Gazetemize konuşan işçiler, asgari ücretin açlık ve yoksulluk sınırının altında olmaması gerektiğini söyledi
Yadigar Aygün/ İstanbul
Türkiye uzunca bir zamandır ekonomik krizle boğuşuyor. Bir yıla yakındır koronavirüs (Kovid-19) salgını ile birlikte ekonomik kriz daha da derinleşti. Salgın koşullarında işçiler ve emekçiler açlıkla, sefaletle, yoksullukla boğuşuyor. Milyonlarca işçinin biraz gözü asgari ücret komisyonundan çıkacak rakamda. Gazetemize konuşan işçiler ve emek örgütleri, asgari ücretin açlık ve yoksulluk sınırının üzerinde olmaması gerektiğini vurguladı. İşçiler, “Çarkı döndüren biz işçileriz. En temel ihtiyaçlarımızı bile karşılayamıyoruz. Açlık ve yoksulluk sınırının altında bir asgari ücret belirlenirse fabrikalarda, tersanelerde, belediyelerde, atölyelerde kısaca tüm işyerlerinde genel greve çıkmalıyız” dedi.
‘Bu ücretle geçinemiyoruz’
İsmini vermek istemeyen bir fabrika işçisi kadın, ekonomik krizin giderek derinleştiğine dikkat çekti. Asgari ücret ile geçinemediğini dile getiren kadın işçi, ekonomik krizden kaynaklı yaşanan intiharların altını çizdi. Salgınla birlikte işçilerin yaşam koşullarının ağırlaştığını vurgulayan kadın işçi, “Asgari ücretin yetmediği bir gerçek. Asgari ücretle idare etmenin yollarını bulmaya çalışıyoruz. Bekarım. Ev geçindiren insanlar kadar ekonomik krizi ağır yaşamıyoruz ama geçim zorluğu yaşıyorum. Düne baktığımızda lüks sayılabilecek her şeyden tamamen kendimizi arındırmış durumdayız. Çayın bardağı olmuş 3,5 TL oturup arkadaşlarımızla artık bir çay içemiyoruz. Her gün bir bardak çay içsek ayda 100 TL yapar. Aldığımız temel gıdalar noktasında ucuz marketlere yönelmiş durumdayız. Kıyıda köşede sanayi bölgelerinde birçok büyük marketin önünde merdiven altı ürünler için elden satış yapan noktalar var. Bu ürünlere çok yoğun talep var. Ben de alıyorum yalan yok. Hayat şartları çok zorlaştı bunu en yakınımızda görüyoruz. Asgari ücret hiçbir şekilde yetmiyor. Geçen hafta bir arkadaşım ekonomik krizden dolayı bir yıldır işsiz, intihar etti. İnsanlar fabrikalarda kendini mesaiye yazdırmak istiyor. 16 saat çalışmaya razı oluyor. Bu şekilde çalışmak yasak ama bunun önü açıldı. Maaşlarımızın 1 TL’lik oynaması bile biz işçiler için çok önemli. Salgınla birlikte çok daha ağır koşullarda esnek çalışma koşullarında çalışıyoruz. Her türlü baskı ve mobbinge maruz kalıyoruz. Çünkü işsiz kalsalar biliyorlar ki uzun bir süre işsiz kalacaklar. Elindekiyle yetinmek zorundalar” dedi.
‘Vergiden muaf tutulmalı’
Asgari ücretin vergiden muaf tutulması gerektiğini söyleyen kadın işçi, maaşların enflasyon karşısında eridiğini vurguladı. Kadın işçi, “Bir işçi için eve giren ekstra 50 TL bile bir sevinç kaynağı oluyor. Annemin oturduğu mahallenin orada terk edilmiş bir kışla var. İnsanlar, oradan pazı, pancar, ıhlamur gibi sokaklardan beslenecek alternatif yöntemlere başvuruyor. İnsanlar gıda masraflarını düşmek için toplu alışverişlere başladı. Bazı mahallelerde üç beş insan bir araya gelip un, yağ, 10 kiloluk makarna, şeker, gibi ürünleri toplu olarak alıp 100-200 TL tasarruf yapmak için bölüştürüyorlar. İnsanlar, yoksulluktan, parasızlıktan kaynaklı kendi çözüm önerilerini geliştiriyorlar. Günü kurtarmaya çalışıyorlar. Maaşlarımız cebimize girmeden eriyor. TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranının gerçekle uyuşmadığını biliyoruz. Örgütlenmemiz gerekiyor. İşçiler, başta çalıştıkları işyerleri olmak üzer insanların hak gasplarına karşı sesini yükseltmeye başlaması gerekiyor. Toplu olarak sorunlarımızı dile getirdiğimizde ancak ekonomik koşullarımız değişebilir” diye konuştu.
