Aradan geçen 11 yılın ardından Gezi Parkı, bir isyanı hatırlatırcasına olduğu yerde duruyor. Halklar o sembolde ‘komün ve özgürlük’ tohumlarını görüyor ve ağacın tekrar yeşereceği günleri özlemle bekliyor
Deniz Bakır
Gezi Direnişi’nden bu yana 11 yıl geçti ama ne iktidar Gezi’nin verdiği korkuyu unuttu ne de halklar o gün filizlenen umudu belleğinden sildi. Yakın tarihin en haklı, en meşru isyanı bugün hâlâ herkesin geleceğe olan inancını tazeliyor.
Daha öncesinde belirtileri olmakla birlikte, Gezi isyanının işaret fişeği 27 Mayıs 2013 günü atıldı. 27 Mayıs günü bir grup ekolojist ve kent sakini, Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesilmesini ve Topçu Kışlası’nın yeniden inşa edilmesini protesto etmek için toplanır. O anda kimse bu toprakların son 200 yüzyıldır gerçekleşen en geniş çaplı isyanlarından birinin başlangıç noktasında durduğunun farkında değildir. Protesto hemen hemen her gün basına ve televizyonlara yansıyan eylemlerden biri gibidir. Egemenlerin tabiriyle ‘marjinal’dir. Polis, eylemcileri dağıtmak için biber gazı ve tazyikli su kullanır. Ancak eylemciler buna rağmen geri adım atmaz ve saldırının ardından tekrar toplanarak gece boyunca parkta kalır ve protestolarına devam eder.
28 Mayıs günü Gezi Parkı’nın Asker Ocağı Caddesi’ne bakan duvarının 3 metrelik kısmının yıkılması ve 5 ağacın yerinden sökülmesi için bir kez daha Gezi Parkı’na gelen belediye görevlileri ve polis yine eylemcileri bulur karşısında. Dönemin Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Milletvekili Sırrı Süreyya Önder parka gelerek eylemcilerle birlikte dozerlerin önüne geçer ve ağaçların sökülmesine engel olmaya çalışır. Önder’in ‘ben ağacın da vekiliyim’ sözleri ve polisin müdahalesinin olduğu görüntüler hızla yayılır. Sosyal medyadan yapılan dayanışma çağrıları sonrasında Gezi Parkı ve çevresindeki kalabalık çoğalır. Eylemciler çadırlar kurarak parkta kalmaya, parkı korumak için nöbet tutmaya başlar.
29 Mayıs sabahı polis, parkta kalan eylemcilere yeniden müdahale eder ve çadırlar sökülerek ateşe verilir. Yıkım çalışmalarının yeniden başladığı haberinin yayılması üzerine parka gelenler iş makinelerinin önüne yatar. Ve çalışmalar bir kez daha durdurulur. Polis müdahalesiyle sökülen çadırların yerine yenileri kurulur.
30 Mayıs’ta çadırlarda nöbet tutan eylemcilere dönük polisin sert bir müdahalesi olur. Polis şiddeti sonucunda yaralananların görüntülerinin sosyal medyada yayılmasıyla protestolara destek büyür. Büyüyen desteği engellemek isteyen polis biber gazı ve tazyikli su kullanır. Ancak bu da işe yaramaz. Eylemciler her müdahaleden sonra daha kalabalık ve kararlı hale gelir.
Bir kent oldular sonunda
31 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda toplanan kalabalık, polis saldırısına rağmen geri çekilmez. Demokratik kitle örgütleri, emekçi sol ve sosyalist güçler ve halk çoğalarak eyleme katılır. İstanbul’un birçok yerinde binlerce insan destek için sokağa çıkar. Kentin her yeri Taksim ve direniş olmaya başlamıştır. Vali Hüseyin Avni Mutlu, polisin aşırı güç kullandığını kabul eder ancak müdahalelerin süreceğini açıklar. Dönemin İBB Başkanı Kadir Topbaş ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nden gelen kısa açıklamalar da benzer minvaldedir. Erdoğan’dan konuya dair yapılan tek açıklamada ‘Topçu Kışlası’nın ne olursa olsun durdurulmayacağı’ söylenir. O gün çadır kuran eylemcileri ve destek gösterileri yapan halkı dağıtmaya çalışan polisin saldırıları nedeniyle üç kişi gözünü kaybetti; onlarca kişi yaralandı. Tüm bu olaylar yaşanırken ana akım ve havuz medyasında penguen belgeselleri yayınlanıyordu. Ancak ok bir kez yaydan çıkmıştı. Ne polis şiddeti ne de sansür gerçeği kapatamıyordu. Bir ağacın gölgesi ve bir yudum nefes için başlayan eylemler sosyal medya üzerinden tüm kenti içine alan bir onur ve özgürlük isyanına dönüşmüştü.
