DBP Merkezi Örgütleme Komisyonu Eşsözcüsü Narin Gezgör ile özel savaşı ve kadın mücadelesini konuştuk:
Özel savaş, hakikatimizi kaybetmemizi sağlamak için bakış açımıza, yaşam biçimimize yönelen savaş biçimidir. Hedefi tüm kadınlar ve gençlerdir. Özel savaşa karşı örgütlenme, toplumsal dayanışma, demokratik katılım gerekiyor
Selman Çiçek
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Kadın Meclisi, üç ay boyunca yürüttüğü ‘özel savaşa karşı kadın buluşmaları’ atölyelerine ilişkin raporunu açıkladı. Özel savaş politikalarının amaçlarının anlatıldığı raporda, buna karşı atılması gereken adımlara da dikkat çekildi. DBP Merkezi Örgütleme Komisyonu Eşsözcüsü Narin Gezgör, özel savaş politikaları ve buna karşı geliştirilen öz savunmanın önemini gazetemize değerlendirdi.
Ortadoğu’yu dizayn etme adı altında gerçekleştirilen savaşların büyük bir kısmının ulus-devletlerin erkek egemen aklı ile gerçekleştiğini söyleyen Narin Gezgör, savaş politikaları ile paralel kadın kırımı, toplum-doğa kırımının da vahşi bir düzeyde yaşandığını söyledi. Savaşların en çok kadınları yoksullaştırdığını, katlettiğini, göçerttiğini söyleyen Narin Gezgör, “Kendi iktidarlarını korumak için her türlü argümana başvuran zihniyetler, sınır tanımadan örgütlenmektedir. Dünyanın her yerinde, Ortadoğu ve Kürdistan’da faşizm, kadın karşıtlığı temelinde örgütlenmektedir” diye konuştu.
Şiddet ile toplum şekillendiriliyor
Kadın katliamları ve tecavüzlerde büyük bir artış görüldüğüne dikkat çeken Gezgör, “Bu artışı savaştan bağımsız ele alamayız. Şiddet, erkekler üzerinden kadınlara ve topluma empoze ediliyor. Ve savaşın günlük hayata yansıması ve toplumun yeniden şekillendirmesi de bu şiddet yolu ile gerçekleşiyor. Yapılan bilimsel araştırmalarda ortaya koymuştur; şiddet biçimleri birbirinden ayrı bağımsız düşünülemez, değerlendirilemez. Çoğu zaman iç içe geçiyor. Egemen sistem, egemen aile ve eril zihniyet yaşamın her alanında şiddeti bir sorun çözme yöntemi olarak kabul ediyor. Bu şiddet yöntemini meşru gören ve önceleyen bu eril bakış açısının yaşamlarımız üzerindeki hakimiyeti; kadına yönelik artan ve vahşileşen şiddet biçimlerini beraberinde getiriyor. Tüm toplumsal mekanizmalar, kurumsal yapılar ve tabi ki alınan kararlara sirayet eden bu bakış acısı da şiddeti doğal alanlara ve aile içerisine taşıyor” dedi.
Kadın cinayetleri münferit değil
Kadının mücadele ile elde ettiği kazanımların, kadına yönelik şiddet ile cezasızlık politikalarıyla ve eril bakış açılarıyla hedef alındığını söyleyen Gezgör, “Bu açıdan da hiçbir kadın cinayetinin münferit olmadığını söyleyebiliriz. Tüm kadın cinayetlerinin ideolojik ve politik olduğunu bu temelde söyleyebiliriz. Biliyoruz ki, erkek egemen sistemi, sözde değer yargılarını kullanarak her gün kadınları katlediyor. Kadınalar olarak hepimiz bu şiddetin kaynağının ideolojik ve politik yanının farkındayız. Ve bu temelde mücadele ediyoruz. Artık kadın katliamları cins kırımına dönüştü. Sistem, örgütlü kadın mücadelesini hedef alıyor. Eşbaşkanlık sistemimiz, irade gaspı ile yok edilmek isteniyor” vurgusu yaptı.
Özel savaşın hedefi
Özel savaş politikalarını da değerlendiren Narin Gezgör, “Özel savaş, hakikatimizi kaybetmemizi sağlamak için bakış açımıza, yaşam biçimimize yönelen savaş biçimidir. Öncelikle özel savaşın ne olduğunu tanımlamak gerekiyor. Yöntemleri inceliklidir. Özel savaşa uğrayan kişi başına ne geldiğini ve kimin yaptığını dahi fark edemiyor. Fiziksel olarak zarar vererek değil umutsuzlaştırarak, değerlerimizi ayaklar altına alarak, güvensizlik, çaresizlik yayarak sonuç alıyor. Ve burada ne yazık ki; kadınlar ve gençler hedef alınıyor. Gençler ve kadınların hedef alınmasında da Kürdistan’ı tarihsiz, kimliksiz, hafızasız, mücadelesiz ve en nihayetinde de örgütsüz bir toplum yaratma amacı yatıyor” dedi.
