Billboardlar bir aylık doğal gaz rüşveti ile sosyal medya yalanlara bulanmış algı operasyonları ve göstermelik şovlarla donatılırken diğer yandan devletin organları siyasi iktidarın sermayeye alan açma işlerini tüm güçleri ile yerine getirmeye çabalıyor. Siyasi iktidar ve yandaşları 14 Mayıs’ta kaybettiklerinde bu yangından mal kaçırır gibi aldıkları yerlerin, yetkilerin ellerinde kâr olarak kalacağını düşünüyor, öyle hayal ediyorlar.
Siyasi iktidarın emrindekilerin bugünden gerçeği bilmelerinde fayda var. Bugün son dönüşte onlara dağıtılan hukuk ve bilim dışı ihalelerin, onayların kendilerine faydası olmayacak.
Nisanın son günleri rüşvetler ve yalanlar toplumsal hafızaya oynarken AKP’nin bakanlıkları ve bilirkişileri şirketlere hızla doğal alanların kullanım haklarını dağıtmayı meşrulaştırıyorlar. Yaşam alanlarını, inşaat, maden ve enerji şirketlerine dağıtmaya devam ediyorlar.
27 Nisan’da Akkuyu’da nükleer seçim gösterisi yaşandı. Santrale ilk yakıt getirilecek duyurusu üzerine Akkuyu Nükleer Santral şantiyesinin önüne giden ekoloji örgütlerini, Nükleere Karşı Platform üyelerini, emek ve meslek örgütlerini şirketin ve siyasi iktidarın korumasına dönüştürülen jandarma karşıladı. Ekoloji örgütlerinin, NKP’nin açıklamasını önlemek için gözaltına alma, itip kakma dahil her türlü zorlamayı yaptı. Anayasa’da verilen emirler hukuka uygun değilse bu emirleri uygulamama hakları olan kolluk, devletin tercihini seçim şovundan ve şirket-iktidar lehinde tutum almaktan yana kullandığı yetkiyi yerine getirdi. Yaşamı savunanların önüne bariyer kurdu. Bizler için bu durum şaşırtıcı değildi. AKP ve ortağının siyasi iktidar döneminde halk, şirketin koruyucusu polis ve jandarma ile yaşamı korudukları her alanda karşı karşıya geldi, darp yedi, gözaltında kaldı, tutuklandı. Tıpkı muhalif siyasetçilerin, basın emekçilerinin, işçilerin, emekçilerin, halkların, kadınların, itiraz eden gençlerin hakkını savunduğu her alanda olduğu gibi. Ve hâlâ bu nedenle siyasetçilerin, basın emekçilerinin, hukukçuların, düşüncesini söylediği için tutsak olan nicelerinin yaşadıkları gibi.
Alanlarda haklarını, yaşamı savunanlar çok iyi biliyor; yaşı kaç olursa olsun genç yaşlı fark etmeden siyasi iktidarın emrinde çalışanlar tarafından darp edilecek, tutuklanacak ya da gözaltında tutulup en azı ile imza atmaya mahkûm edilecek.
Alanlardaki saldırı ve medyadan siyaset şovu böyle karşılıklı sürerken yaşam alanlarını şirketlere dağıtmak için görevli bakanlıklarda sermaye alanı dağıtma son hızı ile nisan ayının son haftasından itibaren hız kazanmış durumda. 24 Nisan ve 25 Nisan’da bakanlık (Tabii ki inşaat işlerinden sorumlu çevre, şehircilik ve iklim değişikliği adı ile yapacaklarının sınırlarını enerji ve maden işletmelerine doğru atıflandıran bakanlık) iki İnceleme Değerlendirme Komisyonu (İDK) toplantısı yaptı. Dahası da vardır kaçırdığımız mutlaka, çünkü yaşam alanlarını giderayak dağıtma işinde üstlerine yok.
