Taksim Dayanışması üyesi Seyfettin Avcı, Gezi direnişinin ülke tarihindeki ‘en haklı toplumsal hareket’ olarak tanımlayarak, ‘Aslında Gezi direnişi, emperyalizmin ve kapitalizmin direttiklerine karşı koyma iradesidir’ dedi
İstanbul Taksim’de bulunan Gezi Parkı’na eski Topçu Kışlası’nı yeniden yapılmak istenmesine karşı başlayan ve daha sonra tüm ülkeye yayılan direnişin üzerinden 11 yıl geçti. 28 Mayıs 2013’te ilk eylemler, iş makinelerinin Gezi Parkı’na girdiği ve çalışmalara başladığı bilgisinin sanal medya üzerinden yayılmasıyla başladı. Ardından başlayan eylemler tüm ülkeye yayıldı. İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre, 80 ilde gerçekleştirilen eylemlere 3 milyon 600 bin insan katıldı, 5 bin 513 kişi gözaltına alındı, 189 kişi tutuklandı. Türk Tabipleri Birliği verilerine göre ise, 7 bin 478 kişi eylemler sırasında yaralandı. 12 kişi de hayatını kaybetti. Toplumsal bir direnişe dönüşen Gezi eylemleri 11’inci yılını geride bırakırken, hafızalardaki yerini halen koruyor.
Protestoların başlangıcı
Protestoların ilk kıvılcımı, 27 Mayıs 2013 tarihinde çakıldı. Gezi Parkı’nın Asker Ocağı Caddesi’ne bakan duvarın 3 metrelik kısmı gece 22.00 civarında yıkılırken parktaki 4-5 ağaç taşınacağı iddiasıyla söküldü. Parktaki ağaçların kesileceği haberini alan Taksim İçin Ayağa Kalk Platformu üyeleri ve ekolojistler parka giderek nöbet eylemi başlattı. Saatler geçtikçe parktaki eylemci sayısı artarken, duvar yıkımına devam etmek isteyen yıkım ekibi ile eylemciler arasında gerilim artınca polis parkta nöbet tutan eylemcilere saldırdı. Eylemcilere müdahale edildiğini duyan dönemin Barış ve Demokratik Partisi (BDP) Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, öğlen saatlerinde Gezi Parkı’na geldi. Önder, “Ben ağacın da vekiliyim” diyerek dozerlerin önüne oturdu ve ağaç kesimini durdurdu.
Polisin sert müdahalesi
29 Mayıs’ta ise sabahın erken saatlerinde polis tekrardan parka gelerek eylemcilere saldırdı. Müdahalede parktaki çadırlar kaldırılırken, inşaat ekibi tekrardan yıkım çalışmalarına başladı. Aynı gün Yavuz Sultan Selim Köprüsü inşaatının açılışına katılan dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın “İşte birileri geliyor, Taksim Meydanı’nda, yok Gezi Parkı şöyle olmuş, böyle olmuş, gösteri yapacaklar, şudur, budur vesaire. Ne yaparsanız yapın. Biz kararı verdik. Verdiğimiz gibi bunu işleyeceğiz” dedi. Erdoğan’ın sözleri bir yandan gerilimi tırmandırırken diğer yandan ise Gezi Parkı’nda nöbette olan eylemcilerin sayısının her geçen dakika daha da artmasına yol açtı.
Bir günde 2 milyon ‘#DirenGeziParkı’ tweeti
Takvimler 30 Mayıs’ı gösterdiğinde bu kez sabah saatlerinde polis, parkta çadır kurarak eylemlerini sürdüren gruba tekrar saldırdı. Eylemcilerin parktan çıkarılmasının ardından yıkım çalışmaları yeniden başladı. Bir kez daha parka gelen BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, yine yıkım yapan dozerlerin önüne atladı ve çalışmaları durdurdu. Bunun üzerine polis tekrar eylemcilere saldırarak 2 kişiyi yaraladı. Söz konusu saldırılara karşı Gezi Parkı’nda ki kalabalık her geçen gün artarken, Twitter’da bir günde 2 milyon #DirenGeziParkı tweeti atıldı.
Çadırlar yakıldı
31 Mayıs’ta, polisin kitleye saldırılarının dozu arttı. Sabahın erken saatlerinde parkta uyuyan eylemcilere bir kez daha müdahalede bulunan polis ardından da eylemcilerin çadırlarını ateşe verdi. Çadırların yakılma görüntülerinin sanal medyada yayılmasıyla birlikte binlerce yurttaş Taksim’e akın etti. Polislerin müdahalesiyle birlikte eylemciler ve polisler arasında çatışmalar yaşandı. Polisin biber gazlı ve tazyikli su ile yaptığı saldırılarda çok sayıda kişi yaralandı. Eylemlerin büyümesiyle birlikte İstanbul 6’ncı İdare Mahkemesi, Topçu Kışlası’nın yapımına onay veren kararı iptal etti.