Onur ve özgürlük isyanı
1 Haziran günü tüm ülke isyana açar gözlerini. Önce sabah saatlerinde İstanbul’un Anadolu yakasında toplanan halkın Boğaziçi Köprüsü üzerinden Taksim’e doğru yürüyüşe geçtiği görüntüler düşer sosyal medyaya. Sonra Gebze’den Silivri’ye tüm İstanbul’dan onbinlerin bir nehir gibi Taksim’e aktığını gösteren görüntüler dolaşır elden ele. Polis, Beşiktaş’ta ve daha birçok yerde gaz bombaları ve tazyikli su ile müdahale eder. Ama ‘durduramazlar halkın coşkun akan selini…’
İstanbul’dan sonra diğer illerde de binler sokaklara inmeye başlamıştır. İstanbul’dan sonra Ankara, İzmir, Adana gibi büyük şehirlere ve oradan da Anadolu ve Kürdistan’a uzanan isyan, bir umut dalgası gibi her yanı kaplar. Türkiye ve Kürdistan’ın dört tarafında ‘Her yer Taksim her yer direniş’ sloganları yükselmektedir. Başbakan Erdoğan, protestoları “marjinal grupların” işi olarak nitelendirir ve –‘milyonlarca marjinal’e- polis müdahalelerinin devam edeceğini açıklar. Ancak isyanın hızla yayılması ve polis barikatlarını aşarak ilerlemesi karşısında çaresiz kalırlar. Taksim Meydanı ve çevresindeki polisler saat 15.45’ten itibaren araçlarını, aletlerini bırakarak geri çekilir. Taksim’i dolduran milyonlar özgürlük ve komün günlerine ilk adımlarını atar.
Bu daha başlangıç
2 Haziran’da Taksim ve İstiklal Caddesi’nde devlet ve polis müdahalesinin olmadığı günler yaşanmaya başlandı. Diğer taraftan İstanbul’un semtlerinde ve kentlerde ayağa kalkan halk ve polis arasındaki çatışmalar artarak devam ediyordu. İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre o gün 1700’den fazla kişi gözaltına alınırken; Türk Tabipleri Birliği’nin yayınladığı rapora göre İstanbul ve Ankara’da binden fazla yaralı vardı. Ümraniye’de bir taksinin kalabalığa dalması sonucu Mehmet Ayvalıtaş, Hatay’ın Antakya ilçesinde başına biber gazı kapsülü isabet etmesi sebebiyle Abdullah Cömert ise hayatını kaybetti.
Erdoğan aynı gün Habertürk’te yayınlanan Teke Tek programına katılarak Topçu Kışlası konusunda kararlı olduklarını söyleyerek eylemcileri çapulculukla suçlar. Programda “Twitter denilen bir bela var, sosyal medya denilen şey toplumların baş belasıdır” diyen Erdoğan içki içen herkesi “alkolik” olarak nitelendirir. O sırada sosyal medya üzerinden haberleşen bir grup Habertürk TV’nin Talimhane’deki binasının önünde protesto gösterisi düzenler.
3 Haziran’da İMKB 10 yılın en büyük düşüşünü yaşadı ve günün sonunda yüzde 10.47 değer kaybetti. Uluslararası kuruluşlar ‘polis şiddetinin ve hükümetin inatlaşma tavrının durumu daha vahim hale getireceği’ kaygısı yarattığı yönlü açıklamalar yaptı.
