Zap’ın Girê Cudi ve Girê FM alanları ile Metina’nın Girê Hakkari alanına yoğun saldırı olduğu kaydedildi. Savunma Bakanlığı Perşembe günü bir askerin hayatını kaybettiğini duyurdu
Türkiye’nin sınır ötesi planlarında olmayan ve günlerdir şiddetli çatışmaların sürdüğü Heftanîn’de askerler ile korucular arasında kriz çıktı. Askerlerle aralarında güvensizliğin oluştuğunu belirten bazı korucular, “Dayanacak güç kalmadı” dedi.
Türkiye’nin Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) işbirliğinde 14 Nisan’da teknik, 17 Nisan’dan bu yana da kapsamlı hava-kara saldırılarını sürdürdüğü Federe Kürdistan Bölgesi sınırında savaş derinleşti.
Rojnews’in haberien göre TSK’nin 25 Mayıs gecesi Zap’ın Girê Cudi ve Girê FM alanları ile Metina’nın Girê Hakkari alanına yoğun saldırı başlattı, şiddetli çatışmalar yaşandı.
Savunma Bakanlığı Zap, Metina, Avaşin’e yönelik “Pençe-Kilit” adı verilen saldırılar sırasında 26 Mayıs’ta “bir üs bölgesine” açılan karşı ateş sonucu Piyade Sözleşmeli Er Mehmet Meral’in hayatını kaybettiğini açıkladı. Savunma Bakanlığı 24 Mayıs’taki açıklamasında da biri teğmen 5 askerin yaşamını yitirdiğini açıklamıştı.
‘İnsanlık tarihinde yeni bir sayfa açılıyor’
ANF’nin haberine göre Halk Savunma Merkezi (HSM) Karargah Komutanı Murat Karayılan, ırkçılık, İttihat Terakki, Turanizme karşı karı mücadele ettiklerini, Zap’ta sadece Kürdistan tarihinde yeni altın bir sayfa yazılmadığını, aynı zamanda savaş tarihinde de yeni bir sayfa yazıldığını söyledi. Asuri-Süryani, Arap, Türk, Fars ve Kürt halkının varlık ve özgürlüğü için direniş olduğunu kaydeden Karayılan, “İnsanlık tarihinde yeni bir sayfa açılıyor. İnsanlık savaş tarihinde, bugün Kürdistan toprağında, Zap alanından yenilikler yaşanıyor. Çağın teknolojisine karşı, kapitalist modernitenin her türlü silahlarına karşı orada sergilenen irade insan zaferidir, insan becerisidir, insan cesaretidir. İnsan iradesinin çağın teknolojisine karşı neler yapabileceğini, nasıl başarıya ulaşılacağını sizler tüm dünyaya gösteriyorsunuz. Dolayısıyla yaşanan direniş çok önemlidir. Anlaşıldığı kadarıyla düşman güçleri saldırı tarzını geliştirmeye çalışıyor. Ancak şimdiye kadar başarılı olamadı. Yüksek teknoloji desteği ve teknik saldırılarıyla ilerlemeye çalışıyor. Bu temelde kendisini hazırladığı anlaşılıyor. Ancak bu cesaretten yoksun oldukları için direkt yapamayacaklar” dedi.
300 Spartalı
TSK’nin Girê Cehennem, Şikefta Birîndara, Werxelê ile Şehit Şahin ve Kurojahro alanlarına ağırlık verdiğini belirten ve insanlık tarihinde yer edinen 300 Spartalı Yunan savaşçının da Pers imparatorluğuna karşı günlerce direndiğini ve destan yarattığını kaydeden Karayılan, “Tüm orduyu durdurarak savaş tarihine, insanlık tarihine eser bırakıyorlar. 300 Spartalı’nın direnişi tarihe böyle yer ediniyor. Destan yaratan 300 Spartalı savaşçı Pers imparatorluğuna ağır darbeler vurdu. Ancak Zap aslanları sadece destan yaratmıyor, direniş yöntemleriyle aynı zamanda zafere ulaşacaktır. Direniş tarihinde yeni bir süreç geliştiriyorlar. Geçen 40 günlük süreç bu hakikati gösteriyor. Bugün Behdinan’da, Zap alanında, Rêkan ile Nêrwehanların diyarında yeni bir şey gelişiyor, büyük bir irade yükseliyor, çağın barbarlığına karşı büyük bir cesaret örneği sergileniyor. Sıradan olmayan bu durum herkes için çağrıdır. Savaşı uzun vadeli düşünmeliyiz, buna göre planımızı yapmalı, kendimizi erken yormamalı ve düşmana hedef olmamalıyız. Uzun vadeli planlar esasında hareket etmeliyiz. Bu temeller üzerinde direniş geliştiren arkadaşlar dönemin öncüsü haline gelecektir” diye konuştu.
