Gever’de ‘Tecridin siyasi ve toplumsal sonuçları’ başlıklı panel düzenlendi. Panelde konuşan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Özgür Erol, İktidarın adaleti ve hukuku bir bütün olarak zapt ederek hegemonya kurmaya çalıştığını vurguladı
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Colemêrg Şubesi, “Tecridin siyasi ve toplumsal sonuçları” başlıklı panel düzenlendi. Gever’de bulunan bir otelde yapılan panele, Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Özgür Erol ile Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Colemêrg Milletvekili Onur Düşünmez panelist olarak yer aldı. ÖHD Colemêrg Şube Eşbaşkanı Cevahir Ağrali’nin moderatörlüğünü yaptığı panele, Barış Anneleri Meclisi, DEM Parti Gever ilçe örgütü yöneticileri, İnsan Hakları Derneği (İHD) Colemêrg Şube üyelerinin yanı sıra çok sayıda kişi katıldı.
İktidar hukuk üzerinde hegemonya kurdu
Türkiye’deki siyasal iktidarın 2000’li yıllardan itibaren hukuka müdahale etmeye çalıştığını belirten Erol, AKP iktidarının zamanla adaleti ve hukuku bir bütün olarak zapt ederek hegemonya kurmaya çalıştığını vurguladı. Öcalan ile 2008 yılında yaptığı görüşmeye değinen Erol, “Sayın Öcalan AKP’nin yeşil bir hegemonya kurmaya çalıştığını söyledi. AKP iktidarı, Türkiye’de hukuk ve politika tekeli oluşturdular. Bu hegemonyanın temel bir yasası ülkede değiştirilmeyen yaşam hakkı ve eşitlik ilkesinin oluşan hegemonya ile devletin bekası üzerine kuruldu. Türkiye’deki siyasal pratikler bunu apaçık gösteriyor. Herhangi adli bir suç işlediğinizde devletin bekasına dairse her türlü suçu işlemeye devam edebilirsiniz. Ama tam tersine bir siyasi suçtan yargılandığınızda tamamen siyasi sebeplerden işten atacağını, diplomatik sebeplerden ülkeden atacağını ve istihbari sebeplerden dolayı sizi tutuklayacağını biliyorsunuz” dedi.
‘Kurdistan Türkiye’nin ceza sömürgesi haline geldi’
AKP iktidarı tarafından kurulan “hegemonya” ile Türkiye’de suçlu kavramının ikiye bölündüğünü söyleyen Erol, bu kavramların ise devletin bekası ve devlete muhaliflik üzerine kurulduğunu söyledi. Adli suçlardan tutuklanan insanların devletin bekası kapsamında yaptığı bir suç sonrası cezaevlerine girip, çıkabildiğini bunun haricindeki işlenen suçlara karşı tüm uygulamalara gidildiğini vurgulayan Erol, “DGM hiçbir hukuku olmasa da bir delil arardı. Ama bunların kurduğu rejimde bir delile gerek kalmadı. KCK davasıyla 12 bin kişiyi tutukladılar. Kurdistan, son 20 yıl içerisinde Türkiye’nin ceza sömürgesi haline geldi. Son 25 yılda İmralı cezaevinde başladığını ve oradan giderek Kürtlere ve Kurdistan’dan tüm Türkiye toplumuna yaydığını görüyoruz. Son 4-5 yıldır İmralı cezaevinde tam bir iletişimsizlik hali bürünmüş durumda. İmralı Cezaevinde 1999’dan bu yana farklı kurallar ve ilkeler üzerine inşa edildi. Sayın Öcalan’ın bütün davranışlarını izleyen bir rejim inşa edildi. İmralı’da 15 yıl boyunca yalnız kalan Sayın Öcalan ve sonrasında oraya götürülen tüm tutsakların en ufak hareketlerinin dahi 7/24 izleniyor. Asıl amaç orada, denetlemekle ilgili olmanın yanı sıra, Sayın Öcalan’ın bir kütüphane gibi görülüp, ona dair bir bilgi toplama amaçlandı” dedi.
‘Sayın Öcalan asla taviz vermez’
İmralı’da uygulamalarla Abdullah Öcalan’ı yalnızlaştırma ve tek bırakmanın amaçlandığını belirten Erol, “Öcalan tüm 7/24 izlemelere ve tecrit uygulamalarına karşı devletin asla kimsenin kestiremeyeceği bir direniş pratiği sergiledi. Sayın Öcalan öyle bir tarz geliştirdi ki, başından itibaren hiçbir konuda onlardan talepte bulunmadı. Disiplin cezalarına dahi dilekçe vermiyor. Sayın Öcalan’ın kurduğu yaşam tarzı o kadar net ve açıktır. Sayın Öcalan ezbere ve kelimelere takılarak çözümleme yapmaz. Orada kurulan sistemle onu denetleyip bir iktidar biçimi yaratmak istediler” ifadelerini kullandı.