Bu arada polisin Dolmabahçe ve Beşiktaş hattına çekilmesiyle birlikte, buralardan Taksim’e çıkmaya çalışan gruplarla polisin çatışmaları devam etti. Polis, eylemcilerin özellikle Dolmabahçe’de bulunan Başbakanlık Ofisi’ne yaklaşmalarını engellemek için biber gazı ve plastik mermi ile sert müdahalelerde bulundu. Dolmabahçe Camii geçici revir haline getirildi. Birçok ilden çatışma, yaralı ve gözaltı haberleri gelmeye devam ediyordu.
Afrika turuna çıkmadan önce düzenlediği basın toplantısında açıklama yapan Erdoğan, “Bizim de evlerinde zorla tuttuğumuz bu ülkenin en az yüzde 50’si var” dedi. Tencere tava eylemleri için “Tencere tava hep aynı hava” sözlerini kullanarak ‘çapulcu’dan sonra ikinci gafını yaparak isyancılara yeni bir slogan ‘armağan’ etmiş oldu.
Komün ve özgürlük
4 Haziran’a gelindiğinde İstanbul’un kalbi sayılabilecek birçok alan Taksim başta gelmek üzere polisten arındırılmıştı. Bu yerlerde halk kendi öz savunmasını alıyordu. Kararlar forum olarak nitelendirilen halk meclislerinde yapılan tartışmalarla bağlanıyor ve alanların her türlü ihtiyacı dayanışma ve gönüllülüğün esas olduğu metasız ve parasız bir ekonomi ile sağlanıyordu. Polis müdahalesinin sürdüğü birçok sokakta kapılarını isyancılara açan halk balkonlardan gazdan etkilenenler için limon ya da hazırladıkları solüsyonları atıyor ya da çatışmaların azaldığı anlarda barikatlara yemek taşıyordu. Komün ve özgürlük Gezi Parkı’nda tarihe ve geleceğe göz kırpıyordu.
On binlerce insan gündüz işe, akşam saatlerinde de isyan merkezlerine gidiyordu. Bir çeşit ikili toplumsal düzen yaşanıyordu.
Ve bu iki toplumun güçleri mücadele içindeydi. Devlet isyancıları ezmek için saldırılarını sürdürüyor, isyancılar ise içgüdüsel biçimde bir yandan kendilerini savunuyor bir yandan ise toplumsal zeminlerini genişletmeye çalışıyordu.
4 Haziran’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) eylemlere destek için iş bırakma eylemi yaptı.
Birçok aydın, sanatçı ve yazar isyanı savunan açıklamalarda bulundu. Bir kısmı ise eylemlere katıldı. Bazı üniversite ve akademisyenler ile yurt dışından sivil toplum kuruluşları ve aralarında Judith Butler ile Slavoj Zijek gibi isimlerin de olduğu bir grup felsefeci polisin sert müdahalesinin durdurulması çağrısı yaptı.
Taksim Meydanı ve civarı sükûnetini korurken, İstanbul’da Beşiktaş ve Gazi Mahallesi ile Ankara, Adana, Hatay, İzmir ve Dersim gibi yerlerde devam eden eylemlere polis müdahalesi devam ediyordu.
İzmir’de eylemlerin ilk başladığı dönemlerde polisle birlikte ellerinde sopalarla protestoculara müdahale eden kişilerin sivil polis olduğu ortaya çıktı.
İstanbul’da müdahalede bulunan Çevik Kuvvet polislerinin kasklarındaki sicil numaralarını gizlediklerine dair görüntüler sosyal medyada yayıldı.
TTB polis şiddetinin o güne kadarki sonuçlarını bir açıklama ile kamuoyuna duyurdu. Yaralanmaların çoğunun tazyikli suyun ölçüsüz biçimde insan bedeni hedef alınarak kullanılması, biber gazı kapsüllerinin eylemcilerin üzerine doğrudan hedef alınarak direkt fırlatılması ve plastik mermilerin yakın mesafeden ateşlenmesi sonucu gerçekleştiği belirtilerek, üçü ağır en az 2 bin 800 kişinin yaralandığı açıklandı.
