Ayşe Berktay*
Bu hafta Kobanî Dosyası’nın 13’üncü duruşması yapılıyor. Haftada 4 günden 8 gün yani 2 hafta soluksuz süren bir duruşma bu. Duruşma tutanakları savunmaya ve sanıklara iletilmeden yapılan bir oturumlar silsilesi. Yani sanıklara önceki celse(ler)de ne olmuş, gözden geçirip hazırlanma olanağı tanınmadan, yasak savar gibi apar topar yürütülen bir süreç. Sonra 2 hafta ara ve bir daha duruşma. 3 bin 250 sayfalık bir iddianame. Her sanığa bir adet basılı iddianame bile verilmemiş. Haklarında 38’er kez ağırlaştırılmış müebbet isteyen iddianameyi ancak kendilerine tanınan çok sınırlı saatlerde bilgisayar ortamında inceleyebiliyorlar.
Olay tarihlerinde ülke genelindeki tüm eylemlerden sorumlu tutulan 27’si tutuklu 108 kişiye yöneltilen suçlamalar şöyle, alt alta yazalım da iyice görünsün.
- Birer kez “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma”,
- 37’şer kez “insan öldürme”,
- 31’er kez “insan öldürmeye teşebbüs”,
- 24’er kez “yağma”,
- 38’er kez “alıkoyma”,
- 1750’şer kez “alıkoymaya teşebbüs”,
- 397’şer kez “yakarak mala zarar verme”,
- 1060’ar kez “kamu malına zarar verme”,
- 503’er kez “yakarak kamu malına zarar verme”,
- 53’er kez “iş yeri dokunulmazlığını ihlal”,
- 294’er kez “geceleyin iş yeri dokunulmazlığını ihlal”,
- 26’şar kez “geceleyin açıktan hırsızlık”,
- 20’şer kez “açıktan hırsızlık”,
- 114’er kez “hırsızlık”,
- 272’şer kez “geceleyin hırsızlık”,
- 5’er kez “basit yaralama”,
- 43’er kez “silahla basit yaralama”,
- 264’er kez “kamu görevlisini silahla basit yaralama”,
- 7’şer kez “kamu görevlisini kasten basit yaralama”,
- 1’er kez “kemik kırığı oluşacak şekilde kasten silahla yaralama”,
- 1’er kez “kamu görevlisini kemik kırığı oluşacak şekilde kasten silahla yaralama”,
- 78’er kez “silahla kasten yaralama”,
- 51’er kez “kamu görevlisini silahla yaralama”,
- 3’er kez “iş ve çalışma hürriyetinin ihlali”,
- 4’er kez “ibadethanelere zarar verme”,
- 1’er kez “düşük yapmaya neden olma”,
- 24’er kez “bayrak yakma”,
- 25’er kez “5816 sayılı yasaya muhalefet” ve “suç işlemeye tahrik etmek.”
Azmettirmekle suçlanıyorlar. Ama somut olarak kimi azmettirdiklerinin iddia edildiği belli değil, yani ortada fail yok. Bu genel, yaygın ve muğlak azmettirme işinin de tek delil olarak ortaya koyulan bir tweet vasıtasıyla yapıldığı iddia ediliyor.
Bir de tanık/gizli tanık ifadeleri var deniyor. Ama o tanıkların kimileri ifadeleri reddetmiş, kimileri sanıkları tanımadığını ya da hatırlamadığını beyan etmiş, kimilerinin yalan söylediği duruşmada ortaya çıkmış. Yani tanıklara dayalı deliller, dolayısıyla da dava çökmüş.
Bu hafta duruşmaya giden Özlem Akarsu Çelik, “Kobanî Davası Kırmızı Pazartesi gibi” diye yazdı. “Olacakları herkes konuşuyor. Deniyor ki siyasi iktidar Kobanî sanıklarına tıpkı Gezi Davası’ndaki gibi ağır cezalar verdirecek ve seçimden önce HDP’yi kapattıracak.”
Bu haftaki iki oturuma savunmaları sınırlandırıp davayı hızlandırma baskısı ve buna itirazlar damgasını vurdu.
“Savunmasını yapmayanların savunmasını bir günle sınırlandırması yönünde bir karar kurdunuz. Haksızlık demiyorum, hukuksuzluk diyorum. Bizi tehdit mi ediyorsunuz? Savunmamı ister bir günde yaparım ister bir ayda yaparım. Bu tehdidi kabul etmiyorum. Demek heyetinizin üstünde baskı var, bir günde bitirin diyorlar.”
“Savunmam hazır. Bunun kaç gün süreceğini ben size söylerim. Ama ben sıkıldım ilgisiz konulardan bahsediyorsunuz deme hakkınız yok. 12 Eylül mahkemeleri bile savunma hakkını bir günle kısıtlamadı.”