Direniş tüm ülkeye yayılıyor
Polisin eylemcilere dönük saldırılarında aralarında Sırrı Süreyya Önder ve o dönem gazetecilik yapan Ahmet Şık’ın da bulunduğu yüzden fazla kişi yaralandı. Saldırılara tepki olarak kentin ve ülkenin birçok yerinde evlerinin pencere ve balkonlarına çıkan yurttaşlar tencere ve tavalara vurarak ses çıkarma eylemleriyle direnişe destek verdi. İstanbul’da başlayan eylemler kısa süre içinde başta İzmir, Ankara, Adana ve Mersin gibi büyük kentler olmak üzere birçok yere yayıldı.
Taksim Meydanı direnişçilerin kontrolünde
1 Haziran’da ise İstanbul’un Anadolu yakasında toplanan yüzlerce kişi, Gezi Parkı eylemlerine destek vermek amacıyla Boğaz Köprüsü’nden yürüyerek, Avrupa yakasına geçti ve Taksim Meydanı’na ulaştı. Eylemcilerin direnişi karşısında polis, sabah saatlerinde gelen talimatla birlikte park ve etrafından geri çekildi. Çekilmeyle birlikte Taksim Meydanı ile Gezi Parkı direnişçilerin kontrolüne girdi ve bu durum yaklaşık 15 gün sürdü. Alanda hiç polisin kalmamasının ardından aynı gün Gezi Parkı Direnişi Koordinasyonu açıklama yaparak, direnişin park nöbetine dönüştürüldüğü duyurdu. Katılımcı örgütler dönüşümlü olarak Gezi Parkı’nda nöbet tutmaya başladı.
Taksim Meydanı’nda komün deneyimi
Polisin alandan çekilmesiyle birlikte direnişi kol kola yürüten her kesiminden on binler, alana yaşanabilecek olası polis müdahalelerine karşı Taksim’e çıkan tüm yolları barikatlarla kapattı. Alanda Gezi’nin sembolü olan “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” sloganı ise, hiç eksik olmadı. Gezi eylemlerinde açığa çıkan önemli deneyimlerden biri Taksim Meydanı’nda ki komün deneyimi oldu. Tamamıyla yurttaşların desteğiyle işleyen ve ilk gün bir duvar üzerine konulan su, bisküvi, meyve suyu gibi malzemelerle başlayan komün, günler içerisinde gelişerek, alanda onlarca komün masasına dönüştü.
Erdoğan’ın ‘Çapulcu’ söylemleri
Tüm ülkede her gece direnişe destek eylemleri devam ederken, 2 Haziran’da Erdoğan bir kez daha eyleme yönelik açıklama yaparak, “Açık söylüyorum; birkaç tane çapulcunun o meydana gelip insanımızı, halkımızı yanlış bilgilendirmek suretiyle tahrik etmesine pabuç bırakmayacağız” dedi. Erdoğan’ın “çapulcu” sözü hem Türkiye’de hem de dünyada büyük yankı uyandırdı. 4 Haziran’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) iş bırakma eylemi yaparak, Gezi Parkı eylemi direnişçilerine destek verdi. 5 Haziran’da ise Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipler Birliği de (TTB) iş bırakma eylemi yaparak, direnişe destek verdi.
Öcalan direnişi selamladı
7 Haziran’da ise PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Gezi Parkı eylemlerine ilişkin gönderdiği mesaj yayınlandı. O dönem devam eden “diyalog süreci” kapsamında İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’ne giden dönemin BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Öcalan’ın mesajını iletti. Abdullah Öcalan mesajında, “Direnişi anlamlı buluyor ve selamlıyorum. Elbette ki bu duruş yeni bir siyasal kırılma yaratmıştır. Ancak hiç kimse ulusalcı, milliyetçi, darbeci çevrelere de kendini kullandırmamalı” dedi.
11 Haziran saldırısı
Gezi eylemleri hız kesmeden devam ederken, 11 Haziran’da polis sabah saatlerinde Taksim’e doğru giderek, büyük bir saldırı gerçekleştirdi. Siyasi partilerin ve demokratik kitle örgütlerinin çadırlarını ve flamalarını toplayan polis ardından Sosyalist Demokrasi Partisi’nin (SDP) Beyoğlu’ndaki binasına da baskın yaparak 74 kişiyi gözaltına aldı.
On binlerce insan saatler süren polis saldırısına karşı direndi. Saldırıdan sonra da Gezi Parkı başta olmak üzere Türkiye’nin en merkezi meydanlarında da eylemler sürdü.