‘NATO, ABD, İngiltere, Almanya destekliyor’
Stêrk Tv’ye konuşan KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık da AKP-MHP yönetimin siyasetine NATO, ABD, İngiltere, Almanya’nın destek verdiğini belirterek şunları söyledi: “Kürt kadınları, gençleri, yaşlıları, çocukları herkes bu siyasete karşı direniyor, ‘Teslim olmayacağım, irademi kıramazsın, ben varım ve var olacağım, bunu kabul edeceksin’ diyor. Onlar da ‘Kürt bir toplumu kabul etmiyorum, iradeni tanımıyorum, kimliğini kabul etmiyorum, tek şartla seni kabul ederim, Türk olursan, Türklerin hizmetine girersen seni kabul ederim, yaşama hakkı veririm, başka türlü yaşama şansı tanımam’ diyor. Bu yüzden halka ambargo uyguluyor, aç bırakıyor, işkence ediyor, katlediyor, topraklarını yakıyor, talan ediyor, göç ettiriyor, yani her türlü saldırıyı yapıyorlar. HDP, AKP-MHP’nin dayattığı siyaseti kabul etmediği için bu kadar baskıya uğruyor. Çünkü HDP’yi tek engel olarak görüyorlar. HDP olmazsa, gerilla savaşmazsa iktidarlarını sürdürecekler. Demokrasi ve özgürlük adına her şeyi ortadan kaldıracaklar. Her alana faşizmi yayacaklar. Yani onlara hizmet etmeyen kimse Türkiye’de yaşamayacak. Bunu yapmak istiyorlar. Fakat HDP teslimiyet siyasetine karşı direndiği için iktidar da HDP engelini ortadan kaldırmak istiyor. Eğer HDP’yi, Kürtleri ortadan kaldırırsak bütün bu sorunlar ortadan kalkar’ diyerek şovenizmi güçlendiriyorlar. Kürdistan’da rahat hareket etmelerine, fuhuşu, eroini, ajanlığı geliştirmelerine müsade etmemeli. Kürdistan’ın ağaçlarını kesmesine, ormanlarına yakmasına engel olmalı. Her anlamda bu siyasete karşı durulmalı. Herkes bulunduğu yerde görevini yerine getirirse AKP-MHP bu şekilde devam edemez, sonu gelir. Türk devleti Kürtlere savaş ilan etmiş durumda. Her yerde savaşıyor. Kürt halkı da bu devlete her yerde karşı durmalı. Bundan dolayı seferberlik ilan ettik. Kobanê zamanı halkımız nasıl seferber olduysa, Kobanê’nin düşmesini engellediyse, DAİŞ’in sonunu getirdiyse bugün de her alanda seferber olmalı. Çünkü içinden geçtiğimiz süreç normal bir süreç değil, hem bizim için hem de Türk devleti için bir varlık-yokluk savaşıdır.”
