Bugünlerde hafıza konusu hazır tartışılıyorken, 30 yılı deviren ve geçtiğimiz gün konseri yasaklanan bir Kürt kültür kurumunu hatırlayalım
Gülcan Dereli
Diyarbakır’da açılan bir sergi dolayısıyla bugünlerde hafıza, sanat, hakikat, yüzleşme konusunda hararetli bir tartışma yaşanıyor. Aslında halihazırda yaşadığımız tam da ülkenin içinde bulunduğu ahlaki çöküşün, çürümenin ‘sanatsal’ bir ‘sergisi.’ Tabutla poz vermek, mezarlıkta tepinmek, kemikleri hâlâ bulunmayı bekleyenleri tabelalara asmak… Burada hiçbir ahlaki ölçü yok. Ahlaki ölçünün, vicdanın, acıya saygının ve onurun olmadığı yerde de sanat olmaz. Bulantı hissi işte bundan. Bu iğdiş eden hafıza balosu tartışıladursun başka bir hafıza yanı başımızda duruyor. Apê Musaların mayasını attığı bir kültür-sanat hafızası, 90’lı yıllardan bu yana ateşten günlerden geçerek 30. yılına girdi. Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM), Kürtçe adıyla Navenda Çanda Mezopotamya. 27 Eylül 1991 tarihinde Kürt Bilge Apê Musa (Musa Anter), Feqi Huseyin Sağnıç, İsmail Beşikçi ve Ali Temel’in öncülüğünde bir grup aydın tarafından kuruldu. Müzik, tiyatro, sinema, halk dansları, çağdaş dans gibi sanatın birçok dalında üretim yapan MKM, 90’lı yıllarda büyük halk serhildanlarına eşlik eden ezgileriyle, kuytu köşelerde vurulanlara yakılan ağıtlarla, en çok da yaşamı direniş sanatına dönüştürenlerin sesi olmasıyla hafızalarda.
Kültürel hafıza
Kürt kentlerinde 90’lı yıllarda faili meçhul, köy yakma ile köy boşaltma gibi baskı ve zulmünden kültür-sanat çalışmaları da nasibi aldı. Kayıplar verdi, zindanlar, işkenceler, kapatmalar, yasaklar gördü. Gelip geçenler oldu. Ancak sesleri, sazları, oyunları hep bu direniş hafızasını anlattı. Sadece dili yasaklı Kürt halkının değil Mezopotamya’daki halkların de sesi, dili ve rengi olma misyonunu üstlendi.
Kültür tohumları yeşerdi
MKM, kuruluşundan bu yana çok önemli isimler yetiştirdi. Bir akademi gibi oldu. Diyarbakır’dan Botan’a, Serhat’tan Çukurova’ya birçok şube açtı. Gençlerin kültür ve sanat ile buluşmasını sağladı. Kürt halkı kültürüne emek verenleri sahiplendi, kimileri çocuklarının ellerinden tutup kuruma götürdü, kimi çocuklar ise kendileri MKM’nin yolunu tuttu. Bu uzun soluklu yolculuk, tohumlarını saçtı ve birçok sanatçı, müzisyen, tiyatrocu ve daha nicelerini yetiştirdi.
KHK ile kapatıldı
İlk olarak İstanbul’un Beyoğlu ilçesindeki İstiklal Caddesi üzerinde çalışmalarına başlayan MKM’nin kuruluş amacı Kürt sanatı ve kültürünü yaşatmak oldu. Bugüne kadar birçok kez polisler tarafından baskına uğradı, etkinlikleri engellendi ancak MKM yoluna devam etti. 12 Kasım 2016 tarihinde İçişleri Bakanlığı tarafından Olağanüstü Hal (OHAL) ilanından sonra Adana, Mersin, İzmir, Antep, Urfa ve çok sayıda ilde MKM’ye bağlı faaliyet yürüten birçok dernek Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile kapatıldı.