10 kişi gözünü kaybetti
Haziran ayı boyunca her gün kitlelerin Gezi Parkı’na yapmak istedikleri yürüyüşlere polisin sert müdahalesi yaşandı. Hükümet ise cadı avı başlatarak, Gezi direnişinde yer alan yüzlerce kişiyi gözaltına alıp tutukladı. Polis saldırılarında gaz bombalarıyla binlerce kişi yaralandı. 91 kişi kafa travması geçirdi ve 10 kişi de gözünü kaybetti. Polis, 1 günlük eylemler esnasında 150 binden fazla gaz bombası kullandı.
12 kişi yaşamın yitirdi
Gezi Direnişi sırasında farklı kentlerde polis ve bazı paramiliter grupların saldırısı sonucu 12 kişi hayatını kaybetti: Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Ali İsmail Korkmaz, Abdullah Cömert, Berkin Elvan (14), Medeni Yıldırım, Ahmet Atakan, Mehmet İstif, Serdar Kadakal, İrfan Tuna, Zeynep Eryaşar ve Selim Önder.
Gezi Davası’nda cezalar yağdı
Yaşanan direnişten sonra Gezi eylemleri nedeniyle 2017’den beri tutuklu olan iş insanı Osman Kavala ve beraberindeki 16 isim hakkında dava açıldı. Davada iki defa beraat kararı verildi. Ancak 25 Nisan 2022’de görülen davada, Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet; Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’ye 18’er yıl hapis cezası verildi.
17 kişi hakkında İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davada verilen hükümlere ilişkin yapılan itiraz 28 Eylül 2023 tarihinde Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi tarafından karara bağlandı. 3’ncü Ceza Dairesi, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan Osman Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım” suçundan Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay, Tayfun Kahraman, Minde Özerden ve Çiğdem Mater Utku’ya verilen 18 yıl hapis cezasını onadı. 3’ncü Ceza Dairesi, ayrıca Ali Hakan Altınay, Yiğit Ali Ekmekçi ve Ayşe Mücella Yapıcı’ya verilen 18 yıl hapis cezalarını bozdu ve Ayşe Mücella Yapıcı ile Ali Hakan Altınay’ın adli kontrol şartıyla tahliye edilmelerine karar verdi.
Taksim Dayanışması bileşenlerinden Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İstanbul İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Seyfettin Avcı, Gezi Direnişi ve sonrasında yaşananları değerlendirdi.
‘Türkiye’nin en şanlı direnişi’
Gezi eylemlerini Türkiye’nin “en haklı toplumsal hareketi” olarak tanımlayan Avcı, “Bu direniş aynı zamanda Türkiye’nin en önemli ve en şanlı direnişidir. Aslında Gezi direnişi, emperyalizmin ve kapitalizmin direttiklerine karşı koyma iradesidir. Sosyalistlerin, kadınların ve gençlerin, Gezi ile birlikte bu baskıcı rejime ve özgürlüğün kısıtlanmasına karşı verdiği bir tepkidir” dedi.
Gezi eylemlerinin ardından açılan Gezi Davası’nın, eylemleri sahiplenenlere gözdağı verme amacı taşıdığına dikkati çeken Avcı, “Gezi’de mahkum edilen insanlardan Mücella Yapıcı ve Tayfun Kahraman benim de mensup olduğum TMMOB içerisinde görev almış insanlar. Bu arkadaşlarımız tamamen kendi mesleki görevlerini yaparak, çevreye sahip çıkma ve parkın dokusunun bozulmaması için açtıkları davalarla görevlerini yapmışlardır. Çünkü mühendiseler, mimarlar ve şehir plancıları kendi mesleklerini yaparken aslında şehrin dokusuna da sahip çıkmakla görevlidirler” diye belirtti.
Gezi ve Kobanê Davası
Davanın iktidar tarafından siyasi bir davaya dönüştürüldüğünü kaydeden Avcı, bu yönüyle Kobanê Davası’yla benzer özelliklere sahip olduğunu kaydetti. Avcı, “İktidar bu davalarda kişileri değil, büyük bir kitleyi cezalandırmak istiyor. Kobanê Davası’nda da hiçbir suçu olmayan insanlara onlarca yıl ceza verilmiştir. Bu cezalar haksız ve hukuksuz verilen cezalardır ve o insanların nezdinde belli bir kesimi baskı altında tutmak ve sindirmek için verilen cezalardır. Kobanê Davası ile Gezi davasının aslında ortak paydası; demokrat, eşitlikten ve barıştan yana insanları korkutmak ve baskı altına almaktır” şeklinde konuştu.
‘Gezi onurumuzdur’
Avcı, şunları söyledi: “Mühendisler, mimarlar, emek örgütleri ve meslek örgütleri olarak Gezi’nin her zaman yanında olduğumuzu ve Gezi’nin onurlu bir parçası olduğumuzu hep ifade ettik ve etmeye devam edeceğiz. Çünkü Gezi bizim onurumuzdur” diye konuştu.
Haber: İbrahim Irmak / MA