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın yansımaları
Rusya-Ukrayna Savaşı’nda zorlanmalar olduğunu kaydeden Bayık şöyle devam etti: “Savaş hala sürüyor, sürecektir de. Bu durum kapitalist modernite sistemini zorluyor. Bu yüzden Türkiye’ye mecbur kalıyorlar. Türkiye de bundan faydalanmak istiyor. Hem Ukrayna ile, hem Rusya ile ilişkilerini sürdürüyor hem de esas olarak NATO ile ilişkisini devam ettiriyor. Çünkü bir kez daha bu siyasetle amaçlarına ulaşabileceğini gördü. NATO, Ukrayna-Rusya savaşında hızlı bir şekilde sonuç alamadı, zorlandı. Türkiye’nin de hem Rusya ile ilişkisi var, hem NATO üyesi. Bu yüzden Türkiye’ye daha fazla yakınlaştılar. Türkiye de onlarla yakınlaştı. Türkiye yolu ile Ortadoğu’dan gaz ve petrolü Avrupa’ya çekmek istiyorlar. Türkiye de bunu gördü ve PKK’yi tasfiye etmek için bu güçlerden destek almak istiyor. Yani burada karşılıklı çıkarları olduğunu görüyorlar. Bu yüzden NATO Türk devletine göz yumuyor. Bundan dolayı kimyasal silaha, işgale karşı durmuyor. Türk devleti hiçbir şey yapmamış gibi davranıyorlar. Rusya Ukrayna’ya girdiğinde hepsi karşı çıktılar ama Türk devleti Rojava’yı, Başûr’u işgal ediyor, kimyasal kullanıyor, insanları katlediyor, doğayı talan ediyor kimse birşey demiyor. Çünkü Türkiye ile ortak çıkarları var. Türkiye’yi amaçları için kullanmak istiyorlar. Türkiye de bunu kendisi için bir fırsat olarak görüyor. Türkiye, Rusya’nın da kendisine ihtiyacı olduğunu biliyor, onlardan da destek alarak Kürt halkına ve PKK’ye karşı yürüttüğü soykırım siyasetini sonuçlandırmak istiyor. Şu an Avrupa ile NATO, Türk devletine ve KDP’ye görev vermiş durumda. KDP ve Türkiye de Ortadoğu’nun gazını, petrolünü kendi bölgeleri üzerinden Avrupa’ya yollamak istiyor. Avrupa tamamen çıkarlarını esas alıyor. Onlarda ahlak yok, vicdan yok, insan hakları, demokrasi, özgürlük; bunların hiçbiri yok. Avrupa tamamen maddi çıkarlarını esas alıyor. Avrupa’ya petrol gelsin diye her anlamda Türk devletine göz yumuyorlar. ”
İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik krizi
İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik konusunu Türkiye2nin vetoe deceğini açıklaması konusunda bayık şunları söyledi:
“Bir ülke hayır derse kabul edilmez. Sadece Türkiye kabul etmiyor, şantaj yapıyor. PKK ve Kürtler üzerinden şantaj yapıyor. Talepleri Finlandiya ve İsveç’in PKK’ye karşı durmaları, PKK’nin tasfiyesinde kendilerine yardım etmeleri ve Kürt halkına karşı yürütülen soykırım siyasetine destek vermeleri. Eğer böyle olursa onaylarım yoksa onaylamam diyor. Bazı NATO üyesi ülkeler, ki bunlar PKK ve Kürt halkına karşı yürütülen savaşa destek veren ülkeler, Türk devletinin taleplerini gözden geçirmeliyiz diyor. Yani kabul etmeliyiz diyorlar. Çünkü ‘Türk devleti benim savunma sorunum var. PKK ve Kürtler beni tehlikeye atıyor, ben de bu tehlikeyi ortadan kaldırmak istiyorum. Sizin de bunu kabul etmeniz lazım’ diyor. Bazı NATO üyeleri hemen bunu kabul edelim diyorlar. Yani PKK’nin tasfiyesini, Kürt halkına yönelik soykırımı kabul edelim, Türk devletinin isteğini yerine getirelim diyor. Bu çok tehlikeli. Onları uyarıyorum, Kürtlere ve PKK’ye düşmanlık yapmasınlar. Türk devletine yardım etmesinler. Türk devletinin şantajına boyun eğmesinler, Türk devletinin taleplerini kabul etmesinler. Eğer kabul ederlerse büyük zarar görürler. Kürt artık eski Kürtler değil bu oyunları çok iyi biliyor. Kimse Kürtler üzerinden siyaset yürütüp, çıkar sağlayarak, Kürtleri kurban edemez. Kürtler bunu kabul etmiyor. Kürtler özgürlük kararını vermiştir. Ya özgür yaşayacak ya da yaşamayacaktır. Herkesin bunu anlaması ve bu yanlışa düşmemesi lazım. İsveç ve Finlandiya’nın bazı demokratik yanları var. Türk devleti onları da ortadan kaldırmak istiyor. Amaçlarından biri de budur. Çünkü Olof Palme meselesi de var. Olof Palme cinayetinden sonra PKK’yi terör listesine aldılar. Ama daha sonra Olof Palme’yi başkalarının öldürdüğü ortaya çıktı. PKK’nin hiç alakası yok, MİT’in parmağı var bu cinayette. Bunlar ortaya çıktı. Bunca yıl PKK’ye ve Kürtlere karşı büyük bir haksızlık yapıldı. İsveç’in bu kararını düzeltmesi ve Kürtlerden özür dilemesi lazım.”