“Mahkemeniz iki hafta boyunca sabaha kadar duruşma yapmaktan vazgeçmeli, mesai saatleriyle sınırlamalıdır. Savunmaların süresinin yanı sıra içeriğe de müdahale edilmektedir.”
“Müvekkillerin her biri 5129 kez suçlanıyor. Acaba her bir suçlamaya bir cümle ile yanıt verseler ne kadar sürerdi savunmaları?”
“Siz bizi Kürt sorununun demokratik çözümünden yana olduğumuz için, kadın özgürlük mücadelemiz nedeniyle yargılıyorsunuz. 6-8 Ekim’i planlayanlar, insanları katledenler, dışarıda ellerini kollarını sallayarak dolaşıyor.”
Sevgili Hülya Osmanağaoğlu’nun geçen hafta “Gezi’nin yargılanmasında çıkan cezaların dava süresince politik dayanışmanın zayıflığıyla bağlantısı olduğu fikrinin yaygınlaşmasına rağmen Kobanî davasındaki dayanışmanın sınırlılığı ister istemez politik dayanışma kavrayışımızdaki bariyerleri gösteriyordu” diyen ve o politik dayanışma bariyerlerini sorgulayıp nelere yol açtığına dair güçlü belirleme ve özeleştiriler içeren bir yazısı yayınlandı burada.
Hülya’nın yazdıkları özellikle de herkes için söz konusu olan Kırmızı Pazartesi olma halini, ancak hep birlikte boşa çıkarabileceğimiz için çok önemli.
Gezi; “Ben yaparım olur, isteseniz de istemeseniz de, onaylasanız da onaylamasanız da keserim, sökerim ağaçları, yaparım Topçu Kışlasını” diye dayatanlara bir itiraz, yaşam alanına, ağacına sahip çıkma olarak başlamıştı. Bu itirazın sahiplerine yapılan ağır zulüm karşısında büyüdü ve yayıldı. İnanılmaz farklılıkları bir arada tutan, birlikte mücadeleyi mümkün kılan eyleyiş, varoluş haliyle güç kazandı, coşku yarattı, sevildi. Siyasetin gidişatını etkiledi. Gezi Parkı korundu. Bir daha olmasın diye mimlendi, hedefe kondu.
6-8 Ekim’de ise insanlar DAİŞ ağır silahları ve büyük sayıda savaşçısı ile Kobanî kentini kuşatıp, vurur, katliama başlarken, DAİŞ zulmünü protesto ve Kobanî halkının kapana kıstırılmasına karşı AKP’nin erzak, malzeme yardımı için sınırı açması talebiyle sokağa çıkmıştı. Ancak hükümetin “Kobanî ha düştü ha düşecek” açıklaması ve resmi kolluğun yanı sıra sivil paramiliter güçlerin de devreye girip ateş açması, ağır müdahale ve saldırılar üzerine tepki büyüdü ve yayıldı. Neticede Kobanî halkı üzerindeki DAİŞ ablukası kırıldı. Bir daha olmasın diye mimlendi, hedefe kondu.
Gezi’de protestolara katılan 7 kişi, 6-8 Ekim’de ise 34’ü HDP’li 37 kişi katledildi.
Yakın tarihimizin geniş ve birbirinden farklı kesimleri harekete geçirmiş bu iki olayına bakıyorum. Başka noktalarda ortaya çıkmayan bu ortak enerjinin nasıl olup da bu ikisinde harekete geçtiğini ve dava sürecinde 6-8 Ekim davasının yalnızlaşmasını anlamaya çalışıyorum. Oysa her iki davada da hakikat ve adalet talebi var.
Kobanî Davası’nın siyasi amaçlarla kurgulanmış, iddiası büyük ama içi kof bir dava olduğu apaçık ortada. Sanık listesinden, iddianameye, delil yokluğundan, tanıklardaki fiyaskolara, kapatılmış dosyanın pişirilip tekrar önümüze sürülmesine kadar her şey bunu gösteriyor. Heyet belli ki davayı hızla sonuçlandırma baskısı altında. 2 hafta duruşma-2 hafta ara-2 hafta duruşma temposu ve savunmaları sınırlama kararları bunu gösteriyor. Neden peki? Çünkü plan, aslında hiç olmaması veya düşmesi gereken bu davada alacakları aleyhte kararı HDP’yi kapatma davasında kullanmak. Ve “aleyhte karar”ın da her bir kişi için onlarca kez ağırlaştırılmış müebbet cezası anlamına geldiğini unutmamak gerek.
Derdimizin devası her yerde ve her koşulda hakikat ve adalet arayışçısı olabilmek, sorgulamayı, araştırmayı, dinlemeyi ve görmeyi hiç elden bırakmamak. Gezi Davası da 6-8 Ekim Davası da ortak enerjimizi, tüm gücümüzle yan yana ikirciksiz duruşumuzu, ayrımsız dayanışmamızı, seslerimizi yükseltmemizi hak ediyor.
*HDP Kadın Meclisi Üyesi