Ankara’da eski Ülkü Ocakları Başkanı’nın “örgüt içi infaza” uğramasının ardından bir ay geçti. İnfaz, sonrasında devlet aygıtının gösterdiği ve göstermediği tavırlar nedeniyle halen tartışılmaya devam etmekte. İnfazın ardından polisin operasyonları, yargının tutuklama kararları ve öldürülen faşistin “dava arkadaşları”nın bir baş sağlığı dilememesi gibi gelişmeler, özellikle burjuva medyanın bir kesimi tarafından gündeme getirildi.
Rejimin başkentinde deyim yerindeyse göstere göstere gerçekleştirilen infaz sonrasında özellikle öldürülen faşistin ailesi ve “akademisyen” kimliği ön plana çıkartılarak bir mağduriyet propagandası yapıldı ve yapılmaya da devam ediyor. İnfazı gerçekleştirenlerin kimliğinden hareketle, “uyuşturucu satıcısı üç beş torbacı”nın “vatan evlatları”nı katlettiği ileriye sürülüp, “ya devlet başa ya kuzgun leşe” denilerek “adalet” talepleri dillendirildi.
Öyle ki infaz sonrasında tıpkı “gerçek İslam bu değil” benzeri, “gerçek ülkücülük bu değil” bile denildi. Yaşadığımız topraklarda sayısız katliam yapan, halk ve devrimci düşmanı, kontrgerillanın sivil uzantısı ve kendisine “ülkücü” diyen bu örgütlenme; ocaklarında “sadece birkaç fiske vurulan ve falaka yapılan, ilim ve irfan yuvası” olarak propaganda edilir oldu. Durum öyle bir hal aldı ki, faşiste faşist demek bile sorun oldu!
Türkiye ve Kürdistan’da halkımız ve devrimci hareket, kendilerine ülkücü diyen bu faşistleri iyi tanıdığından, yaşanan örgüt içi infaz, şaşırtıcı bir durum olmasa gerek. Burjuva basına yansıyan kimi bölük pörçük bilgilerden, infazın Mersin Limanı merkezli uyuşturucu ticareti ile ilgili olduğuna dair güçlü veriler bulunmaktadır. Ülkü Ocakları denilen örgütlenmenin devlet aygıtı açısından özellikle halka karşı yürütülen kontrgerilla savaşında bir aparat olarak kullanılageldiği ve bu faaliyetlerin bu türden “iş”lerle finanse edildiği bilindiğinden, yaşanan infazın bu gibi gerekçelere dayanmış olabileceği ihtimal dahilindedir.
Dolayısıyla yaşanan bu infazın, faşist hareket içinde bir dalaşın ürünü olduğu çok açıktır. Bu nedenle üzerinde uzun uzadıya durmanın alemi yok. Ancak infaz sonrasında yaşanan ve ortaya saçılanlardan hareketle rejimin iktidar kliği içinde kimi gelişmelerin görülmesi, dahası infazda kullanılan tetikçilerin Suriye’de eğitilen kontrgerilla unsurları olmasından hareketle, bu faşistlerin halka ve devrimcilere yönelik saldırılarda kullanılma ihtimalinin yüksek olduğundan bahsetmek gerekir.
Öncelikle infaz sonrasında ucu MHP’ye çıkan polis operasyonları ve dahası bir MİT raporundan bahsedilmesi, rejimin kendi içinde klikler arası dalaşına işaret etmektedir. Taraflar önümüzdeki süreçte birbirlerine karşı kullanılacak “silah”lar edinmektedir. TC tarihinde sıklıkla gördüğümüz üzere, bu bilgiler, kendilerince yeri ve zamanı geldiğinde sızdırılacak ve “başarılı bir gazetecilik” faaliyetiyle kamuoyuna açıklanacaktır.
Kimin kimi tasfiye edeceğini şimdiden kestirmek zor olsa da halk ve devrimci hareket açısından asıl önemli olan nokta, infazda kullanılan kontrgerilla tetikçilerinin Suriye’de eğitilmiş olmalarıdır. Hatırlanırsa HDP İzmir İl Binası’na silahlı saldırı düzenleyen ve Deniz Poyraz’ı katleden faşistin de silahlı eğitimini Suriye’de aldığı açığa çıkmıştı. Ankara’da bu infazı gerçekleştiren faşist tetikçilerin de Suriye’ye giderek “Bayır Bucak Türkmenlerine destek” adı altında cihadist grupların içinde Esad rejimine ve YPG’ye karşı savaştıkları basına yansıyan bilgilerden anlaşılmaktadır.
Ankara’da yaşanan infazın da bir kez daha gösterdiği gibi, kendilerine ülkücü diyen bu faşist unsurlar, bizzat TC tarafından işgal edilen Suriye topraklarında kontrgerilla eğitimine tabi tutulmuşlardır. İhtiyaç duyulduğunda “saha”ya sürülmektedirler.
Bu kontra unsurların geçmişte halka ve devrimcilere yönelik saldırılarda nasıl kullanışlı bir aparat olarak kullanıldığı bilindiğinden, önümüzdeki süreçte de bu maşaların kullanılabileceği ihtimal dahilindedir. Dolayısıyla bu tehlikeye karşı hazırlıklı olmak, “gerçek ülkücülük bu değil” denilerek yapılan faşizm güzellemelerine karşı uyanık olmak gerekir. Faşiste faşist denir. Faşist ise tek bir dilden anlar…