Aynı gün iptal edildi
Baskı ve engellemelere rağmen çalışmalarını aralıksız sürdüren MKM, 30’uncu kuruluş yıl dönümünü 16 Ekim’de Bostancı Kültür Merkezi’nde kutlamaya hazırlanıyordu. Aylarca çalışmalar yapan MKM’lilerin emekleri hiçe sayılmış, valilik iznine rağmen Kadıköy Kaymakamlığı tarafından ‘milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesi ihtimali, başkalarının hak ve özgürlüklerini tehlikeye sokacağı gerekçesiyle’ yasaklandı. Çok sayıda sanatçı ve grubun kutlamada sahne alacağı kutlama konseri iptal edildi. MKM’nin cevabı müziği sokağa taşımak oldu. MKM, bugün aralarında Amed, Adana, Mersin, İzmir, Mardin ve Bursa’nın da bulunduğu 14 ilde çalışmalarını sürdürüyor. 30. yıl kutlamaları iptal edilen MKM’nin Teatra Jiyana Nû grubu üyesi Ömer Şahin ile konuştuk.
Kürt dili yok sayılıyor
2005 yılından bu yana MKM’de tiyatro çalışmaları yürüten Şahin, “MKM özellikle bölgeden yani Kürdistan’dan diğer metropollere göç etmiş olan halkımızın inisiyatifi ve çalışmalarıyla oluşturulmuş ve genel anlamda Kürt kültür ve sanatını geliştirme anlamında çalışmalar yürüten bir kültür kurumu. 91 yılında Musa Anter öncülüğünde aydınlardan oluşan bir grup tarafından kurulmuş. 90’lar baskıların yoğunluklu olduğu bir dönemlerdendi ve Kürt dilinin yok sayıldığı bir dönemdi. Aslında hâlâ yok sayma devam ediyor” diyor.
Devletin sistemli baskısı
Özellikle kurulma aşamasında zorluklar ve engellemelerle karşı karşıya kaldıklarını dile getiren Şahin, “Hâlâ daha bu engellemeler devam ediyor. Hâlâ daha baskılar söz konusu. Geçmişte yaşamını yitiren birçok arkadaşımız oldu. Onun dışında metropol gibi bir yerde çalışma yürütmenin getirdiği ekonomik baskılar var. Bu ekonomik baskılarda dönem dönem Mezopotamya Kültür Merkezi üzerinde yoğun bir baskı unsuru olarak yer aldı. Onun dışında devletin sistemli bir şekilde Kürt kültür-sanatının önünü açmamaya ve engel olmaya dönük oluşturmuş olduğu politikaların da ciddi anlamda etkisi var” diye vurguluyor.
Bêrû’yu da yasakladılar
Yakın tarihten örnek veren Şahin, “Mesela geçen sene Teatra Jiyana Nû’nun Bêrû oyununun Şehir Tiyatrosu’nda oynanması yasaklandı. Bunun gibi birçok durum söz konusu. Bugün de bu 30 yıllık süre içerisinde yaşanmış olan birçok durum söz konusu. Bunlar günümüzde de hâlâ farklı şekilde devam ettiriliyor. Biz de bir şekilde bu çalışmaların devamlılığı ve sekteye uğramaması için mücadele ediyoruz aslında. Bir anlamda Kürt kültürünün, Kürt sanatının devam etmesi ve bizden sonraki nesle aktarılması için çok büyük mücadele de vererek çalışıyoruz” diye belirtiyor.
Baskı hep oldu
Mücadelenin önemine dikkat çeken Şahin, şöyle devam ediyor: “Tabii bu mücadeleyi verirken sizin de söylediğiniz gibi farklı bedeller ödeniyor. Ciddi anlamda sıkıntılarla karşı karşıya gelebiliyoruz. Bu aslında bizim verdiğimiz mücadeleyi daha sıkı bir şekilde devam ettirmek için bize enerji de veriyor. Çünkü biz biliyoruz ki herhangi bir mücadele alanının ortada kalmadığı bir yerde aslında mücadele ruhunun da eksildiğini ve bir şekilde üretimlere de yansıdığını biliyoruz. O anlamda genel olarak şunu söyleyebilirim: Ne zaman ki Mezopotamya Kültür Merkezi’ne baskılar arttı bir şekilde politik olarak ne kadar baskı altında kaldıysa o dönemde oluşturduğumuz ürünler gerek sinema olsun, gerek müzik olsun, gerek tiyatro olsun daha çok kitleye ulaştı. Nitelik olarak daha iyi oyunlar ortaya çıkmaya başladı. Biz de bir şekilde bu mücadele azminin bizde yaratmış olduğu enerjiyle kendi çalışmalarımızı yapmaya devam ediyoruz.”