Kölelik düzeninden daha kötü
Belediye işçisi Aliekber Erarslan, asgari ücretin açlık sınırının altında olduğunu vurgulayarak işçilerin açlıkla boğuştuğuna dikkat çekti. Ekonomik krizden dolayı çalıştığı belediyede pek çok iş arkadaşının hacizlik ve icralık olduğunu söyleyen Erarslan, “Eğer ben varsam devlet var. Bir avuç zengine kıyamıyor devlet. Zenginlerin üzerinden kurulan bir devlet ve onların söylemlerini dikkate alıyor. Yoksulluk sınırı 8 bin TL. Asgari ücretinde 8 bin TL olması gerektiğini düşünüyorum. Ne varsa taban da var. İşin mutfağında biz varız. Sistemi, çarkları biz döndürüyoruz. Aldığım ücretten yol ve yemeği çıkardığım zaman 2.600 TL kalıyor. Açlık sınırıyla boğuşuyoruz. Hepimizi ilgilendiren sorunlar yaşıyoruz. Kendi ülkemizde zorda kalıyoruz. Devlet hiç mi yurttaşını düşünmez. Salgın sürecinden geçiyoruz. 20 yaş altına sokağa çıkmak yasak ama işçilere yasak değil. Çok samimiyetsizler. İş veren kaymakamdan izin alarak işçi çalıştırabiliyor. İşveren alanda mı? Hayır işçi alanda. Devletin samimiyetsizliği ve patronları koruduğu gerçeği var. Asgari ücret bize yetebilmeli ki ben çocuğumu okutabileyim. Eskiden kölelik vardı. En azından kölelerin eğitimlerini, yemeklerini devlet karşılıyormuş. Eğitim ve yemeğimizi aldıktan sonra bize hiçbir şey kalmıyor. Kiracı değilim ama geçinemiyorum. Kamu kurumunda çalışıyorum. Belediyede çalışan arkadaşlarımızın yarısı icralık ve hacizlik. Bu insanların daha maaşı yatar yatmaz hacze kesiliyor” dedi.
‘Çark dönerken işçi ölüyor’
AKP’nin işçi ve emekçileri değil sermayeyi koruduğunu söyleyen Erarslan, AKP’nin tüm kaynakları kendi cebine ve sermayeye aktardığını belirtti. Erarslan, sistemi ve çarkları döndürenlerin işçi sınıfı olduğunu hatırlatarak, işçilere örgütlenme çağrısı yaptı. Erarslan, “Bütün sorunları işçi sınıfına anlatabilmeliyiz. Asgari ücretin 3.000 TL’ye çıkması bizim için kurtuluş değil. 100-300 TL’nin evimize fazla girmesi önemli değil. AKP, geldiği noktada ekonomik krizi yönetemez hale geldi. Karanlık günlerin içindeyiz. Bunu gene aydınlatabilecek gücün işçi sınıfında olduğunu düşünüyorum. Çarkı döndüren işçiler. Bu çark dönerken işçiler ölüyor. En temel ihtiyaçlarımızı bile karşılayamıyoruz. İktidar elinden gelen bütün pislikleri yapmaya çalışıyor. Ne kadar kaynak varsa cebine aktarmak istiyor. AKP’nin alternatifi CHP değildir. Meclis’te 600 milletvekilinin neredeyse çoğu işveren. O mecliste biz işçilerin lehine karar çıkmıyor. Meclis’te dostlarımız yok mu, var. HDP Milletvekili Musa Piroğlu her zaman sesimizi duyurmaya çalışıyor. Sesimizi duyurduğu için Piroğlu’na teşekkür ediyoruz. Pasif eylemler yapmamalıyız. Eylemler yaptık ama sonuç bulmadı dememeliyiz. Salgına, ekonomik krize karşı komiteler, meclisler, mücadele komiteleri, mahalle komitelerinin kurması gerekiyor” dedi.
‘Hayatı durdurmalıyız’
Erarslan, insanlık onuruna yakışır bir ücret için işçilerin genel greve gitmesi gerektiğini söyledi. Erarslan, genel grevin altyapısının çok iyi hazırlanması gerektiğine dikkat çekerek, “Asgari ücret yaşam standartlarımızı karşılamadığında her grevi öngörmeliyiz. Kendim adına grev konusunda samimiyim ama sendikalar adına değilim. Sendikaların hep bir bağlayıcılığı oluyor. Tüm fabrikalarda, tersanelerde, belediyelerde, tekstil atölyelerinde greve çıkmalıyız ama grevin altyapısını hazırlayarak greve gitmeliyiz. Eyleme çıktığımızda bana polis saldıracak, gaz atacak, plastik mermi sıkacak bir yapı var. Genel grevin altyapısını hazırlamadan grev demek mümkün değil. Gerekirse tüm hayatı durdurmalıyız. Genel grevin altyapısını, komitelerin, meclislerin hazırlaması gerekiyor” diye belirtti.
