25 Haziran sabahı uyandım, evde elektrik yok. Yuh dedim içimden. Faşizm bu kadar erken mi gelecekti? Hadi geldi, ilk bizim mahalleye mi gelecekti? Neler oluyordu böyle! Aksilik bu ya, telefondan bir şeylere bakmaya yetecek kadar şarjım bile yok! Hayır, durum bunlarla sınırlı değil! Her gün aynı saate binanın önünden geçen eskici abênin sesi de gelmedi. Evet, bir şeyler oluyordu!
Yan odaya geçtim, ev ahalisinin konusu da elektrik idi. Derin bir araştırma var: sadece bizim evin mi, binanın mı yoksa genel olarak mı gitmiş bu meret? Derhal çözülmeli. Dedim yeni rejim ilan edildi mi? Kimse bir şey demedi. Ama gözleri anlatıyordu her şeyi. Sarıldım küçük kardeşime. “Ahh canım küçüğüm, güzel günler bırakamadık sana, maviliklerde uçuşamadık” şeklinde duygusal bir konuşma yaptım. Etkilenmedi. Garip garip bakmaya devam etti. Neyse… Bölgesel bir kesik olduğu konusunda emin konuşan babam, bu naletten sorumlu merkezi arayalım dedi. Tamam dedim…
Aradım, telefon uzun uzun çaldı. Açan olmadı! Tekrar çaldım, dombra dombra müziğine benzer bir ses ile bekletildim. Sonra silah seslerine benzer sesler duydum. Kutlama vardı galiba. Hiçbir şey anlamadan kapandı tel. Aradan beş dakika geçmeden bu sefer benim telefon çaldı!
Eloo dedim. Karşıdaki kendini tanıttı: “Ben Mahmut Asil! Sadece elektrik değil, daha çok şeyiniz sönecek. Dolabınızda domates bile kalmayacak. Patatesi mumla arayacaksınız, tabi mum bulabilirseniz!”
Nevrim döndü! Anlamadım ne dediğini, kimdi bu ne diyordu? Pardon diye araya girmek istedim, tobe heram izin vermiyor, otomatiğe bağlamış konuşuyor. Devam etti: “Sizi jeneratör bile kurtarmayacak. Floresan üzerine floresan bırakmayacağım. Kendinize yer beğenin”
Suphanallah!
Olanları aynen evdekilere aktardım!Yeri değil ama bir şeyi parantez açarak belirtmem lazım. HDP barajı bizim evdekilerin sayesinde geçti. CHP ve Batı kendini xoş etmesin! Bizim evde sabah başlayan oy kullanımı akşam bitti. Düşünün artık kaç kişiyiz. %9 falan bizden çıktı zaten.
Bu durumdan kaynaklı bizimle uğraşılıyor diye düşünüyorum, telefon tehdidine başka bir açıklama bulamadım. Fakat fikrimi şimdilik paylaşmıyorum evdekilerle. Panik yapmasınlar.
“Madem kendinize yer bakın dedi, biz de bakalım” dedi ortanca kardeş. Zaten şehir dışına çıkmak için can attığından kimse kale almadı. Ortadoğu’da kartlar dağıtılırken eline tek bir kart gelmemiş babam, tekrar devreye girdi ve ‘doğru diyor, bakalım biz de’ demez mi? Boşa düştük hepimiz. Nasıl yani derken, B planını devreye soktu!
“Seçim sonuçlarını sabaha kadar takip ettim. HDP İsveç, Finlandiya, Birleşik Krallık, İsviçre, Japonya, Ukrayna ve Irak’ta birinci parti oldu. Buralardan bir yere gidebiliriz. Mahalle komisyonlarında çalışmaya devam ederiz. İyi olmaz mı?” Annem sert çıktı!
“Sen nasıl böyle dersin? Yurtseverlik, insanın üzerinde yaşadığı toprağa olan borcudur! Nerde kaldı yurtseverliğiniz? Nereye gidiyorsun hemen böyle! Demek ki zemin varmış. Yazıklar olsun. Ben gelmiyorum. Bağlar’dan çıkmam. Em li vir in, Em dikarin! Bizim gideceğimiz tek ülke Kulp’tur!”
Bu sarsıcı konuşmaya dayanamadım. Gözyaşları ile sarıldım ona. Annem haklı, ben de gelmem diyerek resti çektim. Kulp meselesini biraz abartmıştı, olsun. Hakkıydı…
Fakat herkes böyle düşünmüyordu.
Japonya, İsviçre, Birleşik Krallık falan kulağa hoş gelmişti. Bir de bunun tartışması çıktı!
Daha resmi seçim sonuçları yayınlanmadan halimiz bu ise, açıklandıktan sonra kim bilir ne vahşetler yaşanacaktı. Ters giden bir şeyler vardı! Evde psikolojik harp argümanları sanki egemen olmuş, bizi dağıtmak üzereydi.
Japonya hayalini kuran bir kardeşim eşyalarını toplamaya başlamıştı bile. Tuttum onu, sarstım! “Kendine gel bênamus! Nasıl gideceksin oraya! Tokyo’yu Osaka’yı Diclekent mi sandın wila?” diyerek devrimci tutuma davet ettim. Söylediklerimden çok etkilendi. “Temam abê, haklısın orası uzak. Ukrayna daha iyi” dedi. Cevap veremedim!
Evin diğer köşesinde de başka tartışmalar vardı. Anam babamı kıskaca almış, nasıl sağ sapma yaşadığını anlatırken elektrik geldi!
Herkes sustu!
Sessizce dağıldık. Telefonumu şarja götürdüm. Babam sakince kanepeye oturup Çıra TV’yi açtı. Annem Japonya hayali kuran kardeşimi fırına ekmek almaya gönderdi.
Öyle normale döndük. Şimdilik bir sıkıntı yok. Herkes evde…