Görüşmeler yapılıyor
5 Haziran’da Taksim Dayanışması’ndan bir grup Başbakan yardımcısı Bülent Arınç ile görüştü. İsyanın toplumsal meşruiyetini zedelemeyi hedefleyen ‘referandum’ tartışmasını ortaya atan Arınç ve devlet heyeti Taksim Dayanışması Heyeti’nin ‘halkın meşru itirazları ve sağduyusu’ pazarlık konusu olamaz cevabı ile geri çevrildi. Halkın talepleri iletildi.
Halk ve hükümet arasında bu görüşmeler sürerken birçok kentte evleri basan polis sosyal medya paylaşımlarından dolayı onlarca insanı gözaltına alıyordu.
6 Haziran günü Afrika turunu tamamlayarak Türkiye’ye dönen Erdoğan konuşma yaparak Topçu Kışlası’nın yapılmaması yönündeki taleplerle ilgili olarak, “Şunu alırsan bunu veririm. Şunu verirsem, şunu isterim gibi mantıkla devlet yönetemezsiniz” dedi. Ankara’da polisin sert müdahaleleri ve yoğun gaz kullanımı nedeniyle market işçisi İrfan Tuna kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti.
İsyanın merkezi Taksim Gezi Parkı’nda hayatını kaybeden üç kişi için anma köşesi ve polis müdahalesinde ağır yaralanarak, hayati tehlikesi bulunanlar için de destek mesajları yazılan bir bölüm oluşturuldu. Ayrıca “Gezi Kütüphanesi” kuruldu.
‘Siyasal kırılma’
7 Haziran’da İmralı cezaevindeki Abdullah Öcalan’ın direnişe ilişkin mesajı kamuoyuna açıklandı. PKK Lideri Abdullah Öcalan ilettiği mesajda, “Direnişi anlamlı buluyor ve selamlıyorum. Elbette ki bu duruş yeni bir siyasal kırılma yaratmıştır. Ancak hiç kimse ulusalcı, milliyetçi, darbeci çevrelere de kendini kullandırmamalı” diyerek Kürt halkını isyan cephesinden ayırma çabalarını boşa düşürdü.
8 Haziran’da Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş futbol takımlarının taraftar grupları birlikte Taksim Meydanı’na yürüdü. AKM’nin üstünde ve önünde meşaleler yakan üç kulübün taraftarlarının birlikte yürümesine “İstanbul United” adı verildi.
İzmir’de de benzer bir etkinlik düzenlendi. Karşıyaka, Altay, Göztepe, Buca ve Altınordu taraftarları, bir yürüyüş yaptı. Gündoğdu Meydanı’nda Gezi Parkı eylemlerine destek vermek için binlerce kişi toplandı.
Ankara’daki yürüyüşe ise polis biber gazı ve tazyikli su ile saldırdı. İsyanın Ankara’daki merkezlerinden biri olan Kuğulu Park’taki kamp, polis tarafından boşaltıldı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da projede sadece Topçu Kışlası’nın olduğunu, alışveriş merkezi ve otelin bulunmadığını belirterek, Gezi Parkı’ndan yalnızca 72 ağacın taşınacağını açıkladı. Diğer taraftan AKP MKYK toplantısından havuz medyasına servis edilen haberlerde Erdoğan’ın olayların arkasında “faiz lobisi, ünlü spekülatör George Soros ve Türkiye’deki işbirlikçileri” olduğunu ve kendilerine karşı bir “sivil darbe” yapılmak istendiğini söylediği duyuruldu.
Halk durdurulamıyor
9 Haziran günü Taksim Meydanı’nda büyük bir buluşma düzenledi. Bir milyonu aşkın katılımın olduğu belirtilen buluşma eylemlerin başlamasından bu yana Taksim’de düzenlenen en büyük toplantı olarak kayıtlara geçti.
Mitinge katılan yüzbinlerin taleplerini açıklayan mimar Mücella Yapıcı, “Parkımızı iade edin. Her ne ad ile olursa olsun parkın bir santimetrekaresini dahi yapılaşmaya açacak projelerinizi unutun” dedi.
Aynı gün konuşan Erdoğan, “Kızılay’da, Sıhhiye’de, yok şurada yok burada, artık bu eylemlere son verilmesini özellikle rica ediyorum… aynı şekilde devam ederseniz anladığınız dilden konuşmak zorunda kalırım” dedi.
