E. Zeynep Yıldırım*
Gezi direnişine ilişkin karar açıklandı. Kararın açıklanmasından kısa bir süre önce, 18 Nisan tarihinde Türkiye, Güney Kürdistan’ın Metina, Zap ve Avaşin-Basyan bölgelerinde operasyon başlattı. HDP’lilere yönelik Kobanê davası ile bağlantılı yeni gözaltılar ve tutuklamalar yaşandı, öte yandan dava halen devam ediyor.
Gerek Gezi davasının, gerekse de Kobane davası olarak anılan davanın siyasi saiklerle yürütüldüğü, 2023 seçimlerine dönük taktiksel adımlar olmakla birlikte sokaktaki muhalefete gözdağı vermeyi hedeflediği aşikar.
2013 yılına değin farklı kesimlerce desteklenen AKP iktidarının Gezi direnişi karşısında yaşadığı şaşkınlık ilerleyen yıllar içerisinde “rıza üretiminde”de zorlanmasının başlangıcıydı denilebilir. Gezi ile başlayan siyasi hegemonyanın kaybı 2015 seçimleriyle somutlandı, bugün bir başka dava gerekçesiyle rehin tutulan, Selahattin Demirtaş’ın en kısa meclis grup konuşması olarak anılacak “Seni başkan yaptırmayacağız.” cümlesiyle işaret fişeği yakıldı. 7 Haziran 2015 seçimleri Gezi ile başlayan, AKP iktidarı için “bambaşka” denilebilecek sonuçlarıyla, tek başına iktidar olmanın önünü kapatmış oldu. AB uyum yasaları, demokratik muhafazakar yönelim, farklılıkları kapsamak, onur yürüyüşlerinin on binleri aşması, Kürt dilinin görece özgürleşmesi, İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan olmak… ve benzeri pek çok demokratik olduğu düşünülen açılım ve uygulamalardan peyderpey vazgeçildi. Gerek siyasi hegemonyanın eskisine oranla yitimi, gerekse rıza üretmede yaşanan sıkıntı AKP iktidarının, Türkçülüğüyle nam salmış MHP ile ittifaka yönelmesini beraberinde getirdi. Aynı yılın Aralık ayında Sur, Cizre, Nusaybin başta olmak üzere pek çok şehir yerle bir edildi, insanlar öldürüldü.
Sermayenin el değiştirmesini de merkeze alan siyasal yönelim, parti çevresini halka halka paylaşıma ortak eden bir çerçeve ile organize olmuşken ülke içindeki baskı her geçen gün arttı, iktidar ülke dışında da ekonomik ve siyasal arayışlar gereği askeri çözümlere yöneldi. Tıpkı 7 Haziran 2015 seçimlerinde yaptığı gibi, 2019 İstanbul seçimlerinde de hezimete uğrayan iktidar bloğu her iki seçimin tekrar edilmesine rağmen umduğunu bulamadı. 15 Temmuz girişimiyle birlikte OHAL ilan etti, kamuda çalışanları tek bir imzayla tasfiye etti, KHK’lar ile ihraç edilenlerin yerine paylaşıma ortak edilen halkadakiler getirildi.
2010 yılında gerçekleşen referandum ile hukukun askıya alındığı bir tablo karşısında ne Gezi davasını ne de Kobane davasının gidişatını “hukuksuzluk” veya “skandal” kavramlarıyla ifade etmek doğru değil. Kararda imzası bulunan hakimlerin AKP vekil aday adayı olduğu, kısa bir süre avukatlık yaptıktan sonra hakim olarak göreve getirildiği bir yerde bu kavramlarla meseleyi ele almak politika yapanlar açısından doğru olmayacaktır. 2018 yılında gerçekleşen “tek adam” rejimi ile burjuva parlamenter sistemin olanakları da berhava edilmiş oldu.
Gezi sonrasında yaşanan baskı ve zor yoluylu yönetmenin karşısında muhalefetin hem seçim yorgunu olup hem de seçimlerin olanaklarının arkasına sığınan beklentileri, ana muhalefet partisinin liderinin sokağa çıkmanın iktidara yarayacağı ikazı, her biri kendi mecrasında akmayı “doğru” bulan-tercih eden sosyalist yapılar “korkuyorlar” ve “gidiyorlar” demenin ötesine geçemedi.
Tek adam rejimi neyse, Gezi onun tam tersiydi. Hazırlıksız yakalanan devrimcilerin öncülüğünde yaklaşık üç hafta süren bu muazzam direniş her başkalığı içinde barındırdı, her başkalığın kendine yer bulmasına imkan tanıdı.
Zap’ta yürütülen operasyonun gölgesinde alınan Gezi kararı ile Kürt ve Türk halklarına dayatılan yoksulluğun, açlığın arasında bir bağ var. Kapatılması istenen HDP ile Gezi’nin ortaya çıkabildiği tarihsel moment arasında bir bağ var. Beklemenin, gittiklerini varsaymanın, korktukları için yaptıklarını düşünmenin, savaşa sessiz kalmanın, HDP’nin kapatılmak istenmesine yüz çevirmenin sonunda nelerle karşılaşacağımızın fotoğrafı eksiğiyle ama fazlasıyla değil, ortada. Bir iddia ile ortaya çıkmış olarak politika yapan her yapının halkın taleplerini örgütlemek için yan yana gelmesi, verili durumu değiştirmek dışında hiçbir kişisel veya kurumsal beklentisi olmaksızın demokrasi, barış ve emek eksenli “yarın” üzerine hayata müdahale etmesi zaruri. Bu zorunluluğu hepsine borçluyuz:
Ali İsmail’e, Berkin’e, Ulaş’a, Gökhan’a, Eylem’e, Ethem’e, Atakan’a, Medeni’ye, Taybet’e, Mehmet’e, Abdullah’a, Ahmet’e…
*HDK Kadın Meclisi