Ahmet Güneş
Her ölüme şüphe bulaşıyor. Gündelik meşguliyetler ve bu hızlı tüketim hafızamızı zorluyor. Unutmak artık olağan bir zorunluluk. Belki de benzer olaylara o kadar maruz kalıyoruz ki, hepsi aynılaşıyor ve tek bir cümlede buluşuyor. İnsan son iki yıldır salgından dolayı sadece sayıdan ibaret. Geçmişi, adı ve sanı ehemmiyetini kaybetti. Ne yaşadığı, kimi sevdiği gibi sorular artık tali mevzular. Kimsenin ilgisini çekmediği gibi kimsenin zamanı da kalmadı.
Evrensel gazetesinden Meltem Akyol’un haberiyle, geçen sene sosyal medyada gördüğümüz işkenceye maruz kalmış bir çocuğun akıbetini öğrendik. Bu Kürt çocuğun adı Kadir Aktar ve yaşı da 17. İstanbul Bağcılar’da, 18 Temmuz 2020’de bir polisin hayatını kaybettiği olaydan sonra, 3 kişi ile beraber tutuklandı. O günlerde Kadir ve diğer çocukların polis karakolunda işkenceye uğradıklarına dair fotoğrafları sosyal medyaya yansıdı. Çoğu insan, hiç tanımadığı ve belki de hiç tanımayacağı bu çocukların işkenceye maruz kalmasını alkışladı. Hatta bu insanların yaşam haklarının olmayacağı üzerine oturdukları yerden ahkam kesenler oldu. Nihayetinde devletin polisi öldürülmüş ve kana kan gerekiyor. Nitekim aynı gün İçişleri Bakanı Süleyman Soylu (SS), ‘gereken yapılacak’ diyerek işkencecilere yetki vermişti.
Kadir, 16 Şubat 2021’deki son duruşmada 7 ayını cezaevinde bırakarak tahliye oldu. Ancak gereği tam olarak yapılmadığından olsa gerek, iki gün sonra başka bir dosyadan tekrar tutuklandı. 19 Şubat’ta ise Kadir’in intihar ettiği söylendi ailesine. Kadir’in ölümünden önceki kayıtlara göre ise, gözaltına alındığı 18 Şubat 2021 gecesi saat 03.21’de hastaneye götürülüyor. Hastanede, “Bir başka şahıs tarafından darp, vurulma, tepilme, bükülme, ısırılma veya tırmalanma” tanısı ile muayene kaydı açılıyor. Bir başka kayıt ise cezaevine götürüldükten sonraya ait. 18 Şubat günü saat 17.50’de açılan kaydın tanısı ise “Bir başka kişi tarafından darp ve çarpma.” Yani Kadir, ikinci tutuklamada işkenceye uğramış ve darp edilmiş. Aslında kayıtlara göre Kadir cezaevinde kaldığı 7 ay içinde sistematik olarak işkenceye maruz kalmış.
Geçtiğimiz günlerde olayın yaşandığı 19 Şubat 2021 gününe ait görüntüler ancak olaydan 2 ay sonra, 14 Nisan 2021’de bir DVD içerisinde bilirkişiye teslim edildi. Ancak o DVD’nin kırık olduğu ortaya çıktı. Yetkili her kimse artık, şüphelerin olduğu kayıtları yok etmiş. Kendilerine güveniyorlar çünkü, yargılamanın tiyatral biçimi de gereksiz görülüyor. Bir sürü kırtasiye ve mesai sonrası aynı düşman hukuku uygulandığı için yargı yolu bile gereksiz bir uğraş. Hele ki olayın içinde bir polisin ölümü varsa, kim takar soruşturmayı?
Kayıtlara göre Kadir, cezaevinde kaldığı 7 ay içinde 23 defa hastaneye götürülmüş. Kadir’in neden sürekli götürüldüğünü bilemiyoruz çünkü dalga geçer gibi kayıtların bulunduğu kırık DVD’yi verip olayı kapatıyorlar. Oysa elde edilen bilgilere ve Türkiye gerçeğine baktığımızda Kadir’in intihar etmediğini, en tepeden verilen emrin yerine getirildiğini görebiliyoruz. AKP kanunlarıyla yönetilen Türkiye’de her çocuk tehlikedeyken, cezaevlerindekiler daha da tehlikede. Yine biliyoruz ki cezaevlerinde gerçekleşen ölümlerde infaz şüphesi hep akılda kalmalı. Kürtçe konuşanı linç eden ‘üniformasız polisler’ varken, Kürt Kadir bir polisin ölümünde şüpheli ise onun intiharı da aynı şekilde şüphelidir. Bunu Kürt sorunu hepimize öğretti. Kürt fobisi üniformadan uzanıp duraklarda, elinde belki bakiyesiz akbiliyle, otobüs bekleyen ‘makbul vatandaşa’ kadar uzandı. Linç arıyor faşizm, açlıkta da devlete itaati borç biliyor.
Haftanın kitap önerisi: Demir Özlü, İşte Senin Hayatın, Yapı Kredi Yayınları