12 Mayıs Hemşireler Günü. Bu yıl koronavirüs nedeniyle sağlık çalışanlarının önemi daha çok fark edilirken, çalışma koşulları ve hakları konusunda değişen bir şey yok. Hemşireler, yaşadıklarını gazetemize anlattı
Yadigar Aygün/İstanbul
Tüm dünyaya yayılan ve birçok ülkenin sağlık sistemin çökerten yeni tip koronovirüs (Covid-2019) salgını ile birlikte hemşirelerin ve sağlık emekçilerinin hayatımız için son derece önemli olduğunu bir kez daha anlamış olduk. Dünyada 1954, Türkiye’de 1964 yılından bu yana İngiliz sosyal reformcu, istatistikçi ve hemşire olan Florence Nightingale’in doğum günü olan 12 Mayıs Uluslararası Hemşireler Günü olarak kutlanıyor. Hemşirelerin hala mesleki tanımlamaların yetersiz olması ve pek çok haklarının verilmemesi yaşadıkları en büyük sorunlar arasında geliyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 2020 yılını modern hemşirelik ve hastane sanitasyonu ilkelerini kuran Florence Nightingale’nin doğumunun 200’üncü yılı olması nedeniyle ‘Hemşire ve Ebe Yılı’ ilan edildi. 12 Mayıs Uluslararası Hemşireler Günü dolayısıyla Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) işyeri temsilcisi ve hemşire Handan Mısıroğlu Arık, SES Anadolu Yakası Şube Sekreteri Türkan Yavuz ile Hemşireler Günü kapsamında hemşirelerin yaşadıkları sorunları ve yapılması gerekenleri konuştuk.
‘Hayatımız tepe taplak oldu’
Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışan hemşire Handan Mısıroğlu Arık (40), sağlık emekçilerinin çalışma koşullarının giderek zorlaştığına dikkat çekti. Covid-2019 salgınında hemşirelerin yaşadıkları zorluklara değinen Mısıroğlu, “Salgın süreciyle beraber sağlık çalışanlarının hayatı tamamen tepetaklak olmuş durumda. Hem bir hastanede görevliyiz hem de bakmak zorunda olduğumuz bir aileniz var. Hastanede çalışıp eve gitmek zorunda kalıyoruz. Enfeksiyonu eve taşımak istemiyoruz. 5 yaşında bir çocuğum var, 65 yaş üstü olan annem bakıyor. Annem şeker ve tansiyon hastası dolayıyla risk grubunda. 24 saat nöbet tutuyoruz. Ardından otele gidip bir gün boyunca orada kalıp duşumu yapıp dinlenebiliyorum. Ancak ertesi gün eve gidiyorum, direk eve gidemiyoruz. İki gün evden uzakta bir şekilde yaşıyoruz. Tamamen hayatımız değişmiş durumda. Sonuçta kendi sağlığımızı korumamız gerekiyor ki hastalarımızı bakabilelim. Çift taraflı bir kontrol mekanizması gerekiyor. Zaten ülke olağanüstü koşullarda bazen yemek bile yiyemiyoruz. Bir an önce düzelir umuduyla çalışıyoruz. 24 saat çalışma çok zor ve yorucu. Normalde 24 saat çalışma niteliği düşürüyor hem de çok dikkatimiz dağılıyor. Şu durumda hastaneye ne kadar az gidersem o kadar iyidir diyoruz” dedi.
‘En çok temas eden bizleriz’
Hastalarla hep iç içe olduklarını dile getiren Mısıroğlu, hemşirelerin salgın ile birlikte enfekte olmaya açık bir şekilde mesleklerini yapmaya devam etiklerini söyledi. Mısıroğlu, “Hastalığa yakalanan, 15-20 gün sosyal hayattan alıkonularak dışarıyla teması sıfır olan, sadece hemşireleri ve sağlık çalışanlarını görenler oluyor. Hemşirelerin de yüzü gözü her yer kapatılmış durumda. Onun dışında ancak telefonla görüşebiliyorlar. Olayın dışındayken çok endişendik ve kaygılandık. İnsanlara bakkala bile gitme denilen bir durumda Covid pozitif olan hasta ile temas etmek zorundayız. Tedavilerini düzenlemek, ilaçlarını vermek ve gerekiyorsa hastaya bakım yapmak zorundayız. Hasta ile iç içe durumdayız. Olayın dışındayken çok ürkütücü ama olayın içerisine girince normal oluyor. Maskelerin durumu ne kadar kalitesiz olursa olsun düzgün bir şekilde koruyucu ekipmanları giydikten sonra bir sıkıntı yok. O hastanın bizden başka kimsesi yok o durumda. İlk anda çok panik yaptık, ne yapacağız nasıl davranacağız diye hastaneye girip çıkmak bile bir riskti ama yavaş yavaş alıştık. İlk başta koruyucu ekipman maske gibi şeylere ulaşamadığımız oldu. Maskelerden hangisini takacağımızı bilmiyorduk, bir iki hafta içerisinde yavaş yavaş otururdu. İlk anda bu ekipmanları nasıl kullanacağımızı bilmediğimiz için çok fazla sağlık çalışanı enfekte oldu” diye konuştu.
