Emine Dayıoğlu
Toplumsal cinsiyet rolleri ve cinsiyete dayalı iş bölümüyle kadına yüklenen karşılığı ödenmeyen ev içi bakım emeğinin kadınların ezilme ilişkisinde belirleyici rol oynaması kadın hareketleri içindeki tartışmaların ve pratiğinin içinde önemli bir yer tutuyor.
Görünmeyen emek de dediğimiz kadının ev içinde sarf ettiği ücretsiz emek, hane halkının bakım ihtiyaçlarını giderirken aynı zamanda mevcut sistemin ihtiyacı olan iş gücünün yeniden üretim sürecini de içeriyor.
Kapitalizm sanayileşmeyle birlikte kamusal alan ve özel alanı ayrıştırarak; ücretli emeği erkeğe, ev içindeki bakım işleriyle yeniden üretimi de kadına yükledi. Patriarkanın kapitalizme sunduğu tarihsel imkanla; kadınların evlilik ve aile ilişkisi içindeki mahkum konumları kadının doğasına atfedilerek doğallaştırılır, ev içinde eş, anne, kız evlat olan kadınların emeğiyle yaşlı akrabalara, kendilerine ve çocuklarına bakılan erkekler bu ayrıcalıklı konumlarıyla iş gücü piyasasında kadınlara göre çok daha avantajlı konuma sahip olurlar.
Kadın; ev ve bakım işlerindeki becerisi, anneliği, çalışkanlığı, namusu, yüklendiği fedakarlıkla şekillendirilen özel alan denilen ev içindeki etkinlikleriyle tanımlanır, statülendirilir. Ev içinde fiziksel olarak yapılan bu işlerin planlanması ve sürdürülmesi kadın için zihinsel bir yük iken duygusal boyutu ile de belirli bir süresi ve saati olmayan tam zamanlı karşılıksız bir emek sürecidir.
Patriarkal kapitalizm, kadın emeği ile gerçekleşen yeniden üretim emeğinden her türlü yararlanır. İş gücü piyasasına dahil olan kadınların aynı zamanda ev içi emek yükümlülüklerini sürdürmek zorunda kalmaları piyasalardaki ikincil konumlanışında temel bir rol oynar.
1970’li yıllardan bu yana kadın hareketlerinin gündemine giren ve bugün aynı yoğunlukta devam eden görünmez emek tartışmalarının tarihsel süreç içerisindeki seyrine bakmak önemli.
1972 yılında Selma James, Mariaorsa Dalla Costa, Silvia Federici ile birlikte feminist bir grubun başlattığı “Ev İçi Emek İçin Ücret Kampanyası” görünmez emeği görünür kılma ve milyonlarca kadının yoksulluktan kurtulması amacını güdüyordu.
Yine 24 Ekim1975’de İzlanda’da yaşayan kadınların yaklaşık % 90’ının katıldığı ev içi ve ev dışı kadın emeğinin değersiz görülmesi, düşük ücret almaları, toplumsal cinsiyet temelli adaletsizliklere karşı yaptıkları bir günlük grev; sonradan farklı ülkelerdeki kadınların eylediği çok sayıda protesto ve kampanyalara ilham verdi.
2016 yılının Ekim ayında Arjantinli kadınların yaptığı uluslararası grev çağrısı 55’den fazla ülkede yankı buldu. Bu çağrıda “bakım emeğinin tüm toplumun sorumluluğu olmadığı sürece sınıfsal ve kolonyal farkın zorunlu olarak derinleştiği, işe gitmek ve göç etmek için başka kadınların emeğine bağımlı oldukları…” gibi kadınların hayatın her alanında sarf ettikleri ücretli/ücretsiz emeğin sömürüsüne karşı yükselttikleri taleplerini neoliberalizme, ırkçı göç politikalarına, homofobiye, transfobiye karşı çıkan söylemlerle birleştirdiler.
Bu süreçte kadınların el konulan karşılıksız ev içi emeğinin ücretlendirilmesi gerektiğini savunan feministler olduğu gibi bu ücretlendirmenin kadının toplumsal cinsiyet rolünü pekiştireceği ve ev içinde yeni bir ezme biçiminin kurulabileceği savıyla itiraz eden feministler de var.
Farklı anlayışlara rağmen; değersiz kılınan ev içi emeğin kadınların kaderi olduğunu reddeden bir mücadele hattı ile yaşamı kuran dünyayı döndüren emeğin ücretli emek olmadığı, bakım emeğinin üretkenliğinin toplumsallığın kıyısında değil merkezinde bir gerçeklik olduğunun görülmesi toplumsal tahayyülümüzü yeniden şekillendirdi.
Ev işlerinin değer üreten bir faaliyet olduğunun kabul edilerek ücretlendirilmesi, cinsiyetsizleştirilmesi, kurumsallaştırılması, toplumsallaştırılması gibi hak aramanın ötesine giden önermeler sisteme itirazları güçlendirirken; kadınların ev işlerinden, bakım yükünden özgürleşme mücadeleleri kadının politik özne olarak yeni bir yaşam inşasının da yolunu açıyor.
21.yüzyılda yükselen kadınların özgürlük mücadelesinin bu yüzyıla damgasını vurması artık bir hayal değil.
*HDK Muğla Kadın Meclisi