Zap ve Şengal
Zap ve Şengal konusunda da Bayık şöyle konuştu: “Irak, Türk devletinin Zap’a saldırısının ardından Şengal’e saldırdı. Yani bu saldırının Zap saldırısı ile ilgisi var. Yine saldırdıkları gün Êzidî halkının bayramıydı, hem de halk için çok kıymetli olan Çarşema Sor bayramıydı. Bu da Irak devletinin kendi isteği ile bu saldırıyı yapmadığını gösteriyor. Bazılarının talepleri ile saldırmış. Irak devleti neden Êzidî halkı için çok kutsal olan Çarşema Sor Bayramı’nda saldırsın? Irak’ın burada hiçbir çıkarı yok, hatta zarar görüyorlar. Bu saldırı Irak’a zarar verdi. Bu da ABD’nin bu saldırıyı Irak’a yaptırdığını gösteriyor. Kim ABD’ye yaptırdı peki? KDP ve Türk devleti. Zaten ABD, Türkiye ve KDP 2016 yılından bu yana böyle bir siyaset yürütüyor. Cerablus’ta pratiğe koydular. Şengal’e saldırıda bunun bir parçası. Nasıl Zap’a saldırdılarsa Şengal’e de saldırdılar. Gerçek de budur. Şengal’de çatışma çıktı ama Irak o çatışmadan bir sonuç elde edemedi. Hatta devam ettiği takdirde daha fazla zarar göreceğini gördü. Êzidî halkı bugüne kadar onlarca ferman yaşadı, en son DAİŞ çetelerinin saldırısına maruz kaldı. Tüm dünya bunu gördü. Şimdi Irak da Êzidîlere saldırırsa DAİŞ’in gibi yapmış olacak. Bu anlama geliyor. Bu da Irak’a fayda değil zarar sağlar. Êzidî halkı da Irak’tan ayrılmak istediğini, Irak’a düşman olduklarını, ayrı devlet istediklerini söylemiyor. ‘Irak’ta kimliğimizle, dinimizle, değerlerimizle yaşamak istiyoruz. Şimdiye kadar çok ferman gördük, kimse bizi savunmadı, artık biz kendimizi savunmak istiyoruz. Irak da bunu kabul etmelidir’ diyorlar. Êzidî halkının talepleri zor talepler değil hatta uluslararası arenada Irak’a fayda sağlayacak şeylerdir. Irak devleti Êzidî halkına karşı başlattıkları savaşta kendilerinin zarar göreceklerini farkettiler. Çünkü hem KDP, hem Irak büyük bir savaşın başlayacağına dair propaganda yaptılar. Halktan bir kesim de madem büyük bir savaş başlıyor biz de kendimizi koruyalım diyerek Şengal’den ayrılmak istedi. KDP de adamlarıyla, istihbaratıyla yönlerini KDP alanlarına veriyordu. Bu şekilde Şengal’i boşaltmak istediler. Herkese Şengal’de istikrarı sadece ben sağlarım mesajı vermek istedi. Böyle yaparak Şengal’i işgal etmek istedi. Irak da bunu gördü. Bu yüzden saldırılara son verdi. Halkın bir kesimi de KDP’nin bu planını fark etti. Bundan dolayı Irak sorunları savaşla değil diyalog ile çözmek istedi. Zaten Êzidî halkının talebi de budur. Sanırım şu an aralarında görüşmeler devam ediyor.”