O gün ayrıca daha sonra çokça dillendirilen ve bizzat cami imamı tarafından yalanlanan Dolmabahçe Bezm-i Alem Camisi’ne sığınan eylemcilerin “içeri ayakkabılarla girdiği ve içeride içki içtikleri” iddiası ortaya atıldı.
10 Haziran‘da Bakanlar Kurulu toplantısının ardından bir açıklama yapan dönemin Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, eylemlerde yer alan bazı toplulukların Çarşamba günü Başbakan Erdoğan ile görüşeceklerini açıkladı.
11 Haziran sabahı çok sayıda polis, iş makineleriyle barikatları aşarak Taksim Meydanı’na çıktı.
Gezi Parkı’nda kurulan kamptan gelen bir grup, park ile Meydan’da bulunan polis arasında el ele tutuşarak insan zinciri oluştururken, bazı noktalarda çatışmalar yeniden alevlendi. Bu gelişme üzerine polis, AKM’nin olduğu alana geri çekildi.
Partisinin grup toplantısında konuşan Erdoğan önceki gün parti sözcüsü Arınç’ın duyurduğu eylemcilerle görüşeceği açıklamasını bir kenara bırakarak, polise “Artık bu işi bitirin diyor ve gözlerinden öpüyorum” mesajı verdi.
AKM üzerine asılan pankartlar indirilirken akşam saatleri için eylem çağrıları yapılmaya başlandı. Taksim’i savunmak için harekete geçen yüz binlerce kişi Taksim Meydanı’nda toplandı. Mesai sonrası hızla büyüyen kalabalığa müdahale eden polis çok yoğun biber gazı, tazyikli su ve plastik mermi kullanarak toplanan kalabalığı dağıttı.
Ancak çatışmalar gece boyunca İstiklal Caddesi başta olmak üzere meydan çevresinde devam etti.
İsyanın en karakteristik yanlarından biri de neşesiydi. İsyancılar mizahı ve eğlenceyi şiddet ve korku duvarını aşmanın bir aracı hâline getirdi. Erdoğan’ın ‘çapulcu’, ‘tencere tava hep aynı hava’ sözleri alay konusu oldu
Neşeli Militanlık
İsyanın en karakteristik yanlarından biri de neşesiydi. Mizahı ve eğlenceyi iktidarın oluşturduğu şiddet ve korku duvarını aşmanın bir aracı hâline getiren isyancıların yaratıcılığı sonrasında tezlere konu olacak bir genişlik taşıyordu. Erdoğan’ın isyana katılanlara ‘üç beş çapulcu’ ya da ‘tencere tava hep aynı hava’ diyerek tehdit ve aşağılama ile hitap etmesi sonrası bu kelimeler duvar yazılarına, sloganlara, şarkılara konu oldu. Aşağılama ve korku verme amacı taşıyan sözcükler ‘ti’ye alma yoluyla üstlenilip tersine çevrilerek cesaret ve ortak kimlik oluşturmanın aracı hâline getirildi. ‘Everyday I’m Çapuling’, ‘Gaz bağımlılık yaptı panpa’, ‘Mustafa Keser’in Askerleriyiz’, ‘Biber gazı cildi güzelleştirir’, ‘Biz sinek ilacı araçları arkasından koşan bir nesiliz’, ’Allahını seven defansa gelsin’, ’Çare Drogba’, ‘Anamızı da aldık geldik’, ’Anlat Tayyip, anlat anlat heyecanlı oluyor’, ‘Korkma la biziz halk’ gibi birçok slogan duvarları süslerken; iş makinasını ele geçiren isyancılar araca POMA (Polis Olaylarına Müdahale Aracı) ismini vererek TOMA’lı polis saldırılarını püskürttü.
12 Haziran’da Gezi Parkı eylemcilerinden oluşan bir grup Erdoğan ile görüştü.
Görüşmede Erdoğan’ın, Topçu Kışlası projesi için referandum oyununu öne sürerek, parkın boşaltılmasını istediği söylenirken; Gezi heyeti adına yapılan açıklamada ise referandum konusunun toplantıda gündeme gelmediği ve bu alanın park olarak kalmasının yanı sıra polis şiddetinin durdurulması yönündeki taleplerin dile getirildiği açıklandı.
