Bugün benimle buluşur musunuz, zamanınızı buna ayırır mısınız? Benim gözlerimde iç yolculuğa ardından da paralel evrene geçmeye ne dersiniz?
Bu yazıda; yıllarca gitmesi için mücadele ettiğim YÖK gerçeğini yazacaktım, ya da yapımı bir iptal edilen bir yapılmaya karar verilen, Aydın’dan Çanakkale’ye yayılan yenilenebilir enerji yatırımı JE’lerin (Jeotermal enerji santralların) ne olduğu gerçeğini. Aklımda YSK tarafından adaylığı iptal edilen yoldaşlarımın durumu, Leyla Güven’le başlayan üç yüzden fazla tutsak siyasi tutuklunun mücadelesine yetmezliğin ve ödenecek bedellerin arasına sıkışmışlıkla yürürken bir anda çıktım bu yolculuğa. Sizi de öteye davet etmek istedim. Gelir misiniz?
Yola çıkmadan az önceydi, 3. Havalimanı işçileri ile Dayanışma Platformundaki arkadaşlarımın yazdıklarını, gerçekleri derlemeye çalışmıştım. İş cinayetleri ve değişmeyen sermaye ve sömürü gerçeklerinin satırlara düştüğü rapor üzerinde çalışırken bir toplantıya, her geçen gün, her alanda, daha şiddetli yaşamakta olduğumuz faşizmi, sermayenin, iktidarın güç ve para uğruna kıyımını yıkmak için tartışılacağı bir toplantıya gitmek üzere çıktım evden.
Aniden, sokağın köşesinde, renklerin kokuların arasında birkaç saniyede kayboldum. Orada bir ömür kalmış gibi.
Her gün geçtiğim köşe başındaydı çiçek satan kadın dostum. Her zaman selamlaştığımız gibi taburesine yerleşmiş gülen gözleriyle beni karşılıyordu. Her gün yaptığı gibi özenle yerleştirmişti çiçeklerini sıralara. Her biri fotoğraf çektirircesine sıralanmıştı sıraların üstüne. Eminim yüzlerce kez geçmişsinizdir çiçek dizgilerinin önünden. Siz de tanıksınızdır o özene.
Dün renkleri kokuları karışmıştı birbirine o köşe başında. Her biri tek tek rengiyle kokusuyla kadrajın önünde poz veriyordu. Rengarenk karanfiller, Krizantemler, Nergisler, Sümbüller, Zambaklar, Güller, adını renginden alan menekşeler, papatyalar, şebboylar; kırmızının tüm tonları, sedef beyazının içinden çıkan safran rengi polenler, turuncular onu sarmalayan sarılar, morlar, violetler, lilalar, pembeler, siyaha çalanlar tek tek ve birlikte içine çekiverdi beni; hiç biri diğerinin önüne geçmeksizin, tek tek ve birlikte. Kokuları, kokularının renkleri ile buluşmasını, o muhteşem coşkulu davetlerini nasıl yazarım size bilemiyorum, renklerin harmonisinin yarattığı enerjiyi yazamazken.
Renklerin kokuların içinde kaybolurken, her biri gerçeğin yalınlığı ile şekil değiştirmeye başladı. Birden ülkenin her yanında HD’den yerel yönetimler için aday olan kadın arkadaşlarım çiçeklerin arasından, geleneksel giysilerinin renkleri ile belirmeye başladı. Halaylar eşlik etti, renklere. ST’lar ve iktidar; yüzlerce rengi ile her ilde her ilçede ben varım, yaşamı yönetmeye hazırım diyen kadın siyasetçileri yok saysa da, O an gerçekti ve bir o kadar da umudu muştulayan düş.
O anın gerçek olduğunu nasıl anlatırım size; onca çirkinliği, baskıyı, kötülüğü, katliamları, savaşı, şiddeti, çocukların, gençlerin, kadınların, işçilerin, emekçilerin, halkların elinden geleceği, geçmişi, yaşamı, geçimliği, özgürlüğü alınırken, gerçeklerin yalanlarla doğrulanmaya çalışıldığı, yazıldığı bir zaman ve ülkede yaşarken nasıl derim o yolculuk gerçekti diye. Ama inanın gerçekti.
Daha çok daha çok buluşursak gerçeğin renginde, yalınlığında ve birbirini örselemeyenlerin düzleminde; o renkler, yaşamın renkleri daha hızla barışın renklerine dönüşecektir, her köşe başını tutacaktır eminim. Giderek daha çok düşü gerçek kılacak. Gerçeğe ulaştıracaktır hepimizi.
Yolculuk için çiçeklere, emeğini renklere kokulara harmanlamış o kadın arkadaşa, özgürlük için mücadeleden vazgeçmeyen devrimciler, birliktelikten vazgeçmeyen, özgürlük yolculuğunda gerçeklerde buluşan bizlerin, gerçekleri renkleri ile koruyanların arasında dolandım birkaç saniye. Gerçekten, düşe, düşün aslında gerçek olduğuna yolculukta birkaç saniye…
Hayal değildi. Gerçekten… Birkaç saniye sonra yürümeye devam ederken, çiçeği yaşam ve geçim şekli kılmış sevgili kadın arkadaşım, her gün yaptığı gibi, gözleriyle yetinmeyerek elini sallayıp güne yolcu etti beni, bizi, hepimizi…