25 Nisan’da yapılan toplantı Muğla’nın Marmaris ilçesine bağlı Karacasöğüt Koyu’nda, MUÇEV Turizm Ticaret Anonim Şirketi’nin “Yat Limanı, Yat ve Tekne Bağlama İskelesi Kapasite Arttırımı Projesi” için proje yapıldı. Bildiğiniz gibi İDK toplantısı, ÇED sürecinde onay vermek için göstermelik son formalite aşaması. Yat limanının yapılacağı yer doğal sit alanı, su altı arkeolojisinin ve su altı doğal müzesinin olduğu Muğla iline bağlı bir koy. Yerel halkın, Marmaris Kent Konseyi ve MUÇEP (Muğla Çevre Platformu); MUÇEV ile GLOBAL Marin’in ortaklaşa yürüttükleri kapasite artırımları çabaları karşısında hukuki mücadeleyi sürdürürken Karacasöğüt Koyu’nun su altı arkeolojisi ile ilgili elde ettikleri görüntüleri ve bulguları koyun tescil edilmesi için hazırladıkları rapor, 27.01.2023 tarihinde 3423852 sayı numarası ile Muğla Tabiat Varlıkları Müdürlüğü’ne bildirildi. Ancak valilik ve Muğla ÇŞİD İl Müdürlüğü, raporu yok sayarak 03.02.2023 tarihinde Karacasöğüt Limanı’nda bulunan Global Marin şirketinin yat yanaşma projesine “ÇED gerekli değildir” kararı verdi. Ve karar 25 Nisan’da yapılan İDK toplantısı ile bakanlık tarafından meşrulaştırılmaya çalışıldı.
Siyasi iktidarın suç ortakları arasında bakanlıklarla birlikte resmi kurum haline getirilmiş şirketler de var. MUCEV, tıpkı TOKİ gibi devlet içinde resmileştirilen bir şirket. Kuruluşundan itibaren Muğla ili kıyılarının 3. şahıslara devri/ ihalelerini sürdürüyor. Önceleri bakanlık tarafından onaylanmadan bu işi el altından yapıyorlardı. O yıllarda (2018 yılı başında) HDP olarak Bodrum, Gündoğan, Türkbükü, Kumbahçe, Turgut Reis, İslam Haneleri, Gökçebel, Geriş, Peksimet ve Yalıkavak Karakuzu mevkilerindeki kıyı alanları kiralama konusu yapmaya çalışan, bu amaçla ihale düzenleyen Milli Emlak Müdürlüğü işleminin iptali talebiyle dava açmıştık. Sonra hızla bakanlığa bağlı resmi bir yapı olarak tanımlandılar ve devlet kurumu şirket olarak düzenlediler. Bu şirket istediğine tıpkı inşaat işlerinden sorumlu bakanlıklar gibi işlev görüyor.
24 Nisan’da bir İDK toplantısı daha yapıldı. Üstelik daha önce ÇED olumlu kararı mahkeme tarafından iptal edilmiş yere aynı şirketlere 2009/7 genelgesi ile hukuk yok sayılarak verilen Mandalya Körfezi kıyısına yapılmayı planladığı 30 bin kişilik “turizm köyü” projesi için. 10 milyon m2’lik doğal alana tıpkı Kanal İstanbul ve yeni şehir projesinde olduğu gibi lüks bir kent inşası için.
Bargilya arkeolojik alanına, Bargilya-Tuzla Sulak alana ve Sarıçay Deltası’na, Kuş Cenneti’nin, doğal sit alanının olduğu yere yapımı için son turlarını atıyorlar.
Bir haber daha yapılmasını kabul etmediğimiz, ÇED sürecinin hukuksuz ve meşru olmadığını meslek, emek örgütleri, HDP ve yurttaşlar olarak belirttiğimiz ve katılmadığımız Kanal İstanbul ve Yeni Şehir yapılanması keşfinin bilirkişi raporu da Danıştay tarafından geçtiğimiz günlerde davacılara tebliğ edildi. Bu rapor ve yürütmekte olduğumuz meşru hukuk mücadelesini sürdürüyoruz. Bu hukuk dışı uygulamaları kabul etmiyoruz.
Gördüğünüz gibi seçime günler kala hız kazansalar da siyasi iktidarın devlet eli ile yürüttüğü sistemli şirketleşme süreci ile mücadeleye devam edeceğiz. Bizler bu süreci tersine çevirene kadar yaşamı özgürleştirmek için yapacaklarımız 15 Mayıs’tan sonra da devam edecek, hepimiz bunu biliyoruz. Bu nedenle kimse bu devranın bugüne değin döndüğü gibi döneceğini aklının ucundan geçirmesin.