Krizin faturasını işçi ödüyor
Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası Genel Başkanı Fatma Alökmen, sermayenin yaşanan ekonomik krizin tüm yükünü işçi ve emekçilerin sırtına yüklediğini belirtti. Alökmen, “AKP-MHP iktidarının politikalarıyla salgını fırsata çevirerek, bu süreçten de karlı çıkmaya çalışıyor. Öyle ki, pandeminin Türkiye’de ilk ortaya çıktığı mart ayından bu yana, işçi sınıfı salgınla boğuşarak yaşam savaşı verirken, Saray rejimi tarafından sermayedarlara ardı ardına teşvikler sağlandı. Bu teşviklere ek olarak çıkarılan yasalarla dizginsiz sömürünün önü açıldı. Kısa çalışma ödeneği, ücretsiz izin uygulaması, telafi çalışma gibi esnek çalışma modellerinin bu sürecin temel uygulamaları olduğunu söyleyebiliriz. Bu tabloda işçi ve emekçiler bir yandan salgınla boğuşarak, ciddi bedeller öderken, öbür yandan hakları gasp edildi, gelir kaybı yaşadı, yoksulluğu daha da derinleşti. Böyle bir süreçte 2021 yılı için geçerli olacak olan asgari ücret görüşmeleri başladı” diye konuştu.
Yoksulluk sınırı
Alökmen, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun işvereni koruyan ve anti-demokratik bir kurum olduğunun altını çizdi. “Asgari Ücret Tespit Komisyonu her yıl olduğu gibi bu yıl da bir orta oyunu oynayacak. Gerçeği yansıtmayan enflasyon oranları, iktidarın güdümündeki TÜİK’in gerçek hayattan kopuk verileri, fedakarlık çağrıları, göstermelik restleşmeler vs. ile asgari ücreti belirleyecekler. İşçi sınıfı ve emekçiler izin verdiği sürece, 3’lü şer odağı olarak tanımladığımız Asgari Ücret Tespit Komisyonu, bizlere yeniden sefalet ücretini dayatacaklar. Asgari Ücret görüşmeleri başladığından itibaren kamuoyunda farklı rakamlar telaffuz ediliyor. Sendikaların verdiği rakamlara göre bu ülkede açlık sınırı 2.516 TL, yoksulluk sınırı ise 8.198 TL. Biz insanca yaşamaya yetecek asgari ücret istiyoruz. Bu da hiçbir koşulda yoksulluk sınırının altı olamaz. Aynı zamanda asgari ücretin vergiden muaf olmasını istiyoruz. Bugün işçi ve emekçiler ağır vergi yükü altında eziliyorlar. Aylık ücretleri ellerine geçmeden, otomatik olarak vergileri kesiliyor. Bu ülkenin en ağır yükünü işçi ve emekçiler omuzluyorlar. Sermayedarlar ise, vergi kaçırmak bir yana, belli dönemlerde çıkarılan vergi afları ile bu yükten kolayca sıyrılıyorlar. İnsanca yaşamaya yetecek vergiden muaf asgari ücret talebimizin, ancak işçi ve emekçilerin mücadelesiyle elde edilebileceğine inanıyoruz” dedi.
‘Örgütlenelim’
AKP-MHP bloğunun işçilere ve emekçilere açlık ve ölüm dayattığına dikkat çeken Alökmen, “İnsanca yaşamaya yetecek bir ücreti alabilmemiz, işçi sınıfının çıkarlarını savunmayan 3’lü şer odağından oluşan masaya yumruğumuzu vurmaktan geçiyor. Bu da işçi sınıfının ve emekçilerinin örgütlülüğü ile doğrudan bağlantılı. Ne yazık ki, biriken hoşnutsuzluğa ve yer yer açığa çıkan tepkilere rağmen, işçi sınıfı, o masayı dağıtacak örgütlülükten yoksun durumda. Sermaye sınıfının ve onun güdümündeki AKP-MHP iktidarının çok yönlü saldırılarına karşı, bizleri açlık ve ölüm ikileminde bıraktıkları kölece çalışma rejimine karşı, tüm işçi emekçi kesimleri, ilerici devrimci güçleri birlikte mücadeleye çağırıyoruz. Aynı zamanda kölece çalışma koşullarına ve sermayenin dayatmalarına karşı ayağa kalkan ve başkaldıran işçi bölükleri var. Sinbo’da, Systemair’de, Bimeks’te, madenlerde direnen işçi kardeşlerimizi selamlıyoruz. Bu direnişlerle dayanışmanın büyütülmesinin bu boğucu atmosferin kırılmasına kan taşıyacağına inanıyoruz” dedi.