Hüseyin Deniz
Şu anda toplumda ağır basan ruh halini anlatacak cümle belki de bu… Ciddi bir ikilem her geçen gün daha bir hissettiriyor. Siyasetten ekonomiye yaşamın tüm alanlarında görüntü böyle… Tüm bu olan bitenin nedeni de giderek artan belirsizlik. Demokrasinin asgari ölçülerinin giderek toplumun genelinde silikleştiği bir süreçte, çözüm de o kadar sisli bir görüntü içeriyor. Mevcut sistemin yaşadığı kriz gerçekte tüm toplumu da içine alarak derinleşiyor. Bunun en görünür yanında ise ekonomi var. İktidarın ekonomik paketlerinin bir çözüm olmadığı artık kabul edilmiş durumda. Bütün resmi açıklamalara ve rakamlara karşın yoksullaşma giderek genişliyor. Ekim ayı enflasyonu TÜİK’e göre aylık 2.39, yıllık ise 19.89 (Mağazaların indirim fiyatını andırıyor)
Enflasyon Araştırma Grubu’na (ENAG) göre enflasyon ekim ayında yüzde 6.90, yıllık ise yüzde 49.87 olarak arttı. Hangisi doğru? En basit rakamlarla elektrik bir yılda yüzde 22+15 zam gördü. Bir torba un son bir ay içinde 190 liradan 220 liraya yükselmiş bulunuyor. Bir litre benzin fiyatı 8 lirayı geçti. 50 kiloluk DAP gübre 250’den 425 liraya çıktı. Son sürpriz, Botaş’tan; doğalgaza yapılan zam yüzde 48. Kömüre yapılan zam ise yüzde 72 . Ya pandemiye ilişkin politikalar… Sürekli bir patinaj hali. Sonuç: Makas açılıyor. Zengin daha zengin, fakir daha da fakirleşiyor.
İşçi iş bulamamaktan, çiftçi ürettiğinin karşılığını alamamaktan, öğrenci bırakın okumayı, okumak için kalacak yer aramaktan, esnaf esnaflıktan, gazeteci mesleğini yapamamaktan bunalmış bir durumda. Kimse başka bir şeyi deneyemiyor. Bırakıp gitse bir türlü, devam etse başka türlü.
Tam da böyle bir süreçte ve sonbaharın ortasında kente geri dönüş başladı. Pandemi kısıtlamalarının etkin olduğu Nisan-Mayıs ayında ikametgah, izin, rapor, ÇKS belgesi sayesinde kendini zar zor köye ya da küçük yerleşim yerlerine atanlar bu kez istemeyerek kentin yolunu tuttular. Onlar da yukarıdaki ikilemi bir başka yönden yaşıyor. Ancak ortak noktaları aynı: Artan hayat pahalılığı ile pandemi koşulları…
“Bir daireye sıkışıp ne yapacağız” sorusuna yanıt arıyorlar. Buna rağmen geri dönüşün en önemli nedeni ise kış korkusu; ısınma sorunu. Son 15 yılda yapılan evlerin neredeyse tamamını kent tarzı evler oluşturuyor. Son yıllarda kırsal kesime yönelmenin arkasında geçicilik yatıyor. Bundan kaynaklı olarak yapılan evler de bir tür yazlık niyetine yapılmış. Tek sıra tuğla duvar, çoğu yığma ya da karkas betondan evler. Duvar kalınlıkları 20-30 cm. Kışın soğuk, yazın ise sıcak yapılar. Bu ikilemin yol açtığı bu tablo, kışın kalmaya da engel teşkil ediyor. Oysa geçmiş kırsal evler 50-60 cm genişliğinde taş ya da kerpiç duvarlarla örülmüş, genelde tek katlı bitişik tarzda evler olduğu için kışın sıcak, yazın ise serin olurdu. Kentin devasalığında yalnızlaşma ile kırda doğanın ortasında sessiz yalnızlaşma karşı karşıya. Sistem, geçim zorluğu ve sağlık; geniş bir kesimde ikilem giderek derinleşiyor.