Yeni bir yılın arifesindeyiz. 2019’a girerken aynı zamanda 68’in 50. yılını geride bırakıyoruz. 68 devrimci gençlik hareketi içinde yoğun bir şekilde yer alan biri olarak, 2018’in bu son yazısında kendi deneyimlerimden öğrendiğim dersler ışığında gençlik hareketini irdelemek istiyorum.
Gençlik hareketi, siyasal ve toplumsal mücadelenin seyrine göre gelişiyor. Bazen sel oluyor, bazen durgun akan su gibi dipten gelen bir dalga haline geliyor. Bu süreçlerde dalga çekilirken sel gidiyor, geride kum, çakıl ve taş kalıyor. Selin ve dalganın büyüklüğüne bağlı olarak akıntıya karşı direnen ağır taşlar, gençlik hareketinden geriye kalan sağlam kadroları oluşturuyor. Eskiler “testiyi su akarken doldurmak lazım” derlerdi. Bu genel benzetme bize gençlik hareketine karşı ideolojik, siyasal ve örgütsel yaklaşımımızın ana hatlarını belirlemektedir. Yani su akarken testiyi doldurmalı, suyun akış hızı, debisi, taşıdığı değerler dikkate alınmalı, aynı zamanda suyun akışına engel olunmamalı ve suyun daima önü açık tutulmalı.
Toplumsal ve siyasal mücadeleler süreçlerinin her evresinde gençlik hareketi, mücadelenin en dinamik ve militan gücüdür. Siyasal bir hareketin kadro kaynağı olarak gençlik, devrimci bir hareketin sürekli olarak kendini yenilediği, yeniden ürettiği, sağlıklı gelişme ve büyüme süreci bakımdan hayati önemde olduğu bitmez tükenmez bir kaynaktır. Bu bakımdan siyasal örgütlerin gençliğe karşı takındığı yanlış tutum ve anlayışların harekete verdiği büyük zararlar ve kayıplar ile gençlik hareketindeki kimi sorunların da devrimci hareketin gelişimindeki etkileri unutulmamalıdır.
Gençlik devrimci propaganda ve ajitasyona en duyarlı kesim olduğu kadar, gerici, faşist, ırkçı, şoven vb. her türlü propaganda ve ajitasyona da açıktır. Bu nedenle gençliğin ideolojik donamı tek bir alanla ve sorunla sınırlanmamalı, siyasal, kültürel, inançsal, sanatsal, edebi, etik vb. olarak çok yönlü bir çalışma düzeyinde ele alınmalıdır. Popüler kültürün, popüler yaşam tarzı ve yansımalarının gençlik üzerinde yarattığı dönemsel ve döngüsel etkilerine karşı mücadele, sürekli ve sistemli bir çalışma olmalıdır.
Günümüzde öğrenci gençlik gerektiğinden çok tartışıyor, çok yazıyor ve çok konuşuyor; ama az okuyor ve az iş yapıyor. Dahası popüler kültürün etkisinde kalarak bazen “boş şeylerle” zaman harcıyor. Marksist ideolojik ve teorik bir formasyondan uzak olduğu için de, söz ve eylemi arasında bir tutarlılık gösteremiyor. Dolayısıyla günlük hayatı devrimcileştiremiyor ve iş eyleme, sokağa, zahmetli işlere gelince ortalıkta görünmüyor. Bu bakımdan gençlik için sürekli ve yoğun bir ideolojik çalışma, yani Marksist eğitim çalışmaları önem kazanıyor.
Eskiden devrimci harekette “az laf, çok iş” söylemi geçerliydi. Son yıllarda bu tersine döndü: “az iş, çok laf” üreten, tembel, uyuşuk, kendini aşamayan ya da bu yönde bir çaba içine girmeyen, ailesinden, çevresinden, yaşlı devrimcilerden devraldığı geleneksel ilişkileri yeniden üreten bir “genç devrimci tipi” var. Bu tip devrimcilik, sıradan, “okulcu” denilebilecek bir öğrenci tipi değil, kendisine devrimci, sosyalist diyen ve lafa gelince mangalda kül bırakmayan “devrimci öğrenci” tipinden oluşuyor.
Yaşanılan ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel vb. sorunlara karşı gösterilmesi gereken genç aydın duyarlığının aşınması, gençliği toplumdan ve toplumsal sorunlardan uzaklaştırıyor. Bu da, gençlik hareketinin tecrit olmasına ve giderek marjinalleşmesine yol açıyor. Doğru ve tutarlı bir özgürlük ve demokrasi bilincinden de yoksun olan gençlik, kendisini topluma kabul ettirecek bir “eşitlik, özgürlük, barış ve adalet” mücadelesinden de uzak duruyor. Bu nedenle toplumun en dinamik kesimi olan öğrenci gençlik, halk arasında ve esas olarak da işçi ve emekçi sınıflar arasında geçmişte olduğu gibi hak ettiği saygıyı görmüyor.
Bu durumdan kurtulmanın devrimci mücadele tarihinde bilinen en etkili yolu, sınıf ve kitle çalışmasını günlük hayatın, günlük devrimci faaliyetin odağına koymaktır. Okulla hayat arasında, öğrencilerle emekçiler arasında, eğitim ve kültür alanıyla iş ve emek arasında sağlam ve kalıcı bağlar kurmaktır. Sınıf mücadelesi perspektifi ile işçilere, emekçilere yönelmek ve bir toplumsal devrimin ihtiyaçları üzerinden toplumu aydınlatma görevini sürdürmektir.