Erdoğan aynı gün içerisinde yandaş oyuncu ve STK temsilcileriyle de bir araya gelerek karşı PR çalışmalarına devam etti. 25 yaşında bir kadının İstanbul’un Kabataş semtinde bebeğiyle birlikte eylemcilerin saldırısına uğradığını ve “belden yukarısı çıplak, ellerinde deri eldivenler, başlarında siyah bandanalar bulunan 70-100 kişilik grubun kendisini 52 saniye boyunca dövdüğü” haberi servis edildi. Gezi’ye ilişkin psikolojik savaş çalışmalarının en bilinen örneklerinden biri haline gelen bu yalan haberde ‘camide içki’ gibi zamanla boşa düştü. Olay gününe ait kayıtlarda herhangi bir saldırıya dair görüntü olmadığı ortaya çıkarken, savcılık daha sonra delil bulunamadığı için soruşturmayı kapattı.
13 Haziran’da KONDA’nın 4 binden fazla kişiyle yaptığı, yüz yüze görüşmelere dayanan bir anket açıklandı. Ankete göre isyana katılanların yüzde 91’i en az lise mezunu olduklarını söylerken, yüzde 58’i özgürlüklerin kısıtlandığını düşündüğü, yüzde 37,2’si hükümete ve politikalarına karşı olduğu ve yüzde 30,3’ü de Erdoğan’ın açıklamalarına tepki gösterdiği için eylemlere katıldığını söyledi.
Valinin ailelere yaptığı çocuklarınızı eylemlere yollamayın çağrısına karşı yüzlerce anne, eyleme katılan çocuklarına destek vermek üzere Gezi Parkı ve Taksim Meydanı’na geldi. Anneler el ele insan zinciri oluşturarak, bir yürüyüş gerçekleştirdi.
İsyan ölmedi
14 Haziran’da isyancılara bir kez daha çekilme çağrısı yapan Erdoğan, “Artık Gezi Parkı’ndan çekilin, evlerinize gidin. Temenni ederim ki; bugün bu iş artık biter” dedi. Ankara’da düzenlenen eylemlerde polisin açtığı ateş sonucu başından ağır yaralanan Ethem Sarısülük hayatını kaybetti.
15 Haziran
Forumlarda yapılan tartışmalardan eylemlerin devam edeceği kararının çıktığının duyurulması sonrasında açıklama yapan Erdoğan, “Yarın İstanbul mitingimiz var. Taksim Meydanı boşaldı boşaldı. Boşalmadığı takdirde artık bu ülkenin güvenlik güçleri orayı boşaltmayı bilir” dedi.
Erdoğan’ın açıklamasından kısa bir süre sonra, meydan tarafından parkın önüne çok sayıda TOMA ve Çevik Kuvvet polisi yığılmaya başlandı. Polis akşam saatlerinde de meydan tarafından Gezi Parkı’na biber gazı atarak girdi. Yoğun biber gazı, plastik mermi ve tazyikli su sonucu parktan çekilmek zorunda kalan eylemcilerin bir kısmı meydan civarındaki başka noktalara giderken, bazıları da Divan Otel’e sığındı. Çatışmalar gece boyunca sürdü.
Müdahalelerde yüzlerce kişi yaralanırken, 350 kişi de gözaltına alındı. Çevik Kuvvet polisi, TOMA’nın sıktığı suyun içine bazı kimyasal maddeler karıştırırken görüntülendi ve bu kimyasalın ciddi yanıklara neden olduğu açıklandı. Taksim Meydanı ve civarına çok sayıda polis yerleştirilirken, Gezi Parkı bir süre halka kapatıldı.
16 Haziran
Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’ndan polis şiddetiyle çıkarılan isyancılar İstanbul’un başka noktalarında ve kentlerde direnmeye devam etti. Harbiye’de Selim Önder, Avcılar’da ise Zeynep Eryaşar polisin kullandığı yoğun biber gazı nedeniyle hayatını kaybetti.