Tartışılan mülteciler
Tartışılan mülteciler konusunda da Bayık şunları söyledi: “Erdoğan’ın Suriye’de yürüttüğü siyasetin amacı Şam’ın düşmesi ve ihvan-I müslüm’i iktidara getirmekti. Bu şekilde Suriye’yi Türkiye’nin egemenliği altına alacaktı. Zaten açık bir şekilde gidip Şam’da namaz kılacağız dediler. Bunu başaramayacaklarını anladıkları zaman Suriye halkına Türkiye’nin kapılarını açtılar. Hem de milyonlarca insanı aldı. Milyonlarca insan MİT eliyle Türkiye tarafına geçti. Milyonlarca insanı Avrupa’ya göndereceğiz dediler. Avrupa da bundan çok korktu. Gönderme ne istersen yaparız dediler. Zaten Erdoğan ve Bahçeli’nin amacı da oydu. ‘Maddi yönden para verin, PKK’ye, Kürtlere karşı, Türkiye’de, Ortadoğu’da yürüttüğümüz siyaseti kabul etmeniz lazım. Bize destek vermeniz gerekir bunu kabul ettiğiniz takdirde mültecileri göndermeyeceğiz’ dediler. Avrupa da bunu kabul etti. Çıkarları için Erdoğan’ın taleplerini kabul ettiler, milyarlarca Euro verdiler ve soykırım siyasetine göz yumdular. Erdoğan bu yönden savaştan faydalandı. Göç edenler Suriye’deki bütün fabrikaları da Türkiye’ye taşıdılar. Türkiye’de ucuz iş gücü oluşturdular. Erdoğan bu yönden de faydalandı. Suriye’den gelen insanları ucuz ucuz çalıştırarak onları kullandılar. Ekonomik anlamda büyük kazançlar elde ettiler. Yine DAİŞ gibi çete artıklarından bir ordu kurdular. Bu çeteleri Libya’dan Azerbaycan’a kadar kullandılar. Savaşa hazırladılar. Şimdi de nerede ihtiyaçları olursa çeteleri oraya yolluyorlar. Heftanîn, Zap alanlarına da yolladılar. Mesela arkadaşlar Cehennem Deresinde Türk askerlerinin içinde birinin Soranice konuştuğunu söylediler. Ya bu DAİŞ çetelerinden biri ya da KDP pêşmergesidir. Türk askerlerinin içinde kim Soranice konuşabilir? Şimdi de Efrîn, Bab, Cerablus, Serêkaniyê, Girê Spî’yi Hatay gibi ilhak etmek istiyorlar. Zaten oralarda her şeyi geliştirmişler. Urfa, Antep’teki sistemlerini orada da oturtmuşlar. Süleyman Soylu da Antep’e, Urfa’ya gittiğinde işgal ettiği Kuzey ve Doğu Suriye topraklarına da gidiyor. İşgal ettikleri şehirlerde eğitim Türkçe, okulları Türkçe, Türk bayraklarını asmışlar, polisleri, bankaları Türk. Her şeyi Türkleştirmişler. Suriyeli adına, Kürtlük adına birşey kalmamış. Bu bölgelerin tamamını Türkiye’ye katma hazırlığındalar. Bu yüzden hem Arap, hem Kürt, hem de Asuri, Ermeni halklar bu siyasete karşı durmalıdır. Eğer bu siyasete karşı durmazlarsa artık ne Efrîn’e, ne İdlib’e, ne Serêkaniyê, Girê Spî’ye girebilirler. Oraları tamamen kaybederler.”
Asker ve korucular arasında güvensizliğin derinleşti
MA’nın haberine göre de Zap’ta takılı kalan, Cudi, Gabar ve Besta bölgelerine askeri operasyon başlatan TSK’nin “B Planı”, bu kez hesapta olmayan Heftanîn’de çok sayıda askerin yaşamını yitirmesiyle alt üst oldu.
Şırnak’ın Uludere ilçesinin Federe Kürdistan Bölgesi sınırında bulunan Heftanîn’e sürülen bir korucu, kayıpların artmasıyla her geçen gün asker ve korucular arasında güvensizliğin derinleştiğini söyledi. Askerlerle sürekli tartışma yaşadıklarını aktaran korucular, “Operasyonda bizler önde yürüyoruz. PKK’liler saldırdığı zaman direk askerleri hedef alıyor. Bundan dolayı askerler bize güvenmiyor. Sürekli ‘Sizi neden vurmuyorlar?’ diye bize kızıyorlar. Eskiden sivil elbiselerle operasyonlara giderdik, son zamanlarda hepimize askeri kamuflaj giydiriyorlar” diye anlattı.
‘100-150 metre arkamızda duruyorlar’
Arazi taramasında sürekli öne sürüldüklerini belirten korucu, “Yaklaşık 100-150 metre arkamızda duruyorlar. Bir yerde çatışma yaşandıktan hemen sonra bütün korucular alandan uzaklaştırılıyor. Çatışma sonrasında kayıpları bizlerden gizliyorlar. Korucular ‘kayıpları sızdırıyor’ diyorlar. Ama çatışma olunca korktukları için bizi öne sürüyorlar. Askerler ölünce de bizi uzaklaştırıyorlar. Ne biz askerlere güveniyoruz ne de askerler bize güveniyor” dedi.
‘Zaten uzman çavuşlar da kaçıyor’
Artık dayanacak güçlerinin kalmadığını ve istifa eşiğine geldiklerini ifade eden korucular, “Zaten uzman çavuşlar da kaçıyor. Kalanlar da kaçacak yol arıyor. Şiddetli çatışmalar olunca çok sayıda uzman çavuş izne ayrıldı, artık dönmedi. İzinden dönmeyenler olduğu için var olanlara da artık izin verilmiyor” dedi.
HAKKARİ-ANKARA