalan’ın yanı sıra İmralı’ya 2015 yılının Mart ayında nakledilen Veysi Aktaş, Hamili Yıldırım ve Ömer Hayri Konar açısından da durumun benzer olduğu vurgulandı. Müvekkilleri Öcalan’a dair yapmış oldukları görüş başvurularının 20 Temmuz 2016 tarihine kadar tamamen keyfi bir şekilde sözlü ve fiili olarak “gemi arızası” veya “hava muhalefeti” gerekçesiyle, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ise “OHAL” gerekçesiyle engellenmeye başlandığı vurgulanan açıklamada, “OHAL uygulamasının KHK ile yasal bir kılıfa dönüştürülme çabası sonucunda da 1 Mart 2018 tarihinden itibaren yapılan başvurular KHK ile yapılan yasal değişiklik ileri sürülerek reddedilmektedir. Avrupa Sözleşmesi’ne aykırı OHAL yasaları ile kanuni hiçbir şartı da taşımayan ret kararlarına karşı hukuki süreçler devam etmektedir. Ancak bir yandan İmralı Ada Hapishanesi’nin tam anlamı ile hukuk dışı bir uygulama alanı olması, bir yandan da hukukun bu düzeyde evrensel insan hakları ilke ve ölçülerinden uzaklaştığı bir dönemde sonuç alıcı gelişmelerin yaşanması kaygı verici bir şekilde zorlaşmaktadır” denildi.
‘Hukuk yok sayıldı’
İmralı’nın bir ada hapishanesi olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin hukuk sistemini net olarak ortaya koyduğunun altı çizilen açıklamada, “Öcalan’ın uluslararası bir komplo ile kaçırılarak getirildiği 15 Şubat 1999 tarihinden itibaren ortaya konulan uygulamaların ne evrensel ne de ulusal hukuk kurallarına uygun olarak geliştirilmediği” kaydedildi.
Devamında ise, “Gerek uluslararası komplo sürecinde gerekse de bugün süren İmralı sisteminde zımni ortaklıkları olsa da, iki uygulamanın da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) tarafından İnsan Hakları Hukuku’na aykırı uygulamalar olduğu tespit edilmiştir. Hukuku yok sayan bir şekilde kişiye özel geliştirilen hukuk dışı uygulamalar İmralı’da bugüne kadar benzer birçok örnekte yaşanmaya devam etmiştir” ifadelerine yer verildi. Öcalan’a yönelik kişiye özel uygulama geliştirilmesinin temel nedeninin ise, onun tarihsel kişiliği ve öneminden kaynaklandığına vurgu yapıldı.
Açıklamanın devamında şunlar kaydedildi: “Zira şu an sadece ülkemizin değil, neredeyse coğrafyamızın tamamının en önemli ve derinlikli sorunlarından biri olan Kürt meselesinin, demokratik barış zemininde kalıcı çözümü konusundaki rolü ve muhataplığı inkâr edilemez bir gerçeklik durumundadır. Birçok kez farklı şekilde ortaya çıkan bu durum, son olarak yakın zamanda 21 Mart 2013 Newroz’u – 28 Şubat 2015 Dolmabahçe Mutabakatı arası geçen diyalog sürecinde yapmış olduğu çağrılar ve geliştirmiş olduğu öneriler ışığında net olarak ortaya çıkmıştır. Bu dönem, demokratik barışçıl çözüm imkanlarının en güçlü olduğu dönemlerden biri olmuştur.
‘Tecridin etkisi ortada’
Yine demokratik barış ve çözüm karşıtı güçlerin iktidar ve rant kaygıları yüzünden yok sayılan diyalog çabası ile beraber 5 Nisan 2015 tarihinde İmralı’da yapılan son heyet görüşmeleri sonrasında, İmralı’da her geçen gün daha da ağırlaştırılan ve mutlak bir tecride dönüştürülen sürecin her anlamdaki etkileri de ortadadır. Derinleşmiş bir savaş ve gerilim konsepti, sokağa çıkma yasakları ve kent yıkımları ile başlayıp harekete geçen darbe-karşı darbe diyalektiği, OHAL uygulamaları ile sıradanlaşan, gözaltılar, tutuklamalar, ihraçlar, sürgünler ve son olarak demokratik hukuk düzeninde yeri olmayan keyfiyeti ve gücü esas alan “Yeni Türkiye”nin yeni hukuk rejimi, derinleşen mutlak tecrit ile eşzamanlı gelişen uygulamalar olmuştur. Sayın Öcalan’a yönelik geliştirilen yaklaşım aynı zamanda ülke yönetimindeki sorunlara uygulanacak yaklaşımın da işaretlerini ortaya koymaktadır. Görüşme ve diyalog, demokratikleşme ve çözüme vesile olurken, derinleşen tecrit ise savaş ve gerilim politikalarının uygulanması anlamına gelmektedir. Bugün de uygulanmakta olan tecrit, dış dünya ile bağını tamamen kesmeye yönelik mutlak bir tecrittir. Bu aynı zamanda Sayın Öcalan’ın geliştirmiş olduğu demokratik çözüm çabalarının, demokratikleşme mücadelesinin, barışın dolayısıyla da halkların ortak geleceğinin tecridi anlamına gelmektedir.”
‘Topluma sağlıklı bilgi verilmeli’
Tecrit uygulamasına son verilmesi istenen Asrın Hukuk Bürosu’nun açıklamasında şöyle denildi: “Evrensel ve ulusal hukuka aykırı bir uygulama olan mutlak tecrit uygulamasına son vermeye; demokratik çözüm ve barıştan yana olan tüm Türkiye kamuoyunu, duyarlı kesimleri, insan hakları örgütlerini, demokratik hukuk kurumlarını, baroları, hukuku ortadan kaldıran adeta ‘hukuksuz alan’ yaratan devletin tecrit politikasına karşı duyarlı olmaya, çözümsüzlüğe hizmet eden tecrit politikasına karşı durmaya, kalıcı barışı getirecek demokratik çözüm iradesine sahip çıkmaya çağırıyoruz. İmralı’da süre gelen hukuksuzluk derhal son bulmalıdır. Avukatın müvekkili ile görüşmesi, ailenin mahpus olan yakınını ziyaret etmesi temel hak durumunda iken, kendisinden haber alınamaz bir durumda olmak kabul edilemezdir. Derhal Sayın Öcalan ile görüşme koşulları oluşturulmalı ve topluma sağlıklı bilgi ulaşması sağlanmalıdır.”
İSTANBUL