Binlerce çocuk MKM’den geçti
MKM’nin sadece İstanbul’da çalışma yürüten bir kurum olmadığını anımsatan Şahin, “Türkiye’nin birçok metropolünde ve Kürdistan şehrinde çalışma yürütmüş bir kültür merkezinden bahsediyoruz. Doğal olarak bire bir sayı vermek çok kolay değil fakat binlerce çocuk bu kurumlarımızdan eğitim aldı. Müzik alanında, tiyatro alanında, sinema alanında, folklor alanında eğitim aldı, almaya da devam ediyor” diyor.
Onlar şimdi profesyonel
Yetişen öğrencilere dair örnekler veren Şahin, “İstanbul Mezopotamya Kültür Merkezi’nden bahsedecek olursak özelde 90’larda bizim kurumda öğrenci olarak bulunmuş olan arkadaşlarımız ya da kursiyer olarak yer almış arkadaşlarımız, bugün tiyatro, müzik veya diyelim ki diğer alanlarda profesyonel olarak çalışma yürütüyorlar. Ve bazı arkadaşlarımız ta o dönemden buraya gelmiş olan arkadaşlarımız hâlâ daha çalışmalarını devam ettiriyorlar” diye belirtiyor.
Değişimin arifesindeyiz
İnsanların kültür merkezlerini, kültür çalışması yürüten kurumları ya da özelde Mezopotamya Kültür Merkezlerini tercih etmelerindeki nedene dikkat çeken Şahin, sözlerine şöyle devam ediyor: “Çok ciddi bir açlık söz konusu. Biz doğduğumuz zaman kendi köyümüzde, mahallemizde, şehrimizde, kendi anadilimizle konuşuruz. Kendi anadilimizle gülüyoruz, kendi anadilimizle şarkı söylüyoruz. Fakat ondan sonra çok ciddi bir eğitim baskısı, farklı bir dille tanışma, bunun getirdiği zorlukları yaşıyoruz. Bu doğal olarak bütün insanlarımızda genel bir psikoloji oluşturuyor. Kendi diline dönük, kendi kültürüne dönük, kendi verdiği politik mücadeleye dönük. Bir sempati ve bir şekilde bu mücadeleye katılmaya dönük bir psikoloji oluşturuyor. Ve bizim bu çalışmalarımızda yer alan gerek aileleri tarafından bırakılmış olan genç arkadaşlarımız bir şekilde bu çalışmaların içerisinde kendi öz kültürlerinin farkına varıyorlar. Ve bu alanda kendilerini geliştirip dünya kültür mirasına bir şekilde kendi dilleriyle üretmiş oldukları sanat eserlerini kazandırmaya çalışıyorlar. Bu da bizim için bir gurur vesilesidir.”
Sahiplenme devam ediyor
Kutlamalarının yasaklanmasına da tepki gösteren Şahin, “Buradaki en önemli noktalardan bir tanesi çok büyük kısıtlamalara, engellemelere ve politik ayrımcılığa rağmen biz 30 yıldır yolumuza devam ediyoruz. Bu 30 yıllık mücadelede birçok ürün ortaya koyduk. Koymaya da devam ediyoruz. Bütün bu süreç içerisinde halkımız hiçbir zaman bizi yalnız bırakmadı. Bizim oyunlarımızı, konserlerimizi izlemeye geldi. Filmlerimizi izledi. Onlara çağrım şu: Bu durum devam ediyor, sahiplenme devam ediyor. Biz bütün gücümüzle, mücadele ruhumuzla çalışmalarımıza devam ediyoruz, edeceğiz” diyor.
Berbang (Tan vakti)
Geleneksel olarak yıl dönümlerini kutladıklarını ifade eden Şahin, “Bu yılki temamız Berbang yani tan vakti. Aslında günümüze de uyan bir şey. Şu anki gerek dünyanın içerisinde bulunduğu durum, gerek Türkiye’nin özelde Kürdistan’ın içerisinde bulunduğu duruma baktığımızda aslında çok büyük bir değişimin arifesindeyiz. Belki de büyük bir sistem değişikliği yaşanacak, belki de toplumların kendilerini daha farklı dile getirebilecekleri bir gündeme giriyoruz. Bir döneme giriyoruz. Yani o kaos döneminden sonra biz Kürtler olarak kendimizi nerede bulacağız, gelecekte kendimizi nasıl inşa edeceğiz, kültür-sanat anlamında nasıl bir çalışma içerisinde olacağız ya da halkımıza nasıl bir şey sunacağız aslında bunun son bekleyişleri içerisindeyiz” diye belirtiyor.