İstanbul’da eylemler özellikle Beşiktaş ve Şişli ilçelerinde yoğunlaşırken, birçok noktada hayat durma noktasına geldi. İstanbul’un Okmeydanı semtinde 14 yaşındaki Berkin Elvan polis tarafından sıkılan gaz fişeğiyle kafasından ağır yaralandı. Elvan, dokuz ay yoğun bakımda kaldıktan sonra Mart 2014’te yaşamını yitirdi. Bir yıl sonra Berkin’in cenaze töreninde bir araya gelen milyonlar iktidara isyanın ölmediğini sadece geri çekildiğini bir kez daha hatırlattı.
Polisin saldırıları sonucu birçok insan yaralandı ya da gözaltında işkence gördü.
Yenikapı mitinginde konuşan Erdoğan, “Şiddet uygulayanları kameralardan bulacağız. Medyada, sosyal medyada provokasyon yapanları tek tek belirleyeceğiz” diyerek halkı tehdit etti.
Gezi Parkı’nda başlayıp Türkiye ve Kurdistan’a uzanan isyan şovenizm duvarında da gedikler açtı. Kürt halkı metropollerde isyanın temel güçlerinden biri olurken; ‘kalekol’ yapımına karşı direnişler de sürecin parçası oldu
Karanlık gider Gezi kalır
15 gün özgürlük ve komünün hüküm sürdüğü Gezi Parkı’nın boşaltılması sonrası isyan İstanbul başta gelmek üzere Türkiye ve Kürdistan’ın birçok kentinde yaklaşık iki aya yayılarak ve azalarak farklı biçimlerde devam etti.
Gezi Parkı’nda başlayıp Türkiye ve Kürdistan’a uzanan isyan, sistemin halklar arasına ördüğü şovenizm duvarında da büyük gedikler açtı. Kürt halkı metropollerde isyanın temel güçlerinden biri olarak yerini alırken; Kürdistan’da yapılan eylemler, iktidarın çözüm sürecini fırsat bilerek inşa etmeye giriştiği ‘kalekol’lara karşı eylemler ile iç içe geçti. Amed’in Lice ilçesinde ‘kalekol’ yapımını engellemek için eylem yapanlara polisin saldırısı sonucu 28 Haziran’da hayatını kaybeden Medeni Yıldırım havuz medyasının şovenist histeriyi kaşımaya ve hareketi bölmeye dönük tüm çabalarına karşın isyancılar tarafından sahiplenildi. Medeni Yıldırım Taksim başta olmak üzere tüm kentlerde halkların isyan birliğinin bir sembolü olarak bayraklaştırıldı.
10 Temmuz’da Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz polis ve faşist bir grubun darp etmesi ile öldürüldü. Polisin yakın mesafeden ağzına yoğun gaz sıktığı Mehmet İstif, dil kanserine yakalanarak 11 ay sonra 13 Mayıs 2014 günü hayatını kaybetti. Eylemlerin en uzun sürdüğü kentlerden biri olan Hatay’da 10 Eylül günü Ahmet Atakan polisin attığı gaz fişeği sonucu hayatını kaybetti. Onlarca eylemci gaz kapsülleri nedeniyle gözünü kaybetti. Toplam 10 bine yakın kişi yaralandı. Binlerce kişi gözaltına alınırken, yüzlerce kişi tutuklandı, bunlardan 120’den fazlası hakkında dava açıldı.
Emniyet Genel Müdürlüğü raporlarına göre, bu süre boyunca Gezi Parkı’ndaki eylemlere destek vermek için Bayburt hariç Türkiye’nin tüm kentlerinde protesto gösterileri düzenlendi.
Tüm Türkiye ve Kürdistan’da isyana katılanların sayısının 7 ila 10 milyon arasında olduğu tahmin ediliyor.
Aradan geçen 11 yılın ardından Gezi Parkı, bir isyanı hatırlatırcasına olduğu yerde duruyor. Siyasi iktidar her gerilim anında o sembole korkuyla bakarak cezalandırmaya çalışırken; halklar o sembolde toprağa atılmış ‘komün ve özgürlük’ tohumlarını görüyor ve ağacın tekrar yeşereceği günleri özlemle bekliyor.