Ünlü edebiyatçıların romanlarına taş çıkartacak kadar keskin çelişkileri olan ve üstelik bu çelişkileri hiç yaşamamış gibi gösteren başat karakterler ile çevrili etrafımız. “Balık baştan kokuyor” ve ne yazık ki bu toplum bu sözü her gün yeniden yaşıyor. Tutarsızlık konusunda imam-cemaat ikileminin birbirini taklit ettiği hızlı bir yarışın içindeyiz.
Elbette hayat çelişkilerden ibaret. Ama doğa kanunları da insan doğası da asgari düzeyde bir tutarlılık arıyor şu her şeyin devinim-değişim içinde olduğu yaşam akışında. Her çelişki aynı zamanda bir mantık içinde cereyan ederse anlama kavuşur. Fakat işte sınırlar aşılıyor.
Mesele “bir varmış bir yokmuş” hikayesindeki o çok belirgin ayrıma dönüşüyor gittikçe. Çok da haksızlık yapmamak lazım bu siyaset sahiplerine. 17 yıldır Kürd’ün varlığı ile yokluğunu çözmeyen bir büyük bunalımın içinde yaşıyorlar. İşte o varlık ile yokluk arasındaki salınma hali olmadık yollara, biçimden biçime, şekilden şekile sürüklüyor sözün sahibini. Kürt vardı yoktu çelişkisi, Anadil vardır yoktur, hak vardır yoktur, milli irade bize lazımdır gerisi boştur, Kürdistan vardır yoktur, bana oy vermeyen herkes teröristtir, değildir çelişkisine sürüklüyor. Bir de “ben seçmene terörist dedim demedim” tartışmasını yürütüyor. Sanki buna hakkı varmış, sanki kendisi yargıçmış ve bu konuda lütufta bulunmuş gibi.
Oysa kabul etmek gerekir ki, AKP siyasetinin tutarsızlığında şimdiye kadar bir tutarlılık vardı. Ama bu tutarsızlık hali iktidarının ömrünün finaline doğru gittikçe yoğunlaşıyor. Artık dil ağıza dolaşmıyor, bilinçaltı, “Biz bu millete efendi olmaya geldik” sözleriyle kendisini dışa vuruyor. Üstelik bu sözü Kürtlere yönelik atadığı kayyımları savunurken dile getiriyor. Kürtlerle iktidar arasındaki efendilik-hizmetkarlık denklemini bir çırpıda ortaya koyuyor. Bunu da öyle şaşırdığı, dili sürçtüğü için değil, dosdoğru herkes kendi yerini bilsin diye söylüyor. Kürtlerin kendisinde yarattığı korku ve öfke nedeniyle bunları dile getiriyor.
Bütün alametler artık gidenler ile gelenlerin yarattığı o büyük ve derin turbülans halini yansıtıyor. Türkiye gidenler ile gelenler, gidecek olanlar ile gelecek olanlar arasındaki tarihsel çelişkinin bunalımını yaşıyor. Karanlığın yoğunlaşması bundandır.
Boşuna değil bu ülkenin cumhurbaşkanının kendi partisinden olmayan toplumun yarısına “gidin, defolup gidin” diyerek, sürgünlüğü işaret etmesi. Çünkü bu seçimin gerçekten temel mottosu gitmek ya da gelmektir. Gitmek ya da gelmek iktidar partisi için olmak ya da olmamak anlamına geliyor. Olağan koşullarda seçimle gelenin seçimle gitmesi sıradandır, normaldir. Ama seçimle gelip zorla iktidara tutunanların gitmesi, gitme ihtimali rüyalarını kaçırır, dünyalarını alt üst eder. Gitmelerini ya da gidecek olmalarını gelecek olanlardan bilirler. Haksız da sayılmazlar.
Seçim yaklaştıkça iktidarı gitme korkusu, güç kaybı tedirginliği sardı. Türkiye’nin kurtuluşu Türkiye’nin doğusundan yaklaşıyor. Gelecek olan Kürdistan’dan geliyor. Güneş doğudan yükseliyor. Kürdistan’a yönelik öfkenin nedeni budur. İşte iktidar o gelecek olanı daha da doğuya öteleyebilirse, gelmesini engeleyebileceğini düşünüyor. Kürtlere “defolun gidin” derken tehlikeyi uzaklaştırmak istiyor, rönesansı engellemeye çalışıyor.
Ama işte vakit geldi. Kayyımların gitmesine sayılı günler var. Kayyımların gidecek olması kayyımların el koyduğu yerlerin gerçek sahiplerinin geri gelmesi demektir. Kayyımların gidecek olması demek, baskı rejiminin yerel dayanaklarını kaybetmesi demektir.
Kimse gitmiyor, bu karanlık ortamda aydınlık, özgürlük gümbür gümbür geliyor. Hiçbir şey gitmiyor, özgürlük geliyor. Hiç kimse gitmiyor, demokratlar, devrimciler, Kürtler, Türkler, bu ülkenin yok sayılanları geliyor. Birilerinin can havliyle, “defolun gidin” aydınlığa karşı duyulan öfke ile ilgilidir. Yaklaşan bahar “bir varmış bir yokmuş” hikayesinin iktidar için tersine dönmüş olmasını haber veriyor.
Kendi topraklarımızda gönendiğimiz, gururlandığımız, kendi semalarımızdan öptüğümüz günler yaklaşıyor. Gidin diyenlerin sözlerinin arkasındaki o aydınlık gelişi hissediyoruz. Onlar gidin deyip dursunlar biz gelecek olana bakalım! Gelecek olan kişiden, şahsiyetten, herhangi bir kesimden ziyade özgürlüktür. Birlikte yaşamdır. Bu yaşam bizimdir.