Gezi Direnişi’nin üzerinden 6 yıl geçti, Osman Kavala’nın tutuklanmasının üzerinden 16 ay…
Sarı Yelekliler eylemlerini görünce, 2019’da ciddi bir ekonomik çöküntü sürecine giren Türkiye’de de benzer eylemler yaşanabileceğinden kaygılanıp Gezi fobisi depreşen Tayyip Erdoğan’ın “Gezi’de herkes dersini aldı.
15 Temmuz’da herkes dersini aldı. Bu ülkede bu tür olaylara girişenler bedelini ağır öderler” demesinin üzerinden daha 3 ay bile geçmedi. Ve daha önce AKP’ye oy verenler ağırlıklı olmak üzere seçmenin sandığa gitmeme eğiliminin arttığı, Erdoğan’ın da tabanını ancak muhalefeti düşmanlaştırarak motive edebildiği bir seçim kampanyasının son haftalarındayız.
AKP’ye karşı gelmeyi suç ilan eden ve milyonların demokratik itirazını karanlık güçlerin tezgâhı olarak yansıtmaya çalışan Gezi İddianamesi’nin kabul (ve ilan) edilme anı budur ve iddianamenin asıl amacı da bellidir: Toplumsal muhalefete gözdağı vermek ve AKP tabanını düşmanlaştırılan muhalefete karşı motive etmek.
Büyük bir keyfiyet ve özensizlikle hazırlandığı belli olan iddianamedeki suçlamaları çürütmek zor olmayacaktır ama yargı bağımsızlığının söz konusu olmadığı yerde iddianameler hukuki değil siyasi metinlerdir ve mahkeme salonundaki savunma yetmemekte, toplumsal-siyasal alandaki mücadele belirleyici olmaktadır. Mevcut koşullarda savcı ve yargıç AKP’dir. Sanık bütün muhalefettir. Muhalefet etmek de suçtur.
Gezicileri “Hükümeti ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs” ile suçlayan AKP, “Yargı bağımsızlığını ortadan kaldırmaya ve yargının görevini yapmasını engellemeye teşebbüs” ünde başarı elde ettiği için Gezi davasında gerçek bir yargılamanın yapılabilmesi ancak AKP’nin “görev” bildiği bu saldırısının engellenmesi ile mümkündür.
AKP “Anayasal hakları ve yargı bağımsızlığını ortadan kaldırmaya ve hukukçuların yargıda, halkın seçtiği siyasi temsilcilerin de parlamentoda ve yerel yönetimlerde görevini yapmasını engellemeye teşebbüs”ünde başarılı olmuştur.
Geziciler suçludur. Gezicilerin asıl suçu, milyonların demokratik itirazı sonucunda AKP’yi engelleyememiş, iktidardan indirememiş, sanık sandalyesine oturtamamış olmaktır.
Çapul TV’nin suçu Çapul TV medyanın parkın içinde yaşananları göstermediği koşullarda, parkın içinde kurulan bir sahra stüdyosundan 6 Haziran’da yayına başlamış, Halk TV gibi dönemin en çok izlenen uydu kanallarının da bu yayınları eş zamanlı olarak paylaşmasıyla milyonlara ulaşmıştı. İddianamede Çapul TV’ye de 6 sayfa yer ayrılmış.
Taksim Dayanışması’nın medya faaliyeti olduğu öne sürülmüş, başka da bir somut medya yapılanmasından söz edilmemiş.
Çapul TV’nin sonraki bir yıl içinde yayınını devam ettirdiği aktarılarak “kalkışma kapsamında yararlanılmak üzere medya yapılanması gayreti içerisinde olunduğu anlaşılmaktadır” denilmiş. Sansürü kıran bir yayın yapmak dışında nasıl bir suç işlediğimiz belirsiz.
Bir taraftan Gezi’yi Soros parasına bağlayan iddianame, Çapul TV ile ilgili bölümlerde bu medya yapılanmamızın reklam ve fon almadığını, sponsor kabul etmediğini, tamamen gönüllü emekle var olduğunu da belirtiyor. Deli saçmalarıyla dolu olsa da Gezi İddianamesi’nde yer almak bizim için bir onur.
Hükümeti devirmek, kalkışmalarda kullanılacak medya yapılanmaları planlamak…
Gayretlerimiz sürüyor.