Şair arkadaşım Çiya Andok’un, şiirinin ilk satırına yazdığı “Gidenler mi bitti kalanlar mı…” dizesi beni çocukluk yıllarıma götürdü ve doğup büyüdüğüm Lice’deki yaşamımın bir kesitini gözümün önüne geçirdi. Yaşamımda birlikte büyüdüğüm sayısız Ermeni arkadaşlarım vardı. Ama ne yazık ki, bunların hepsi topraklarını terk etmek zorunda kaldılar. Önce “batı bölgelerine” sonra da “batı ülkelerine” göç ettiler. Amacım; çocukluk anılarımı anlatmak değil. Doğdukları toprakları tamamen terk etmek zorunda kalan Ermeni halkının hüzünlü yaşamlarını da anlatmak değil. Zaten bu konularda binlerce şeyler yazıldı, anlatıldı. Bizim kuşak büyüklerimizden sayısız acı olayları duydu, duyduklarını da yazdı, anlattı. Lice’de “Çala Fılan”, “Fetla Kuru”, “Enbîra Serde” … toplu Ermeni mezarları olduğunu biliniyor. Yazının amacı bu konuyu da anlatmak değil. “Gidenler mi bitti kalanlar mı” cümlesi hangi nedenler ve gerekçelerle olursa olsun Ermeni halkının bu topraklarda “yok olmuş” olmalarıdır. En başta söyleyelim, Ermeni halkına uygulanan katliamlar ve zorunlu göçler Ermenileri bu topraklardan süpürüp bitirdi.
Önce şunu hemen söyleyelim. Nedeni ya da nedenleri ne olursa olsun Ermeni halkının bu topraklardan yok edilmiş olması, bu toprakları muazzam derin bir kültürden mahrum bıraktı ve çölleşme yarattı. Kürtler için olduğu kadar birçok başka halkların da Ermeni halkının yarattığı “emek birikiminden” ve “iş ustalığından” mahrum kalmış olmaları halklar açısından hazin bir durum yaratmıştır. Bu nedenle üretim ve eğitim geriye gitti, “teknoloji” durdu. Bu topraklardan kopan Ermeniler de “yaşam” nefesi bile alamaz oldular. Adeta altından toprak çekilmiş bitki gibi kurudular, ya da başkalaşarak farklı bir “canlı” oldular. Bizim kuşak buna tanıklık etti. Bu konuyu en iyi dile getiren Lice’nin tek demirci ustası Aziz Sapan’dır. Liceli demirci ustası Aziz Sapan’ın sözleriyle; “Lice’de yaşayan Ermenilerin büyük kısmı zanaatkârdı. Terzilik, kuyumculuk, fırıncılık, demircilik başlıca işleriydi… Ben hepsinin yanında çalıştım, Peno ustanın yanında çalıştım, Fahri’nin yanında çalıştım, Mardo ailesinin yanında çalıştım… Burası Ermenilerin de memleketiydi…”
Biz anlatmak istediğimiz konuya gelelim. Göç edip başka diyarlara gidenler hem kendi kimliklerine, benliklerine ve kültürlerine yabancılaştılar, hem de geride “kendi topraklarında” kalan Ermeni halkının “kendilerini yeniden üretmek” uğraşı yerine “yaban ellere” gitmeyi, buralardan kaçmayı ve topraklarını bırakıp göç etme seçeneğini önlerine koydular. Geride kalanların ise yüz yıllardır üzerinde yaşadıkları topraklara yabancılaşması için yeni “olanak”lar sundular ve hatta onları kendi topraklarında yaşayan mülteciler konumuna soktular. Ermeni kültürünün bu topraklarda “bitmesine” “kırım yapanlar” kadar “Ermeni yaşam tarzına” zarar verdiler. Diaspora Ermenileri, Ermeni halkının kültürünün içini boşalttılar. Soyut mağduriyet taleplerini ve “batının” yozlaşmış liberal düşüncesini Ermeni değerlerinin yerini doldurmasına olanak sağladılar. En önemlisi diaspora Ermenilerinin önerdiği “mücadele” yöntemleri ve yaptıkları “fedakârlıklar” bu topraklarda kalan Ermenilerin “ulusal kimliğinin” ve kültürel değerlerinin içini boşaltan “Batının” birer misyonerleri gibi davrandılar. Ermeni sorununun ve Anadolu Ermenilerinin çok çeşitli yaşamlarını ve zengin kültürünü dünyaya tanıtmada fonksiyonlarını yerine getiremediler. Ermeni kültürüne verdikleri zararlar bununla da kalmadı.
“Ülkede” kalan Ermenilerin sonraki yıllarda batıya göç etmelerini teşvik ettiler ve göçlerine önayak oldular. Kuşkusuz buralarda kalan ve “iç göç” yaşayan Ermenilerin bir kısmı devletin baskısını hep enselerinde yaşadılar. Burada kalanların bir kısmı “diaspora Ermenilerine” karşı çıktılar ama kendi öz kültür ve kimliklerine sarılmaktan korktular. Yuvarlak laflar etmeden öteye gitmedikleri gibi, “ortak bir Ermeni kimlik” etrafında birleşmeyi başaramadılar. Hatta Ermeni olduklarını bile kimi zaman sakladılar. Komünist Ermenilerin bir kısmı bile böyle davranmayı tercih ettiler. Bunların en tipik örneği TKP MK Politik Büro üyesi Ermeni “Ahmet Saydam”dı (Aram Pehlivanyan). “Parti adını” Ermeni adı olarak değil “Türk” adı olan Ahmet Saydan olarak kullandı. Çok bilinen bir şey olduğu için bunu örnek gösterdim. Ermeni halkının kaybı bu topraklarda yaşayan tüm halkların kültürel, sosyal ve en önemlisi “üretimin yeniden üretim için yapılması”nda gerekli olan alt yapının oluşmasına zarar verdi ve tüm halklar bundan olumsuz olarak etkilendi. Kürt paradigması ve Kürt halkının mücadele yöntemi bütün halkların önünde yeni bir yol açtığı gibi Ermeni halkının politik yaşamına da önemli katkı yaptı.