Hüseyin Deniz
Yaz ve bayram tatili sonrası kapıyı çalan sonbahar aynı zamanda çarkların da yeniden dönmeye başladığı bir dönem. Normalde işlerin hız kazanacağı, üretimin artacağı Eylül ayı, aksine bir sürü belirsizliğin kapıda beklediği günlere dönüştü. Nedeni pandeminin yeniden atağa geçmesi oldu. Buna yol açan ise iktidarın yol açtığı rehavet ve politikasızlık. Sonuçta bir kez daha ölümlerin zirve yaptığı bir sürece girdik.
Bu durumun silikleştirdiği ekonomide durum farklı değil. Zamlar almış başını gidiyor. Her şey ateş pahası ve En çok zorlayan da gıda fiyatları. Örneğin, bir kilo tereyağı 80, bir litre zeytinyağı 45, bir kilo çay 40 lira. Bir lt süt 7.5, bir kg. peynir en az 45, 50 kg. un 180 lira. Geçen yıl yağ 45-50; çay 30; süt 3-4; un 90-120 lira civarındaydı. Diğer yandan, tarlada domates, biber, patlıcan 50 kuruşa, 1 liraya satılırken, pazarda 4-5 liradan aşağı fiyattan bulmak zor. Hasat mevsiminde bile bir kg. üzüm 7-14 liraya satılıyor.
Resmiyette bile rakamın yüksekliği dikkat çekiyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre gıda fiyatlarında aylık artış yüzde 3.18 olurken, yıllık gıda enflasyonu yüzde 29 olarak açıklandı.
Üretici girdi maliyetlerinin yüksekliğinden eline bir şey geçmemesinden, tüketici ise fiyatların yüksekliğinden şikayetçi. TÜİK’e göre, ayçiçeği yağı 2020-2021 Ağustos döneminde yüzde 60.8 zamlandı. Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar, son bir yılda, üretici maliyetlerinde önemli ağırlığı olan üre gübresinin yüzde 130, DAP gübresinin yüzde 155 zamlandığını belirtirken, “Bazı tarımsal ilaçlar yüzde 60, besi yemi yüzde 55, süt yemi yüzde 57, sertifikalı hububat tohumluğu fiyatları yüzde 63, elektrik fiyatları ise yüzde 56 arttı” açıklamasında bulundu.
İktidarın izlediği tarım politikası, ayçiçeği ekim alanı ve üretim miktarı olarak 75 ülke arasında ilk 10 arasında olan Türkiye’yi en fazla ayçiçeği ithalat yapan ülkelerden biri haline getirmiş durumda.
Buna karşın asgari yaşam için gerekli geçim harcamaları araştırmalarında rakam 3 bin liraya dayanmış durumda.
Asgari ücret ise 2 bin 500. Ortalama bir emekli maaşı ise 2 bin 300 civarında. Bir uçak bileti 300 ile 600 lira arasında gidip geliyor. En düşük ev kirası bin lira civarında. Tüm bunlar ortadayken, yapılan enflasyon hesaplamaları en düşük seviyede. Resmi enflasyon yüzde 20’ye dayanmışken, Merkez Bankası yıl sonu enflasyon tahminini 14.1’den 16.3’e revize etmiş. Ortada bu rakamlar varken, bu tahminlerin tutması ne kadar gerçekçi? Son iki yıldaki karavana tahminlere rağmen kafa aynı kafa! Resmiyet ile gerçeklik arasındaki bu büyük fark, aynı zamanda zengin ile fakir arasında neden olunan uçurumun derinliğini de ortaya koymaktadır. Ucuz emek gücü üzerinden zenginleşmenin sonuçları, geçtiğimiz günlerde ikinci çeyreğe dair sunulan büyümedeki devasa rakamlara karşın kişi başına gelirdeki azalmayla kendisini somutluyor. AKP iktidarında özgürlükler ve adalette olduğu gibi paylaşımda da yaratılan uçurum derinleşiyor. Kamu emekçilerine verilen yüzde 5+7 zam bunun son örneği.