Hedef kadınlardır
Özel savaşın temel hedefinin kadınlar olduğunu altını çizen Narin Gezgör, şu hususlara dikkat çekti:
“Erkek egemenliğinin bütün politikalarına, şiddet ve kadın kırımına karşı mücadelesinden vazgeçmeyen kadınlar, özel savaş politikaları ile kimliğinden, tarihinden ve gerçekliğinden uzaklaştırılmaya çalışılıyor. Kadının örgütlenmesini kendine en büyük tehdit olarak görüyor. Erkek egemen sistem, kadını yoksullaştırarak emeğini, bedenini ve kimliğini sömürerek ve mücadelesini aşağılayarak kendini korumaya çalışıyor. Özellikle son dönemlerde giderek artan fuhuş, kadınları mücadeleden düşürmek amacıyla sevgi adı altında kurulan ilişkiler, kolluğun faili olduğu taciz ve tecavüzler, genç kadınların üniversitelerde uyuşturucu ile ilişkilendirilmeleri, maddi yoksulluk karşılığında ilişkilenme, Kürt ve kadın düşmanlığından azade olmayan taciz ve tecavüz girişimleri aynı politikaların bir sonucudur. Önemle ele alınması gereken konulardan biri de, ailecilik ve aile içi şiddetin yapay bir şekilde feodal yaklaşımların kışkırtılması ile gündemleştirilmesi konusudur. Bu özel savaş politikası olarak hayata geçmektedir. Narin olayında bunu çok çarpıcı bir şekilde gördük. Kürt kadınını örgütsüz, mücadelesiz bırakmak, uyuşturucuya bulaştırmak, fuhuşa sürüklemek, taciz ve tecavüz etmek erkek egemen sistemin ödüllendirdiği politikalar haline gelmiştir. Yine coğrafyamız hafızasız ve insansız bırakılmak isteniyor. Bu hafızayı, kültürü yaşatan kadınlar da özel olarak hedef alınıyor.”
15 ilde 73 atölye
Narin Gezgör, çözüm yollarına ilişkin ise şu başlıklara dikkat çekti:
“Özel savaşa karşı çözümler geliştirmek için toplumsal dayanışma, kültürel güçlenme, demokratik katılım ve uluslararası farkındalık alanlarında stratejik adımlar atmak gerekiyor. En önemli mücadele yönetimi ise örgütlenmektir, örgütlüğümüzü büyütmektir. Her dönemde olduğu gibi çoklu krizlerle mücadele etmekteyiz. Bu krizlerin derinleşmesinin temel nedenlerinden biri de özel savaş politikalarının yoğun bir şekilde savaş politikaları ile eş güdümli bir biçimde devam ettirilmesidir. Bu farkındalıkla DBP Kadın Meclisi ve TJA olarak köy köy, mahalle mahalle, sokak sokak dolaşarak birçok kadın ile bir araya geldik. Tüm bu süreçlerde mücadele eden, vazgeçmeyen ve her geçen gün direnen, direnişi büyüten bir siyasi geleneğin temsilcileri olarak tarihsel sorumluluğumuzun bilincinde olarak atölyelerimizi gerçekleştirdik. 15 ilde 73 atölye gerçekleştirerek 3200 kadın ile bir araya geldik. Çalışmalarımızın en önemli esaslarından bir tanesi de; özel savaşın belki de en temel hedeflerinden olan kültürün esası dildi. Bütün atölyelerimizi anadilde yürüttük.”
Öz savunmanın önemi
“Kendini savunamayan, varlık gerekçesini oluşturmayan hiçbir varlık kendi hakikatini de oluşturamaz” diyen Narin Gezgör, “Bu nedenle öz savunma en güçlü olması gereken mücadele yöntemlerimizdendir. Öz savunma; kadınlar açısından, esasen kadının bilgisi ve bilgelik ile başlar, erkek egemenliği ve iktidarı toplum dışıdır. Kurumsallaşmasının yegane dayanağı, kadınlardan çaldıkları üzerine kurmuştur. Bu yüzden önce cins kimliğimizi kendi tanımlamalarımızla ele almamız gerekmektedir. Bize dayatılan ile değil gerçekliğimizle hareket etmeliyiz. Erkek egemenlik savaşı karşısında doğayı, toplumu, toprağı, dilimizi, kimliğimizi, bedenimizi, emeğimizi koruyarak savunarak mücadele etmemiz gerekiyor. Kadınların nerelerde olacağı, hangi işlerde çalışacağına, hangi kıyafeti giyeceğini belirlemeye çalışan erkek egemen sistemin karşısında bugüne kadar kadın hareketi olarak çok önemli kazanımlar elde ettik. Dünya kadın hareketlerine de model olduk. Eş başkanlık, eşit temsiliyet ile sadece erkeklerin aldığı kararlara karşı durduk. Tüm bu kazanımlar bir öz savunmadır” diye konuştu.
Öz savunma ve Jineoloji
Erkek egemenliğinin kendini inşa ederken yaptığı ilk şeyin kadının inkarı olduğunu söyleyen Narin Gezgör, “Din, mitoloji, felsefe, bilimden yok sayarak iradesine hakim kılmak isteyen erkek egemen sisteme karşı en güçlü öz savunma Sayın Öcalan’ın geliştirdiği kadın bilimi olan Jineoloji’yi güçlü bir sahiplenmedir. Jineoloji; esasen kadınların yok sayılan tarihinin, kültürünün, mücadelesinin, kimliğinin yeniden kendi gerçekliği ile buluşmasıdır. Özel savaş politikaları ile iradesiz bırakılmak istenen kadınlar, en çokta kadın örgütlenmesi ve mekanizmalarından uzaklaştırılmak isteniyor. En örgütlü kötülük olarak karşımızdaki erkek egemen sistem karşısında örgütlü mücadele etmek örgütsel aklı ve mücadeleyi öncelemek bir öz savunma yöntemidir. Kadına yönelik şiddet ve katliam karşısında ortak mücadele etme isteğini sağlayan etken kadınların örgütlü gücü ve iradesidir. Bu nedenle tüm bu durumlar karşısında kadın hareketinde örgütlü olmak bir öz savunmadır. Mahallemizde, sokağımızda bu tür durumlarda eyleme geçmek öz savunmadır. Kendini yönetmek bir savunmadır. Her türden değerin korunması ve özgür yaşamın inşasının sağlanması öz savunmadaki doğru bilinç toplumsal örgütlenmeden geçmektedir” şeklinde konuştu.