Abdullah Aysu
Geçmişte iklime dayalı felaketler uzun aralıklı -40-50 yılda bir- olurdu. Bazı büyük doğa felaketleri ise, 80-100 yılda bir yaşanırdı. Şimdi felaketler daha sık; 2-3 yılda bir, bazen aynı yıl içerisinde birkaç kez olmakta. İklimin krize dönüşmesinin egemen sistem kaynaklı olduğu gerçeğini buraya vidalayalım. Gelelim gıda krizi felaketine.
Tarımsal girdi zamları
Tarımsal girdilere bu yıl yapılan zamlar 8-10 yılda olabilecek zamlardı. Fakat bu yıl (2021) içerisinde 8-10 sefer art arda girdi fiyatlarına zam yapıldı.
Örneğin, gübre;
-Amonyum Sülfat %21=
2021 Ocak 1800TL/Ton iken, 2021 Aralık 10.100TL/Ton’a yükseldi.
Aynı şekilde,
– Can gübresi % 26= 2021 Ocak 1480TL/Ton iken, 2021 Aralık 11.000TL/Ton’a,
– Amonyum Nitrat%33= 2021 Ocak 3000TL/Ton iken, 2021 Aralık 11.750TL/Ton’a,
– Azot-Üre % 40= 2021 Ocak 3800TL/Ton iken, 2021 Aralık 14.250TL/Ton’a,
– DAP 18-46= 2021 Ocak 3700TL/Ton iken, 2021 Aralık 14.600TL/Ton’a,
– Kompoze gübre 20-20= 2021 Ocak 3600TL/Ton iken 2021 Aralık 8.720TL/Ton’a yükseldi.
Çiftçi aldırmıyor, halk kaygılanmıyor
Bu hükümetle bir şey değişmeyeceğini gören/anlayan çiftçi, mazot ve gübredeki fiyat yükselişine aldırmıyor/dert etmiyor. Dert etmek yerine, çiftçi, kullanacağı gübre miktarını ya azaltıyor ya gübre kullanmayı bırakıyor ya da gübre kullanmak zorunda kalmayacağı veya çok az kullanacağı baklagil (nohut, mercimek) üretimine geçiş yapıyor. Bu nedenle gübre fiyatlarıyla pek ilgilenmiyor dersek yanlış olmaz. Çiftçi ilgilenmiyor, ama tüketicinin zamları umursamaması kötü. Çünkü gübrenin verimlilik üzerine etkisi çok fazla.
Önümüzdeki yaz-hasat sezonunda gübre kullanılmaması veya az kullanılması nedeniyle buğday rekoltesinin düşük gerçekleşmesi kaçınılmaz olacak. Bu nedenle Hükümet halkın buğday ihtiyacını dışarıdan temin etmek zorunda kalacak. Dışarıdan ithal edilecek buğdayın fiyatı da daha yüksek olacak, buna bağlı olarak ekmeğin fiyatı da artacak.
Neden?
Çünkü bakın Fransa makarnalık buğday satış fiyatını 7.500 TL/ton, Kanada 10.000 TL/ton olacağını duyurdu. Hatırlayalım, Mayıs 2021’de Tarım Bakanı övünerek çiftçilerimizin ürettiği buğdayın tonunu 2.250 TL/Ton olarak açıklamıştı. Bu konu ile ilgili çeşitli platformlarda yapılan konuşma, uyarı ve yorumlara hükümet her zamanki gibi kulağını tıkadı. Duymadı! Fakat evlerimizin kapılarından içeriye gıda krizi adımını attı, geziniyor. Hükümetin bu yanlış politikalarındaki ısrarı, çiftçinin aldırmazlığı, tüketicinin kaygı duymaması nedeniyle 2022 yılında mutfaklar yangın yerine dönecek. İşte bu sebepten vurdum duymazlık çok tehlikeli diyorum.
Ayrıca üretim girdilerindeki sözü edilen zamlar Türkiye tarımından başlayarak bir domino etkisi yaratabilir. Bugün gübreye, mazota ve çiftçiye, sonra sofraya ve tüketiciye, en son ise açlığa ve sefalete giden yolu asfaltlayabilir.
Farkın fevkine varmak!
Hep söylüyorum. Bir kez daha söyleyeyim. Türkiye’de uygulanan tarım politikaları başüstü duruyor. Ayaklarının üzerine ivedilikle döndürülmesi gerekiyor. Yani ithalata dayalı politikalar yerine üretime destek verilmeli. TMO tüccardan veya bekletme gücüne sahip olan büyük çiftçiden buğdayın tonunu şimdi 4750TL’den satın alıyor, sanayiciye-fırıncıya 2650TL’ye satıyor.
Yani çiftçiyi, dolayısıyla üretimi destekleyerek tüketicinin de düşük fiyata gıdaya erişmesini sağlayarak sorunu kalıcı çözüme kavuşturmak yerine sanayici-fırıncıyı sübvanse ediyor. Tarımın başüstü hallerinden biri bu! Çünkü sanayicinin -fırıncının sübvanse edilmesi günü kurtarır ancak sorunu çözmez, daha da büyütür. Çiftçinin üretim sürecinde kullandığı mazotun, gübrenin, elektriğin, suyun, yemin elektriğin, kredinin sübvanse edilmesi halinde tarımsal üretim canlanır. Üretimin desteklenmesiyle sadece ekmek fiyatı değil tüm ürünlerde tüketici yararına gıda fiyatına omuz verilmiş olur. Aynı zamanda canlan(dırıl)acak üretim ile halkın gıda güvencesi garanti altına alınmış olur.
Yoksa hükümetin bugün yapmış olduğu “kedinin kendi kuyruğunu yakalama” çabaları ki, bu, nafile çabadır. Bu türden politikalar sadece sonuçsuz kalmaz, gıda krizini daha da derinleştirir, içinden çıkılamaz mecraya da taşır.