Size de oluyor mu ara ara; keşke uçabilsem dediğiniz oldu mu kendi kendinize. Bana çok oluyor. Yapamayınca da beynimizin neden yüzde 3’lük kısmını kullanabiliyoruz da yüzde 40-50’sini ve daha fazlasını kullanarak boyut değiştiremiyoruz diye düşünürken, sonunda da işin içinden çıkamayınca Einstein da yüzde ancak 5’ini kullanabilmiş diye tesellide buluyorum çözümü.
Geçtiğimiz günlerde Gezi Davası’nı izledik hep birlikte. Tuhaf bir senaryo oynandı başından sonuna kadar. Hala da oyun sürüyor. Bedenimizle Silivri Cezaevi’ndeki mahkeme salonundaydık, çokça 2013’te Taksim Meydanı’nda, parkta soluklandık dava sırasında. Dayanışmaya gelenleri meraklılar diye tanımlayan, duyarlılar diye düzelten bir mahkeme heyeti başkanının belirleyicisi olduğu pek çok enstantane izledik. Saatlerce süren avukatların -kanıtları dosyaya eklemediniz, taleplerimizi yerine getirmediniz- açıklamalarının arasına sıkışan birkaç ışık hızında sözler; “savunma için sözünüz”, “söz vermiyorum”, “vekaletiniz yok konuşamazsınız”, “avukat ve izleyiciler uyarıldı”, “bir daha düzeni bozarsanız “, “mahkeme salonundan çıkarın”, “son sözleriniz”, “sordum savunma için söz almadınız”, “son sözleriniz”, “ben son sözümü söylemedim henüz” ve “suçu işlediklerine dair kanıt olmadığı için…tahliyesine…beraatlerine”.
Salonda bizler, çoğu Gezi’de alanda olanlar; zaman zaman sesli, zaman zaman ellerimizle eşlik ettik bu sürece. Dava boyunca bazen Gezi’deydik bazen salonda. Aramızda kalsın daha çok da Gezi’de.
Savunmalar güçlüydü. Sorgulanan her arkadaşımız; duruşunu kimliğine eşleyerek sözlerini birbirine ekledi. Senaryo Gezi’ye bağlanmaya çalışılsa da görünen o ki, Gezi olgusu bu senaryoya bir türlü yapıştırılamamıştı. Hesaplaşma nerede sürüyor bilinmez ama yöntem çokça AKP’nin zeka seviyesine, siyaset kimliğine ve ahlakına uygundu.
Torbaya sokulmuş birkaç konu, adı Gezi Davası olan yargılamaya eklenmişti aslında. Feto’yu ve 15 Temmuz’u kulağından tutup kendine can simidi yaptığından beridir, yasaları soktuğu gibi konuları da torbaya sokarak yargının önüne koyuyor siyasi iktidar. Yargılama; Gezi’yle mi ilgiliydi, torbada ortaya karışık sunulanlarıyla mı ilgiliydi çok netleşmedi. Bu garip dava sona erdiğinde Kavala için yeni bir tutuklama kararı, mahkeme heyeti başkanı için soruşturma başlatıldığı bilgisi dışarıda bekleyenlere hızla ulaştı. Osman Kavala beraat etmesinin ardından yeniden yargılanmak üzere tutsak edildi.
AKP- MHP iktidarı için Gezi gerçekti ve korkutucuydu, yargılamak öyle basit birkaç kurguya sığamadı, 15 Temmuz ise hala ne olduğu belirsiz, iktidarın her konuya yapıştırdığı, yazdığı çizdiği oynadığı, oldukça hakim olduğu bir süreç. Siyasi iktidarın her derdine deva merhem ve can simidi olmaya devam ediyor. Silivri mahkemesinde süren davanın sonunda torbadan yeniden 15 Temmuz çıktı ve Kavala; tahliyesinin hemen ardından darbe girişimine ait bulgulara “ulaşıldığı” için tutuklandı. Işık hızı ile bulguya ulaşma bu olsa gerek. Enstantaneye nispet yapacak hızda, olayla ilgili bulguya rastlandığı için tahliye ve tutuklama arası birkaç saate sığıverdi.
Gerçekten merak ediyorum, bu senaryoları yazıp çizip oynayanlar beyinlerinin yüzde kaçını kullanıyor. Bu akla aykırı dayatmalara devam edebildiklerine göre hala bizleri, aklımızı, dayanışma kararlılığımızı, inşa ettikleri faşizmi yıkacağımızı önemsemiyorlar.
Birkaç ipucu verelim kendilerine; ezberlerindeki senaryoları tıktıkları torba yırtık dolu. İçine sokuşturmaya çalıştıkları konular torbaya sığmıyor artık. Hatırlatalım. Bizler faşizmin entrikalarını baskılarını istemeyenler, el ele verdik geleceği güvenle, özenle örüyoruz ve mutlaka başaracağız, demedi demesinler.
Gezi’den geliyoruz yarına doğru. Yolumuzda torbalar yok, yalan yok, entrika yok, düşmanlık yok, savaş, zülüm yok, ayrımcılık yok. On binlerce yılın özgünlüğünden süzülenlerden edinimlerimizle, kardeşliğin, dayanışmanın gücü ile yarına çok az kaldı. Söyleyelim bugünden…