Bilindiği gibi geçen yıl yasalaşan ve kamuoyunda ‘sansür yasası’ olarak adlandırılan kanun toplumun haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve iletişim alanında zaten var olan sansürü daha da katmerleştirmişti.
Bir yıldır onca gazetecinin soruşturulmasına, gözaltına alınmasına ve tutuklanmasına neden olan “halkı yanıltıcı bilgi yayma” maddesinin keyfi suçlamalara yol açtığı gerekçesiyle bu maddenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmuştu.
Anayasa Mahkemesi, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçuyla hapis cezası getiren madde için yapılan iptal başvurusunu dün görüştü. İptal başvurusunun görüşmesinden önce basın örgütleri hapis cezası getiren bu maddeye karşı protestoda bulundular.
Kısıtlamalar sadece bu yasayla sınırlı değil elbet. Mevcut yasalarla zaten yoğun bir baskı uygulanıyor. İçinde bulunduğumuz yıl içerisinde 100’den fazla gazeteci gözaltına alındı, birçoğu da tutuklandı.
***
Halkın gerçekleri öğrenmesinden korktukları için, basın özgürlüğü, tarih boyunca baskıcı rejimlerde hep ilk kısıtlanan alan olmuştur ama denilebilir ki hiçbir dönem bu denli pervasız olmadı. Hükümetin basın özgürlüğü ve demokrasi dışı uygulamaları artık ayyuka çıkmış durumda.
Artık yargı siyasetten bağımsız, gazeteciler güç odaklarından bağımsız değilken gerçekleri yazmaya çalışan yayın organları kapatılmakta, gazeteciler baskı altına alınıp susturulmaya çalışılmakta, haklarında davalar açılmaktadır. Doğru haber vermeye çalışan kesimlerin sesi türlü yollarla kısıtlanmaya çalışılmaktadır.
Sosyal sorumluluk anlayışını rafa kaldırıp yurttaşların en doğal hakkı olan doğru ve eksiksiz bilgilendirilme hakkını kendi eliyle ihlal eden bir yapının demokratikliğinden bahsetmek mümkün değildir.
Basının işi, toplumun gereksinim duyduğu her konuda, araştırma, bilgilendirme, aydınlatma ve toplum yararına kamuoyu görevini yerine getirmesidir. Basının bu işlevini yerine getirebilmesinin temel koşulu kendini özgür hissedebileceği bir ortamın oluşturulmasıdır. Bu ortamın oluşturulması da basın özgürlüğüne dayanır.
Bu özgürlük yalnızca gazetecilere özgü, onların hak ve hukuklarını koruyan bir kavram olarak algılanmamalı, bizzat halkın haber alma özgürlüğü olarak okunmalıdır.
Günümüzde de hükümet halihazırdaki yasaları, gazeteciler, aydınlar ve muhalif olan herkesi susturma ve bastırma silahı olarak kullanıyor. Bu bilinen bir olgu. Bir de gazeteci olarak kişinin kendinden gelen zaaflar vardır. Bu da her alanda olduğu gibi meslek ahlakına dayalıdır.
Yandaş hale getirilmiş gazeteciler ve medya artık mücadele silahı olarak kullanılırken, halka kirlenmiş, yalanlarla zehirlenmiş, çarpıtılmış haberler sunuldu hep. Muhalif kesimleri ötekileştirmeden, suçlamadan siyasi bir argüman oluşturmak ya da bir haber yapmak hep zor geldi, dürüst ve vicdanlı bir dil kullanmak yerine çıkarcı ve saldırgan bir dille konuşmak daha kolay geldi bu tayfa için.
***
Gazeteciler, basın ve bir bütün olarak medya toplum üzerinde inkâr edilemez etkilerini kamu menfaatine uygun bir şekilde kullanmalı, toplumu bilgilendirirken doğru ve tarafsız olmalıdır. Meslek ahlakını çiğnemeden her türlü manipülasyondan uzak ve kamuoyuna karşı sorumluluklarını unutmadan bilgilendirmelidir. Etik anlayış da doğruluk, nesnellik, adil olma ve bağımsızlık üzerine kuruludur. Bu sayede dışlanan konuları, bir kenara itilen noktaları veya olayları da ele alıp araştırır. Böylesi bir gazetecilik savaş medyasına karşı barışa hizmet anlamını da taşır.
Sözün özü: Gazetecilere yönelik her türden baskı ve kısıtlamalar korkutma ve yıldırma amaçlıdır. Ancak defalarca sınanmıştır ki özgür basın emekçileri en zor dönemlerde dahi gerçekleri kamuoyuna ulaştırma konusunda geri durmadı. Her seferinde “Gerçekler sahipsiz değildir. Özgür basın hep yazacak” dediler ve hep yazdılar. Yazıyorlar.