25 yıllık direniş
Erol, şöyle devam etti: “Sayın Öcalan, bu iktidara karşı 25 yıllık bir direnme pratiği sergiledi. 2005 yılında infaz yasasını değiştirerek, avukatla müvekkil arasındaki görüşmede suç işlendiği düşünürlerse görüşme izlenebilir denildi. İmralı’da hukuk tanımı tersine çevrildi. İmralı’da hukuku kendi lehlerine çevirerek, genişlettiler. İmralı’da başlayan tüm hukuksuzluklar tüm Türkiye ve Kurdistan’a yayıldı. İmralı’da uygulanan tüm kararları bir gecede tüm cezaevlerinde ve ülke genelinde verilen OHAL kararlarıyla yayıldı. Olağan üstü hali ilan ettiği gün İmralı rejimi akıllara geldi.”
Tecrit çözümün önündeki en büyük engel
Türkiye’nin siyasal iktidar tarafından nasıl yönetileceğini ve iktidarın zaman içerisinde neler yapacağını kestirebilmek için İmralı cezaevindeki yaklaşımlara bakılarak ön görülebileceğini söyleyen Erol, “İmralı’da geliştirilen tüm uygulamaların geleceğimizde neler yaşayacağımızı gösteriyor. Öcalan’a uygulanan tecritle hukuki ve siyasi seçeneklerin ortadan kaldırılması hedefleniyor. Öcalan 1999’dan bu yana Kürt sorununun demokratik ve barışçıl adımlar için tüm rollerini oynayacağını apaçık defalarca söyledi. Sayın Öcalan 25 yıldır tecride rağmen, halkların birbirini boğazlamadan, halkların nasıl beraber iç içe yaşayacağına dair tezler ve projeler geliştirdi. Rojava’da bu tezlerin örneğini görüyorsunuz. İmralı’da kurulan tecrit sistemi Kürt sorunundaki çözümün önündeki en büyük engeldir. Ne zaman Kürtlere dönük savaş derinleşirse, tecrit de buna paralel olarak derinleştiriliyor” şeklinde konuştu.
‘Tecrit bugün tüm alanlara sirayet etmiş’
Kapitalist devletlere karşı demokratik ulus paradigması geliştirdiği için Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin aralıksız bir şekilde sürdüğüne işaret eden DEM Parti Colemêrg Milletvekili Onur Düşünmez, “Tecrit bugün tüm alanlara sirayet etmiş durumda. İmralı’da yürütülen pratiklerin ve tecridin birebirini, Gever’de süren eylem, etkinlik ve yayla yasaklarıyla görebiliyoruz. Sayın Öcalan tüm bu tecrit politikalarına karşı gerekli ölçü ve tavrını net olarak direnerek ve demokratik ulus paradigmasını geliştirerek ortaya çıkarıyor. Tecrit, başlıca kadın özgürlük paradigması ile başlayan bu özgürlük hareketinin önüne geçmek isteyenlerin adı ve pratiğidir. 2015 ve 2016 yıllarında yaşanan sokağa çıkma yasaklarında gelişen direnişleri hata görenler dar pencereyle bakarak asıl bu savunmanın ne amaçla olduğuna hiç bakmadılar. Kurdistan kentlerinde yapılan talanın aslında son günlerde ortaya çıkan Milli Güvenlik Kurulunda alınan bir soykırım ve talan kararı olduğu ortaya çıktı” ifadelerini kullandı.
15 Ocak’ta yürüyüş
Wan ve Qers başta olmak üzere 15 Ocak’ta PKK Lideri Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecride karşı yürüyüşler gerçekleştirileceğini belirten Düşünmez, tecride karşı yapılan tüm eylemlerin sahiplenmesi çağrısı yaptı. Düşünmez, “Sayın Öcalan’ın bizden ne istediğini bilerek, öğrenerek ve geliştirerek tecridi kırmalıyız. Sayın Öcalan 74 yaşında olmasına rağmen henüz tek bir adım geri atmamıştır. Tüm bu direnişe karşı bizler de halkımız birlikte güçlü bir mücadele yürütmeliyiz. Bizlere oy veren halkımız iyi bilsin ki 60 DEM Parti milletvekiliyle değil ona oy veren tüm halkımız iradesine sahip çıkmalı ve tecridi kırmalıdır. 25 yıldır devam eden tecride karşı Sayın Öcalan, defalarca barış için gerekli rolünü oynamaya hazır olduğunu belirtti” diye belirtti.
Kurdistan kentlerinde cezasızlık politikası yürütüldüğünü dile getiren Düşünmez, “Yürütülen bu politikayla katledilen Kürt olunca, yargılama konusu bile olmuyor. Derecik’te asker kurşunuyla katledilen bir Kürt gencinin bedeninden çıkan kurşun Adli Tıp Kurumunda (ATK) kaybedildi. Kaybedilen kurşun aslında Kürt’ün katillerinin cezasız kalması için atılan bir hukuksuz adımdı. Tecridin asıl amacı, öncü olan Kürtleri susturmak ve Öcalan’dan haber alınmamasına yönelik olduğu apaçık ortadadır. Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü sağlamadan bizler bu mücadeleden asla geri adım atmamalıyız” dedi. Düşünmez, Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kavuşmasıyla halkların barışa ve özgürlüğe kavuşacağını vurguladı.
Panel, soru cevap bölümüyle son buldu.
HABER MERKEZİ