‘Hak ettiğimiz değeri görmüyoruz’
Hemşirelik mesleğine hak ettiği değerin verilmediğinin altını çizen Mısıroğlu, mesleklerinin giderek zorlaştığını belirtti. Mısıroğlu, “Hemşirelik kutsal meslek diye hep söylenir ama gerçekten hak ettiği yerde değil. Emeğinin karşılığını alamayan hatta meslek olarak bile görülmeyen pek çok yerde yardımcı sağlık personeli adıyla geçen bir meslek. Git gide çalışma koşulları kötüleşiyor. Kadının evdeki görünmeyen emeğine benzetiyoruz mesleğimizi. Tüm hemşirelerin Hemşireler Günü’nü kutluyorum” dedi.
‘Mesleki tanımlamaları yetersiz’
Sağlık sisteminin başlı başına bir sorun olduğunu belirten SES Anadolu Yakası Şube Sekreteri Türkan Yavuz, salgın ile birlikte daha da büyük sorunlar yaşadıklarını vurguladı. “Sürekli sendikamız sorunları dile getirse dahi çözümü konusunda çok karşılığını bulamadık. Özellikle sağlık personel yetersizliği öncesinde de salgında da hala devam ediyor. Türkiye’nin salgına hazırlıklı yakalanması gerekirken sağlık acil bir eylem planı oluşturulmadı. 14 günlük bir sokağa çıkma yasağı uygulanmalı, ücretli izin verilerek toplumun korunması ile daha hızlı cevap alınacaktı. Sağlık emekçileri böyle eksiklerle yüz yüze kaldı. Sağlık çalışanlarının yüzde 70’i kadınlardan oluşuyor. Kadın kimliğinin hem evde hem iş yerinde daha fazla yük biniyor. Hemşirelik yardımcı sağlık hizmetleri grubunda görüldüğü için bu mesleki tanımlama olarak yetersiz. Mesleki tanımlamaları yetersiz olduğu için iş yükü angaryası da çok artıyor. Serviste, kan almada acilde idari bölümde bir hafta içerisinde çok fazla yerde çalışabiliyor. Sürekli bir tampon görevi oluyor. Hastanede ilk göze çarpan kişi hemşirelerdir. Böylesi zor koşullara rağmen gerçek emeğinin değerini görmüyor” diye konuştu.
‘Şiddet devam ediyor’
Sağlıkta şiddetin devam ettiğini belirten Yavuz, şiddetin temel bir sorun olduğuna değindi. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın hastaneleri ticarethaneye dönüştürdüğüne dikkat çeken Yavuz, “Apar topar bir yasa geçirdiler ama şiddet hala sistemsel bir sorun olarak karşımızda duruyor. Uzun süredir sağlıkta şiddeti yaşıyoruz. Bize performans dayatılıyor. Ücret, kar ve sağlığın ticarethaneye dönüştürülmesi üzerimizde baskı oluşturuyor. Böyle olunca zaten çalışanlar üzerinde bir şiddet uygulanıyor. Şiddet toplumsal bir sorun. Personel yetersizliği nitelikli bir sağlık hizmeti sunma imkanının olamaması, iş yükünün artması, ekonomik kriz ve işsizliği topyekün düşündüğümüzde şiddete maruz kalıyoruz. Şiddet sağlık emekçisine yansıyor. Sağlıkçılara yönelik şiddet özelleştirmenin bir parçası. Toplumda çok fazla bir gerginlik var. En üsteki yöneticiler toplumu ayrıştırıyor. Kışkırtıcı söylemler toplumun ruhsal dengesini bozdu. Uygulanan politikalar bunu destekliyor. Hasta sayısı çok fazla, ne doktor ne de hemşire sayısı yeterli, dolayısıyla şiddet de artıyor. Güvenli çalışma ortamının yaratılması şiddetin kaynağına dönük toplumsal duyarlılığı artırmak için farkındalık çalışması gerekiyor” dedi.
‘Mücadele etmeliyiz’
Hemşireliğin çok özverili bir meslek olduğunu hatırlatan Yavuz, hemşirelerin haklarının verilmesi gerektiğine dikkat çekti. Yavuz, “Salgın döneminde herkese para verilecek denildi maalesef herkes aynı parayı alamadı. Bazı arkadaşlarımız hiç para alamadı. Sağlık çalışanları arasında ayrımcılık ve eşitsiz davranıldı. Bunun adaletsiz gelir dağılımı olduğunu düşünüyoruz. Bu sistemle birlikte iş barışı bozulmuş oldu. Çünkü yoğun çalışma saatleri risk grubunda olmak bir de ayrımcılık görüyorsun bu motivasyonu düşüyor. Hemşirelik çok özverili bir meslek. Bu nedenle özellikle yıpranma paylarının verilmesini istiyoruz. Mesleki tanımlamalarının yapılmasını istiyoruz. 3600 ek göstergelerinin verilmelerini istiyoruz. Hemşireler ve ebeler için bunlar iyileştiği sürece iyi olacağız. Hemşire arkadaşlarımıza ve tüm sağlık emekçilerinin birlikte güçlenerek örgütlü bir şekilde mücadele etmeliyiz” dedi.
Yavuz, son olarak ise 12 Mayıs Hemşireler Günü dolayısıyla SES’in yapacağı etkinleri sıraladı: “YouTube kanalında 21:00-22-30 arasında ‘İlk sesten son nefese’ belgeselinin gösterimi olacak. Onun dışında da sosyal medya üzerinde çalışmalar yapacağız. Fiziki mesafeyi koruyarak hastanelerde açıklamalar yapacağız” diye belirtti.